Sizinle bir yazı paylaşa- cağım.
Başlık da dahil tüm yazı birisine ait.
Yazanın kimliği ya da mesleği konusunda lütfen biraz beyin jimnastiği yapın.
Bakalım gerçek Türkiye’yi ne kadar tanıyorsunuz?..
Kim bindiği dalı kesiyor, kim kendisine verilen yetkiyi ne kadar kullanıyor?
Kim, neden yakınıyor?
İşte o yazı:
Toprak Dede, Hayrettin Karaca’dan sonra, çevreye, taşa, toprağa, yeşile önem veren kalmadı.
Üstelik bir de Çevre Bakanlığımız varken!
Hemen her şey ekonomi odaklı oldu.
Para kazanıyor ya da kazandırıyorsa gerisi hiç önemli değil, noktasına gelindi.
Binlerce yıllık yerleşim merkezlerini görmezden gelip, dağdan, bayırdan inip, en verimli ovaları mahvettik.
Hemen her yer beton yığınına dönüştü.
Nehirler, akarsular HES’ler için; ormanlar madenler için; mandalina bahçeleri de yazlıklar için bir bir yok edildi.
Üniversite genç- liğinin en önemli sorunlarından biri burs ise diğeri de barınma.
Yılların ihmali birkaç yılda çözülebilecek gibi değil ama yine de çok şeyler yapılabilir.
Yeter ki bu sorun çözülmek istensin, yeter ki yine başkalarına havale edilmesin!..
YURTKUR Genel Müdürü Sinan Aksu, genç, hırslı ve bir o kadar da çalışkan bir isim.
Balık kadar üretken ama tavuk kadar çığırtkan olmadığı için yaptıklarını ve yapacaklarını yeterince anlatamıyor.
Yurtlarla ilgili şikâyetler anında gündeme oturuyor ama yaptıkları hiç duyulmuyor.
Yerleştirdikleri öğrenciler değil, açıkta kalan öğrenciler konuşuluyor.
O da olacak, diğeri de ama sadece sorunlarla gündeme geldikleri için haklı olarak üzülüyorlar.
Hemen her gencin olduğu gibi her anne babanın da çocuklarını yurtdışına gönderme hayali vardır. Fırsatını bulduklarında, yemez, içmez, her türlü fedakârlığa katlanır ve onları, daha iyi bir eğitim ve daha iyi bir gelecek için yurtdışına göndermenin yollarını ararlar.
Bulduklarında ya da bulduklarını sandıklarında, her türlü olanaklarını seferber ederler.
İşte asıl sorun bu noktadan sonra başlıyor.
Hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da istismar çeteleri ortaya çıkıyor ve size dünyanın her yerindeki üniversitelerin kapılarını sonuna kadar açıyorlar!
Siz yeter ki paradan haber verin.
Türkiye’de hiçbir yere giremeseniz de, tıp, mühendislik, hukuk, ne isterseniz emrinize amade. Ülke seçimi konusunda da çok geniş bir yelpazeleri var. Denklik meselesi konusunda da her türlü argümanı size sunuyorlar. Çünkü bu konuda YÖK de ne yaptığını bilmiyor ve sürekli birbiriyle çelişen kararlar alıyor. Hatta öyle yıllar oldu ki, ÖSYM kanalıyla, merkezi sistemle, yurtdışına gönderdiği kendi öğrencilerine bile denklik vermedi. Ama bu arada hiç olmayacak öğrencilerin nakillerine de seyirci kaldı!..
YÖK, geçen yıl, tıp, hukuk, mühendislik ve birkaç fakülteye nihayet baraj getirdi.
Yurtdışından nakille gele
Olağanüstü bir dönemden geçtiğimiz kesin.
Hemen her konuda çok daha dikkatli ve titiz olmamız gerektiğine de sonuna kadar inanıyoruz.
Ama sanki bazı konularda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dikkat çektiği gibi, her şey birbirine karışmış durumda.
İşin garibi, giderek normale döneceğimize, olaylar ve yaptırımlar daha da içinden çıkılmaz hale geliyor.
Bugünlerde mağdurdan çok bir şey yok.
İşte ikisi:
İlki, ODTÜ KKTC’nin düzenlediği bir etkinliğe giderken havaalanından dönen iş arkadaşımız, diğeri ise Özal’a duyduğu hayranlık nedeniyle, devletten emekli olduktan sonra onun ismini taşıyan üniversitede hocalığa başlayan ve kapatıldığı için mağdur ve “sakıncalı” duruma düşen bir hocamız...
Özal için gitti ama!..
YÖK Başkan’ı Yekta Saraç, gelmiş geçmiş YÖK başkanları içerisinde en rahat olanı.
Çalışkan, konusuna hakim, arkasında güçlü iktidar desteği var, demokrat ve bir o kadar da kompleksiz.
Kimilerine göre meziyet sayılsa da, en önemli kusuru, çok yavaş yol alması.
Sanki 100 yıl daha YÖK Başkanı kalacakmış gibi ele aldığı konuları öylesine derinlemesine inceliyor ki o konuyu incelemeyi tamamlayıncaya kadar, o derelerin altından çok sular akıyor.
Medyatik olmayı sevmiyordu ama son birkaç haftadır cumartesi gününü yazarlara ayırıp, onlarla uzun uzadıya kahvaltılı toplantılar yapıyor.
Biz de dün bir grup arkadaşla birlikte, İstanbul Üniversitesi’nde konuğu olduk.
İlginç hem de çok ilginç bilgiler verdi...
Nobel’li mezunlar yok!
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz öğrenci sayımızın 6 milyon 700 bini üniversite olmak üzere, 25 milyonu aştığını açıkladı.
Bu sayıya en az 35 milyon olan velileri de eklediğimizde, eğitimin kapsama alanına giren vatandaş sayımız, nüfusumuzun neredeyse dörtte üçünden daha fazla.
Peki, hak ettiği ilgiyi görüyor mu?
Hem evet, hem hayır!
Bakan Bey’in de açıkladığı gibi, sayısal olarak, dünden bugüne çok yol kat ettik.
Ama aynı şeyi kalite konusunda söyleyemeyiz.
Tam bir obez durumu söz konusu.
Büyüdükçe büyüyoruz ama hareket kabiliyetimiz, vizyonumuz, yeterliliğimiz giderek azalıyor...
skeri birlikler tek tek il dışına çıkartılıyor.
Ve sanki, alınan bu karardan geri dönüş de yok gibi!..
Boşalan arazi ve binalar herkesin iştahını kabartıyor.
Müteahhitler rezidans, otel ve AVM yapmak için sıradalar.
Halk yeşil alan olsun istiyor.
Devlet kurumlarının çoğu hazıra konmanın peşinde.
Siyasetçiler ise bildiğiniz gibi...