Akıllı telefonlar uzun süredir vücudumuzun bir parçası haline geldi.
Onlarsız bir hayat düşünemiyoruz...
Öğrenmek hiç bu kadar kolay olmamıştı.
İki tıkla, istediğiniz bilginin çok daha fazlasına anında ulaşabiliyorsunuz.
Peki, doğru olan bu mu yoksa arada bir durup düşünmek mi gerekiyor?
En son söyleyeceğimizi en başta söyleyelim:
Teknoloji eğer bu hızla gelişmeye devam ederse bir süre sonra, bizim yerimize düşünen, karar veren yapay zekâlı ürünlerin kuklaları haline geleceğiz.
İnsanı diğer canlılardan ayıran en büyük farklılık, akıl ve zekâmızdı, geliştirmenin en iyi yolu da onu kullanmamızdı ama eğer siz o onu devre dışı bırakmaya kalkarsanız, insanoğluna yapmış olduğunuz en büyük kötülük bu olur!
Merak, okuma, araştırma ve öğrenme, dünyanın en büyük hazlarından biriydi, arama motorlarıyla keyif olmaktan çoktan çıktı.
Zaman en değerli hazineydi, dizilerle, akıllı telefonlarla nasıl geçiyor anlamış değiliz.
Bağımlılığın her türlüsü güya zararlıydı, en masumu olan teknolojik bağımlılık, en çok dikkat edilmesi gerekenler arasına girdi.
Teknolojiye karşı mıyız? Asla.
Ama her şey gibi onun da dozunun iyi ayarlanması gerekiyor. Yoksa ileride çok ciddi önlemler almak zorunda kalabiliriz!
Dijital bağımlılığa, sadece kaybolan zaman ve maruz kalınan radyasyon açısından değil, fazla kullanmanın yarattığı fiziksel rahatsızlıklar açısından da bakmak gerekir.
Dijitalleri haftada bir gün ya da günde birkaç saat hayatınızdan çıkarttığınızda, size ne kadar zaman kazandırdığını tahmin bile edemezsiniz. Deneyin, görün!..
Öğrenme yöntemleri
Okula, sınıfa, öğretmene, kitaba, araştırmaya dayalı öğrenme yöntemlerinin değiştirme zamanı geldi de geçiyor diyenler çok.
Peki, siz bu yelpazenin neresindesiniz?
Bu demode eğitim sisteminden kurtulalım diyenlerden misiniz yoksa onlar gelip geçici, klasik eğitimden şaşmamak gerekir fikrini savunanlardan mı?
Birkaç ay önce Amerika’daydım. Harvard ve MIT hocalarına da bu soruyu yönelttim.
Harvard ne kadar gelenekselci ise MIT de o kadar yenilikçiydi.
Ve her ikisi de kendi alanlarında dünyanın en iyileri.
Demek ki sorun öğrenme yönteminin nasıl olacağında değil, neyi, nasıl ve niye öğrendiğinizde!..
Para, para, para!
Her şeyin kolayına öylesine kolay alışıyoruz ki hata olduğunu anladığımızda, iş işten geçmiş oluyor.
Özal da et fiyatlarını düşüreceğim diye önce hayvancılığı, sonra da tarımı bitirmişti!
Bir kazanıp üç harcamaya da öyle alıştık ki cari açık tavan yapmış.
Oysa “Ayağını yorganına göre uzat”, “Yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı” diye ne güzel sözlerimiz vardı. Hepsini kulak ardı ettik. İşte gelinen son nokta:
İlk 9 ayda cari açık yüzde 27 artışla 31.1 milyar dolar oldu! Cari açığı finanse için gelen yatırım, portföy ve kredi için 10.6 milyar dolar faiz ve kâr payı ödedik!
İthalata devam!..
Liselere giriş
MEB ve özel okullar anlaşmış.
Sınav, merkezi, kayıtlar ayrı ayrı olacakmış!
Yoksula sadece 5 kapı, parası olana her yer açık olacak!
Bravo MEB!
Özetin özeti: Yapay zekâya, ithalata evet ama nereye kadar? Düşünmeyen, sorgulamayan, üretmeyen beyinler süngerleşir, haberiniz olsun!