Uludağ Üniver- sitesi Eğitim Topluluğu, eğitime ve geleceğe yönelik bir söyleşi için uzun zamandır davet ediyordu. Nihayet önceki gün için anlaştık ve sabahın köründe yollara düştük.
Feribottan indiğimizde, daha önce izin alınmasına rağmen, söyleşinin, o sabah, seçimler nedeniyle ertelendiği açıklanmış.
Kızar mısın, ağlar mısın, sevinir misin, yoksa üzülür müsün anlayamadım.
Koskoca bir üniversitenin içine düştüğü duruma, sadece güldüm geçtim.
Yeni kurulan kolejlerden Plato davet etti, onlara gittim. Üniversiteye hazırlanan lise öğrencileriyle, çok daha özgür bir ortamda, çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Bir kez daha gördüm ki eğitim kademeleri yükseldikçe gençlerimizin konuşkanlıkları azalıyor, korkuları artıyor...
Bursa, özel öğretim kurumları konusunda başarılı bir kentimiz. Geçmişte çok iddialı okulları oldu. Plato da iki yıl öncesine kadar dershaneymiş, şimdi okula dönüşmüş. Ama o pek çok yerde gördüğünüz çakma dershane okullardan değil. Mimarisiyle, kampüsüyle, öğrenci ve öğretmenleriyle, kırk yıllık kolejlere taş çıkaracak bir donanıma sahipler ve sanki ileride isimlerini çok fazla duyacağız.
Ben sordum, eminim ki siz de merak ediyorsunuz, diğer Plato eğitim kurumlarıyla isim benzerliği dışında ortak bir yanları yokmuş!..
Ha bu arada, Bursa da küçük bir İstanbul olmuş. Ev fiyatları uçmuş, AVM’den geçilmiyor, yeşilden eser kalmamış ve zamanınızın çoğu trafikte geçiyor. Her şeye rağmen hâlâ güzel bir kent ve ülkemizin en üretken kentlerinin başında geliyor.
Tofaş, Renault, Bosch ve daha yüzlerce fabrikada yüz binlerce çalışan Türkiye için üretiyor, vergi veriyor, dünyaya açılıyor. Keşke Bursa gibi üretken 3-5 kentimiz daha olsaydı!..
Kuşak çatışması (3)
Yetişkinlerle gençler arasındaki birbirlerini anlama makası giderek daha da açılıyor. İşte buna bir örnek:
- Şirket sahipleri, yeni mezunlardan tecrübe istiyor ama fırsat tanımıyor!
- İnisiyatif vermedikleri gençlerden iş bitirici olmaları bekleniyor.
- Gençlerin ortaya attığı fikirler ısrarla yok sayılıyor ve herkes işini eski tas eski hamam usulü devam ettirmekte direniyor.
- Örneğin tercüman çalıştırmak yerine dil bilen biz stajyer avukatlar, ucuz işgücü vasfı dolayısıyla tercüman olarak kullanılıyor fakat mesleğe dair hiçbir şey öğretilmiyor.
- Gençlerin bir rehberi yok. Lisede TM okuyan, hukuk, fen okuyan her genç tıp istiyor. Bu bölümleri kazanamayan gençlerde aşağılık kompleksi oluşuyor. Bu yüzden kimse kimsenin yanında uzun süre çalışamıyor.
- Aileler öğrenciyken yeterli para gönderiyor, üzerine bir de burslar ekleniyor. Fakat çalışmaya başlandığında bunun çok daha azı ile geçinilmek zorunda kalınıyor. Çalışmaya başlandığında da ailelerden para almak zorunda kalınıyor, her ne kadar yük değil dense de gençler bunun altında eziliyor!..
En iyi üniversiteler?
En iyi kavramı, hemen her konuda olduğu gibi, üniversiteler konusunda da kişiden kişiye ve baktığınız noktaya göre değişir.
Önemli olan, hangi kriterlere göre baktığınız.
Çünkü akademik açıdan çok iyi olan üniversiteler, farklı alanlarda çok zayıf olabiliyor.
Örneğin yeterince demokratlar mı, sosyaller mi, paylaşımcı ve girişimciler mi?
Bütün bunları sorgulamadan yapılan değerlendirmeler eksik olur!..
Dünyada hemen her şey çok hızlı değişiyor. Eğitim ve derecelendirmeler ise hâlâ eski mantıkla yürütülüyor.
Oysa İnovasyon Çağı’nda yaşıyoruz.
Ve bir işi en iyi yapanlar değil, en hızlı ve en yaratıcı olanlar öne çıkıyor.
Üniversitelerin farklı misyonları var. Kimi bilim üretir, kimi de öğrenci yetiştirir.
80 bin öğrencisi olan üniversite ile 3-5 bin öğrencisi olan üniversiteyi aynı sıralamaya sokmak hataların en büyüğü olur ve bu hep yapılıyor.
Üretilen bilimin ne kadar hayata aktarıldığı, bulunduğu bölgeye ne kadar ışık saçtığı, yarattığı katma değer ve daha pek çok kriter öne çıkıyor.
Genç Bakış
Genç Bakış’ta bu gece Prof. Dr. Celal Şengör’le Atatürk ve Bilim’i konuşacağız.
Özetin özeti: Seçim, seçim diyoruz, bakalım neyi, ne kadar değiştirecek?..