Açık öğretim, zamanında okuma şansını kaçırmış yetişkinler için bir alternatif olarak doğdu ama pek çok konuda olduğu gibi bu işin de suyunu çıkarttık.
Önce üniversite adayları, şimdi de artan bir şekilde lise adayları ve lise öğrencileri açık öğretime kayıyor. Sayıları inanılmaz boyutlara geldi. Dünyanın hiçbir yerinde böylesi oranlarla karşılaşmanız mümkün değil.
Devlet, zorunlu eğitim çağındaki ortaokul mezunlarını seçeneksiz bırakıp açık liseye yönlendirirken, dershaneler de “Gelin biz sizi üniversiteye daha iyi hazırlarız” diyerek en iyi liselerdeki öğrencileri bile açık liseye yönlendiriyor!
Uzaktan eğitimde ise durum daha da vahim!
Pandemi koşulları nedeniyle denendi ve sanki kalıcı hale geldi. Gideceği de yok gibi. Kimileri kolayına geldiği için kimi de ekonomik olduğu için koşullar elverişli olmasına rağmen artan bir oranda uzaktan eğitime yöneliyor. Nerede durur belli değil.
Uzaktan eğitim, bir ihtiyaç olduğunda elbette yapılacak ama yüz yüze eğitimin pabucunu dama atacak boyutlara gelmemeli çünkü o boşluğu doldurması mümkün değil.
Eğitim-öğretim iki ayaklı bir süreçtir. Öğretimi açıktan ya da uzaktan yapabilirsiniz ama eğitimin açığı, uzağı kesinlikle olmaz, olamaz!
Öngörüsüzlük
Eğitimde veli katkısına her zaman ihtiyaç vardı, bundan sonra da olacaktır.
Bizim gibi öğrenci yoğunluğu fazla olan ülkelerde, devletin bu yükün altından tek başına kalkması mümkün değil ama veli ve öğrenciler de asla ve asla “yolunacak kaz” olarak görülmemeli!
Okullarda hijyen koşulların sağlanmasında pek çok okulda veli desteği isteniyor. İnandırıcı olunduğunda fazlası da yapılıyor. Sadece maddi katkıda bulunulmuyor, temizliğe bizzat öğretmen ve veliler de katılıyor.
Yeter ki o dayanışma ruhu yaratılsın, gerisi geliyor.
Yakında kara kış geldiğinde yine veli desteğine ihtiyaç olacak.
Bu konuda da hamaset nutukları atmak yerine doğru olanı paylaşmak daha inandırıcı olacak ve daha ciddi geri dönüşler sağlayacaktır.
Bu arada barınma konusunda ciddi sıkıntılar yaşanıyor.
Yurt bulamayanlar ciddi anlamda sıkıntı içinde. Bulanların da farklı sorunları var.
İşte sıkça yaşanan bir öngörüsüzlük ve kaynak israfı:
“Abbas Bey, biz üniversitelilerin sorunlarını da dile getirin lütfen. 8 dersten 6’sı online. Yurtlarda online derslere girmek için şehir değiştirdik. Sadece iki dersimiz yüz yüze. Hibrit eğitim adı altında online ders işliyoruz. Tamamen online olması bizim için daha iyi. En azından yurtlarda derse girmek yerine evlerimizde güvenle ve daha ekonomik bir şekilde dersleri takip ederiz. İnternetin yavaş olması da ayrı bir dert.”
Haksızlar mı?
2. Ek Yerleştirme
İkinci ek yerleştirme başvuruları dün başladı, 18 Ekim’e kadar sürecek.
Bu ek yerleştirmede lisans programları için baraj 180’den 170’e, ön lisansta ise 150’den 140’a indirildi.
Daha önce yapılan iki yerleştirme döneminde ciddi kontenjan açıkları vardı ama beklenen ilgiyi görmedi. ÖSYM resmen açıklamasa da halen 230 bin civarında boş kontenjanın olduğu tahmin ediliyor.
Peki, ne kadarı dolar? 30 bini geçmez ve yeni öğretim yılına 200 boş kontenjanla girilirse hiç şaşırtıcı olmaz.
Asıl önemli olan, o boş kontenjanlar ne olacak? Bu öngörüsüzlüğün nedenleri ya da sorumluları araştırılacak mı?
Araştırılmalı ki, devletin kıt kaynakları böylesine har vurulup harman savrulmasın!
Özetin özeti: Her kuruş çok önemlidir, hele ki gençler için harcanıyorsa ama boşa değil!