İyi bir yurttaş yetiştirmek için zorunlu temel eğitim, olmazsa olmazların başında geliyor.
Zorunlu temel eğitim süresi, ülkeden ülkeye değişiyor.
Refah düzeyi arttıkça, süre de uzuyor.
5-6 yıl olan da var, 13-14 yıl olan da...
Hatırlanacağı gibi, bizde Cumhuriyet’in ilk yıllarında 3 yıldı, sonra 5 yıl oldu, yakın zamanda da 8 yıla çıktı.
Son birkaç yıldır da kâğıt üzerinde 12 yıl.
Uygulamada ise kentten kente değişen oranlar var. Ama hiçbir yerde yüzde 100 değil...
Hedefi belli olmayan bir öğrencinin hayatta başarılı olduğuna hiç şahit olmadık.
Ülkeler için de durum farklı değil.
Çıta ne kadar yüksek ve karar vericiler ne kadar iddialı ise hedefler, o kadar ulaşılır oluyor.
Peki, Türkiye’nin eğitim ve bilimdeki hedefleri ne?
Bileniniz, duyanınız varsa, ne olur bize de haber versin ki moralimiz yerine gelsin...
Milli uçak, milli otomobil, milli tank, milli yazılım, milli tablet gibi altı henüz iyi doldurulmamış projeler var ama gerisi gelmiyor.
Çünkü sahibi yok!..
Eğitim ve Bilim Bakanlığı sürekli el değiştiriyor.
002’de Tayyip Bey’i Genç Bakış’a çıkartacak üniversite bulamamıştık.
Belli ki dönemin YÖK yönetimi, tüm üniversitelere gözdağı vermişti.
Hangi rektörü arasam, bir mazeret uyduruyordu. Geri adım atacak halimiz yoktu.
Devlet üniversitelerinden vakıflara yöneldik, onlardan da mazeret üretenler oldu.
Sakıp Bey’i aradık.
“Üniversitem sizin, hem de sadece bu hafta için değil, istediğiniz sürece sizin. Konuşandan değil, susandan korkalım” dedi ve Allah rahmet eylesin, yaşamı süresince de ne zaman kapısını çalsak, konuğun kim olduğunu hiç sormadan, üniversitenin kapılarını sonuna kadar açtı. Aynı salonda, pek çok isim gibi Kılıçdaroğlu ile de program yaptık...
“Gonuşan Türkiye”, 12 Eylül sonrası, yasaklı dönemin bitmesinden hemen sonra, Demirel’in sloganıydı.
676 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çerçevesinde, devlet ve vakıf üniversitelerinin rektörleri bundan böyle YÖK’ün önereceği üç aday arasından Cumhurbaşkanı tarafından atanacak.
YÖK’ün ilk yıllarında da böyleydi.
YÖK öneriyor, Cumhurbaşkanı atıyordu.
Hatta çoğu zaman, YÖK ilk sırada kimi gönderiyorsa, o rektör oluyordu.
Cumhurbaşkanlarının ataması sadece sembolikti...
Pek çok ülkede de benzeri sistemler uygulanıyor.
Hatta bazı ülkelerde direkt Eğitim ya da Yükseköğretim Bakanı atıyor...
Yabancı dil hazırlık sınıfı konulsun mu, konulmasın mı?
Konulacaksa, kaçıncı sınıfta konulsun?
Günlerdir bu tartışılıyor.
Sanki tek derdimiz yabancı dilmiş gibi!
Yabancı dil önemsiz mi?
Elbette önemli. Hem de çok önemli...
Hatta sadece İngilizce değil, Almanca, Fransızca, Çince, Arapça, İtalyanca, Japonca, İspanyolca gibi diğer yaygın diller de öğretilsin.
Nasıl bir öğretme yöntemi bulunur, kaçıncı sınıfa başlanır, süresi kaç yıl olur, bütün bunlar ayrıca tartışılır.
Bugün, yarın Cumhuriyet üzerine çok sözler söylenecek.
Dünü bırak, bugüne bak, diyenler çok olacaktır.
Ama unutmayalım ki eğer siz bugün dünü unutturursanız, yarın da birileri çıkar, bugünü unutturur!..
Bu yüzden, hiçbir şeyi başka bir şeyle karıştırmayalım...
Bugün çok önemli bir gün.
Çünkü bizim, biz olduğumuz bir dönemin miladı!..
Cumhuriyet’in ne olduğunu anlamak için çevrenize bakın!
Eğitim bütçesi sürekli artıyor.
Okul ve öğrenci sayımız da düne göre çok daha iyi!
Ama hâlâ eksik olan bir şey var ki 38 OECD ülkesi arasında
35. sıradayız.
Peki, nerede hata yapıyoruz?
Asıl üzerinde durulması gereken konulardan biri de bu ama zülfüyâre dokunmamak için hiç kimse ağzını açamıyor.
Örneğin hiç kimse niye sürekli bakan değiştiğini, niye her seferinde eğitimle hiç alakası olmayan bakanların getirildiğini, her gelen bakanın aynı iktidarın, bir önceki bakanının yaptıklarını niye çöpe attığını, eğitimin daha düne kadar kimlere emanet edildiğini hiç ama hiç kimse soramıyor.
Milli Eğitim Bakan-lığı, her yeni bakan döneminde olduğu gibi yine, yeni projeler peşinde.
Önümüzdeki aylarda peş peşe yeni reform paketleri açılırsa, hiç şaşırtıcı olmaz!
Sanırsınız ki iktidar el değiştirdi, yeni siyasi parti geldi. Her şey sil baştan yeniden ele alınıyor!
Bakan Yılmaz da tıpkı kendinden önceki bakanlar gibi adeta enkaz edebiyatı yapıyor.
Müfredat programlarından öğretmen yetiştirmeye, değerler eğitiminden okul öncesine, yabancı dille eğitimden terörle mücadeleye kadar o kadar çok projeden söz ediyor ki sanki ya bugüne kadar hiçbir şey yapılmamış ya da yapılan hemen her şey yanlış!
Bu projelerden biri de değerler eğitimi.
Peki, değerler eğitiminden ne anlıyoruz?
Milli ve manevi değerler mi?