T.E., 5 yıllık fakülteden mezun, mastırı olan, dünyanın en iyi üniversitelerinden online dersler alan ve bu alanda kitap yazan bir öğretmenimiz.
Şu anda Van’ın kuş uçmaz, kervan geçmez köylerinden birinde bilgisayar öğretmeni ama okulunda bir bilgisayarı bile yok!
Hayalleri ve ruhu, hali paramparça.
Dayanıyor ama nereye kadar?
O, kendinden ne istendiyse, fazlasıyla yerine getirmiş.
Peki ya ona verilen sözler?
Onu ne siz sorun ne de o anlatsın...
Zor yaşam!
“KPSS denilen o kabir azabı gibi geçen süreçte 2.1, 0.6, 0.4, 0.3 gibi farklarla hayatımdan çalınan yıllar sonucunda, bu yıl, 83 puanla Van’ın X Köyü Ortaokulu’na bilişim teknolojileri öğretmeni olarak atandım.
Atandıktan sonra da sıkıntı, dert ve hüzün bitmedi.
Kaderimizin kahrolasıca kontenjan ve atama puanlarının belirlediği KPSS sonucu, bilgisayarı bile olmayan, maaş karşılığı 15 saati dolduramayıp, branş dışında ders vermek zorunda olduğunuz, bir dağın başına gidebiliyorsunuz.
Bu sınava hazırlanırken bir yandan kendimi geliştirdim. Dünyaca ünlü üniversitelerden online kurslar aldım. İngilizcemi geliştirdim. YDS’den 80 aldım ki üniversitelerde doktora için 60 alamayan birçok akademisyen olmasına rağmen.
İngilizce biliyorum, yazılımcıyım ve geldiğim nokta 5. ve 6. sınıflara klavye nedir onu öğretmek...
Bunu bile yaparken tahtaya sadece bu parçaların şekillerini çizebiliyorum.
O yaşlardaki çocuklar daha somut düşünme evresindeyken ben soyut çizgilerle bir şeyler karalıyorum ve geri dönüş için öğrencilere baktığımda sadece vakit kaybı yaşadığımı görüyorum.
Köyümüz ilçeye 50 km uzaklıkta; yollar felaket derecede dik ve sarp. Yer yer uçurumlarla kaplı.
Bir ihtiyacımız olduğunda tek yapabileceğimiz, saati denk gelirse, öğrenci taşımacılığı yapan servis şoförlerine rica etmek.
Onlar da yollarının üstündeyse getiriyorlar. Yoksa zaman geliyor, yiyecek ekmek bile bulmakta zorlanıyoruz.
Yaşaya-cağımız acil bir sağlık problemini düşünmek bile istemiyorum.
Benim hissettiğim, sözleşmeli öğretmenleri 4 yıl böyle yerlere bağlayalım ve gerisini unutalım.
İnsan Kaynakları Yönetimi Yüksek Lisansı yaptım. Aldığım eğitime göre, yapılan işin verimli olabilmesi için çalışanın hijyenik ortamının sağlanması gerekli. Ben bu şartlarda hiç de verimli çalıştığımı ve öğrencilere yararlı olduğumu düşünmüyorum. Çünkü mutlu değilim. Bir fırsat çıksa da gitsem hatta ülkeyi bile terk etsem diye düşünüyorum.
Bunca emekten, bunca eğitimden sonra, 33 yaşında böyle bir hayatı hak etmiyorum.
Eğitim adına, birçok yazılım projesi düşünüyorum ancak bunları yapacak ne motivasyonum kaldı ne de hevesim.
Hepsinin boşa gideceğiyle ilgili bir umutsuzluk yaşıyorum.
Bilişim okuryazarlığı üzerine kitap yazmaya başlamıştım, 30 sayfadan sonra artık kim okuyacak ki deyip bıraktım.
Bunca yıl yazılım üret ve sonunda bilgisayar olmayan bir okulda, 10-11 yaşındaki çocuklara tahtaya bilgisayar resmi çizerek bilgisayar öğret. Burada bir yanlışlık var.
İstifa edip evde boş oturmak da istemiyorum. Ya bu bilgi birikimimle öğrencilere faydalı olacağım ya da branşım dışı derslere girip, 4 yıl içinde bilişim alanında kendimi geliştirmeme gerek kalmayan bir ortamda körelip, 4 yıl sonra salla başını al maaşını alan, eğitimi zerre kadar önemsemeyen bir öğretmen olarak mutsuzluğumla bu işi emekli olana kadar yapacağım...”
Özetin özeti: Zorunlu hizmet adı altında ameliyathanesi olmayan kentlere, cerrah gönderdiğimiz gibi, bilgisayarı olmayan köy okullarına da bilgisayar öğretmeni gönderiyoruz! Peki ya sonrası, tam bir dram!..