Son Umut başlığını görünce, eminim ki, ilk aklınıza gelen, yarın yapılacak seçim olmuştur.
Evet çok önemli bir seçim ve hangi partiden olursanız olun, herkesin son bir umut olarak dört elle asıldığı bir seçim olacak.
Ülkemiz için hayırlısı ne ise o olsun.
Kime oy verirseniz verin, bu sizin en temel hakkınız ve özgürlüğünüz.
Hiç ama hiç kimse, oyunuzu ne yönlendirmeli ne de ambargo koymalı.
Bu noktada, sizlere yapılacak tek uyarı, ne olur, sandığa gidin temennisinin ötesine geçmemeli.
Umarız, yarın Cumhuriyet tarihinin en yoğun katılımlı bir seçimi olur ve Türkiye yeni güne, demokrasisi çok daha güçlenmiş bir şekilde girer.
Sandığa inanıyorsak, gerisi gelecektir!..
Genç Bakış’ta önceki gece farklı yönleriyle Atatürk’ü konuştuk. 14 yılın en keyifli, en doyurucu, en dikkat çekici programlarından biri oldu. Celal Şengör ve tarih öğrencileriyle Atatürk’ün bilime ve olaylara bakış açısını ele aldık. Şu sözler, onu öyle iyi anlatıyor ki, işte Atatürk dedirtiyor:
“Eğer benim söylediklerimle, bilim çelişiyorsa, söylediklerimi değil, bilimi esas alın!..”
İşte programdan önemli satır başları:
Dahi Diktatör!
- Kitabıma “Dahi Diktatör” adını verdim çünkü diktatör kötü bir şey değil. Bugün “diktatör” hakaret anlamında kullanılmaya başlandı. Bu cahil bir zümrenin empoze etmek istediği bir anlamdır. İlk kullanış açısından Roma’da tüm siyasi yetkileri elinde toplayan şahıstır. Bu yetkileri senato veriyor. Atatürk’e Meclis veriyor ama istemesini bilen bir adamdı. Yola çıkarken belli bir programla çıktı. Bunu Nutuk’ta da söylüyor. Her konuya adım adım, madde madde yaklaşıyor. Önce ilk adımı gerçekleştirmeye çalışıyor, olmazsa diğer yöntemleri devreye sokuyor. Bu çok akıllıca.
- Atatürk daha lise öğrencisiyken Osmanlı Devleti’nin yaşayamayacağını gördü. Enver Paşa bunu göremedi. O da aynı neslin genci. Bu adamların hiçbiri kötü adam değil. Bunların hepsi
YÖK, Tıp ve Hukuk’tan sonra mühendisliğe de baraj getireceğini açıkladı. Mimarlık için de baraj düşünüyormuş! Oh ne güzel! Peki, ya eğitim fakülteleri? Öğretmenlik o kadar sıradan bir meslek mi ki, hâlâ YÖK’ün dikkatini çekmedi, baraj getirilmiyor?
YÖK, bugüne kadar neyi doğru yaptı ki, baraj uygulamasını doğru yapsın diyenleriniz mutlaka olacaktır. Ve ne acıdır ki onlara, işte bu kez haklı değilsiniz, demek içimizden gelmiyor. Çünkü maalesef haklılar... Peki, bu baraj, mühendisliğe çeki düzen getirecek mi, çok zor.
YÖK belli ki ÖSYM’nin sınav analizlerini yeterince incelememiş.
Bu yıl, üniversite sınavına başvuran adaylardan, 757 bini Matematik ve Geometri sınavına, 400 bini de Fizik, Kimya, Biyoloji sınavına girmiş.
Peki, bunlardan ne kadarı, mühendislik bölümlerinin yer aldığı MF-4 puan türünde 180 barajını aşmış? Sadece üçte biri yani 251 bini!
LYS’de barajı aşan herkes istediği üniversiteyi seçebiliyor ve özellikle vakıf üniversitelerinde, kontenjanlar dolmadığı için 180 barajını aşan herkes istediği mühendisliğe girebiliyor.
Barajı aşan bu 251 bin adaydan önemli bir bölümü de, zaten, başta tıp olmak üzere sağlık bilimlerine yöneliyor. Yani mühendisliği tercih edecek aday sayısı
Yüz binlerce öğrenci üniversiteyi kazandığı halde yurt bulamadığı için ciddi bir sıkıntı içerisinde.
Ekonomik durumu iyi olanlar, özel yurtlarda ya da kiraladıkları evlerde üç, beş kişi bir arada kalıyor.
Parası olmayan öğrenciler ise öğrenciliklerini dondurup ailelerinin yanına dönüyor.
Peki, yaşanan bu sıkıntının bir çözüm yolu yok mu?
Şu an için yok gibi gözüküyor ama ciddi çaba da yok değil.
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürü Sinan Aksu, bu konuda gerçekten de samimi bir çaba içerisinde. Ve bakın yaşanan bu sıkıntı konusunda neler diyor:
- Ciddi sıkıntılarımız var biliyoruz ama 2017 yılında, yurda başvurup da açıkta kalan tek öğrenci olmayacak. Önümüzdeki yıl 250 bin, bir sonraki yıl da 150 bin olmak üzere 400 bin yeni yatak kapasitesi yaratılacak.
- 50’ye yakın yurdumuz, deprem riski nedeniyle bakıma alındı. Sıkıntı biraz da o yüzden.
Uludağ Üniver- sitesi Eğitim Topluluğu, eğitime ve geleceğe yönelik bir söyleşi için uzun zamandır davet ediyordu. Nihayet önceki gün için anlaştık ve sabahın köründe yollara düştük.
Feribottan indiğimizde, daha önce izin alınmasına rağmen, söyleşinin, o sabah, seçimler nedeniyle ertelendiği açıklanmış.
Kızar mısın, ağlar mısın, sevinir misin, yoksa üzülür müsün anlayamadım.
Koskoca bir üniversitenin içine düştüğü duruma, sadece güldüm geçtim.
Yeni kurulan kolejlerden Plato davet etti, onlara gittim. Üniversiteye hazırlanan lise öğrencileriyle, çok daha özgür bir ortamda, çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Bir kez daha gördüm ki eğitim kademeleri yükseldikçe gençlerimizin konuşkanlıkları azalıyor, korkuları artıyor...
Bursa, özel öğretim kurumları konusunda başarılı bir kentimiz. Geçmişte çok iddialı okulları oldu. Plato da iki yıl öncesine kadar dershaneymiş, şimdi okula dönüşmüş. Ama o pek çok yerde gördüğünüz çakma dershane okullardan değil. Mimarisiyle, kampüsüyle, öğrenci ve öğretmenleriyle, kırk yıllık kolejlere taş çıkaracak bir donanıma sahipler ve sanki ileride isimlerini çok fazla duyacağız.
Ben sordum, eminim ki siz de merak ediyorsunuz, diğer Plato eğitim kurumlarıyla isi
Biz yetiş- kinlerin yeni jenerasyona yönelik görüşlerini bir önceki yazımızda dile getirmiştik. Hem de biraz acımasız şekilde. Onlardan da cevap yağdı. Elbette bizim de kabahatlerimiz var ama asıl sorumlu sizsiniz diyorlar. İşte o çarpıcı genç seslerden biri:
“25 yaşındayım ve Türkiye’nin iyi olduğunu düşündüğüm okullarından mezun oldum. Şu an tıp fakültesi son sınıftayım.
Açıkçası, gençliğin bu konuda diyebileceği çok fazla şey yok ve getirdiğiniz eleştiriler en az yüzde 80 doğru. En azından gördüğüm kadarıyla böyle.
Ben gençliğimizin her geçen gün daha geriye gittiğini ve gideceğini de düşünüyorum. Sebebi ise basit bir örnekle anlatmak isterim. Lisedeyken 180 kişilik bir dönemimiz vardı.
Bütün dönem olarak konferans salonuna aydın, yazar veya entelektüel birisi konuşmaya geldiği zaman, sağcısı, solcusu, cemaatçisi, MHP’si, Kürt’ü, hep beraber tartışabilir. Solcular, Atatürk’ün yaptıklarını, sağ kesimden olanlar da geçmiş hükümetleri sonuna kadar eleştirebilirlerdi.
Tabii ki okulun yönetiminin bütün bunları özgürlükler çerçevesinde sağlaması da önemli bir detay. Öğrendiğim kadarıyla, 4 yıl kadar önce, arkasında siyasi desteği olan birileri, okul içerisinde kumpas yaparak yönetimi ele
Dünya öylesine hızlı değişiyor ki kuşaklar arası çatışma akıl almaz boyutlara ulaştı.
Eskiden dede ile torun arasında anlayış sorunu vardı, sonra baba oğul birbirinden uzaklaşmaya başladı. Şimdi ise kardeşler birbirine tahammül edemiyor.
Dünkü gençler mi daha donanımlı ve saygılıydı, yoksa bugünküler mi?
Daha da önemlisi, biz yetişkinler mi onları anlamıyoruz, yoksa onlar mı bizi?
İsterseniz gelin önce pek çok yetişkinin altına imza atacağı, üst düzey bir yöneticinin, bugünün gençliğine yönelik tespitlerine bir göz atalım, sonra da gençler bu konuda ne diyor onlara söz verelim!
Donanım sıfır!
-Eğitim sektöründeyiz. İşlerimiz arasında dil kursu da var. Eğitim kadromuzda iki personelimiz var. Biz bu sayıyı dörde çıkarmak niyetindeyiz ve beş aydır eğitimci arayışı içerisindeyiz.
-Dışarı çıkıp herhangi bir vatandaşa sorsanız memleket işsizlikten kırılıyor yanıtını alırsınız. Ancak olay gerçekten bambaşka boyutta. Bunu görmek için işveren olmanız yeterli.
Garip bir ülkeyiz ama görünen o ki Batılı ülkeler de bizden farklı değil.
Dünya genelini kapsayan üniversite sıralamalarında tepetaklak olunca, gönlümüzü almak için yeni bir liste hazırlamışlar.
Doğu Avrupa ülkeleri ile Orta Asya ülkelerini kapsayan “En İyi İlk 100 Üniversite” diye bir sıralama icat ettiler ve Türkiye’den 12 üniversite bu listede yer aldı.
Ve şimdi biz onunla övünüyoruz.
YÖK Başkanı Saraçda üniversitelere takdirname göndermiş.
Sanırsınız ki Aziz Hocagibi Nobelaldılar.
Merak ettim, YÖK Başkanı, acaba Sancar’ı da kutladı mı?..
Türkiye’yi de içine alan İngiliz kökenli QS listesinde başka hangi ülkeler var?