MEB, eğitimde “dünyaya farklı bir model sunabiliriz” diyor. Bu mümkün mü? Neden olmasın diye onlarca cümle kurulabilir ancak hepsi de “ama” ile başlar ya da “ama” diye bitecektir.
Farklı bir model olarak neyi önerebiliriz?
4+4+4 mü, mülakat mı, proje okulları mı, sınav ve diploma odaklı eğitim sistemimizi mi, liyakat yerine sadakat odaklı bakış açımızı mı, öğretmen yetiştirme ve atama sistemini mi ya da ülke olarak bizim bile hâlâ anlayamadığımız Maarif Modeli’ni mi? Eğitimde başarılı modellerimiz yok değil. Örneğin köy enstitüleri, örneğin Anadolu liseleri, örneğin öğretmen okulları, örneğin uzmanlık gerektiren meslek liseleri! Hepsi de yok oldu gitti. Ya kapandılar ya da tabela okullar haline geldiler… MEB şu konuda haklı:
Binlerce yıllık birikimimiz var. Dünya değişiyor. Geçmişle, geleceği harmanlamak gerekir!..
Peki ama nasıl? Bu harmanlama, bu bakış açısı ideolojik mi olmalı yoksa pedagojik mi? Milli ve manevi değerler olmazsa olmazımız olmalı ama kalite, liyakat, yönlendirme, planlama, istihdam da mutlaka
Sınav maratonunda son yüz metrelere gelindi.
Adayların üzerindeki sınav baskısı her geçen daha da artacak, stres tavan yapacak, “Ya istediğim liseye, üniversiteye, işe girmezsem ne olacak?“ sorusu kafaları kemirmeye artan bir şekilde devam ediyor…
Sınavların bir çözüm olmadığını, kazananların hatta mezun olanların bile aradığını bulamadığını herkes biliyor ama önlerinde başka bir seçenek olmadığı için bu yarışa katılmaya mecburlar! Sınav cengaverlerine olduğu kadar ailelerine de sabır diliyoruz.
Evet çok zor günler ama bu günler de geçecek. Ne olur, “okumak karın doyurmuyor”, “okudular da ne oldu”, “boşa zaman kaybı” gibi söylemlerden uzak durun.
Bunları söyleyenlerin yaşanmışlıktan gelen haklılık payları olsa da eminiz ki hayata yeni bir başlangıç yapsalar ilk tercihleri yine okumaktan yana olacaktır.
Eğitim ve diploma bugün için çok işe yaramıyor olsa da, onsuz hiç olmadığını da sakın aklımızdan çıkarmayalım, daha iyi eğitim ve daha iyi bir gelecek için
Hemen her konuda olduğu gibi eğitimde de kafamız karmakarışık. Bir tarafın “en iyisi bu” dediğini, diğer taraf yerden yere vuruyor. Örneğin 4+4+4, örneğin ara tatiller, örneğin mülakat, örneğin, öğrenci affı, örneğin dijital eğitim, örneğin sınav ve ödev yükü, örneğin herkese üniversite diploması, örneğin mesleki eğitim…
Daha onlarca konu belirlemek mümkün. Peki, bu bizde böyle de dünyada farklı mı?
Yarısı çok farklı olsa da diğer yarısı benzer özellikler taşıyor. Örneğin öğretim sürelerinin uzunluğu, okul içi eğitimin ve diplomanın cazibesini yitirmesi, giderek artan dijitalleşmenin ve sosyal medya kullanımın öğrencileri eğitimden soğutması, devlet, özel fark etmeksizin okullarındaki eğitimin vasatlaşması, özel okul ücretlerinin altından kalkılamayacak boyutlara gelmesi, bilgi hamallığı yerine bilginin kullanımına geçilememesi, eğitimin tarifinden paydaşların rollerine kadar değişimi zorunlu kılan gelişmelere karşı direnilmesi…
Yapay zekâ destekli yeni dijital dünya düzenine yönelik model
Atatürk “Köylü milletin efendisidir” derken köyde yaşayanlardan çok üretenleri onore etmişti. Bu söz bugünün Japonya’sında hâlâ çok geçerli...
Yaşam dün kırsaldaydı, bugün kentlerde. Üretenler de dün köylülerdi, bugün herkes. Peki köylülük, çiftçilik öldü mü? Tarıma, hayvancılığa, yerel üretime gerek kalmadı mı?
Cevabı zor sorular ve üzerinde uzun uzun düşünmek ve konuşmak gerekir… Kuraklık ve kıtlık gümbür gümbür geliyor ve temel gıda ürünleri, fazla değil çok yakın bir zaman her şeyden çok daha önemli hale gelecek…
Peki gelinen son nokta ne?
Dünya tarıma daha çok yönelmeye başladı bizde ise tarım ve hayvancılık can çekişiyor.
Köylerimiz boşaldı. Çiftçilik yapan kalmadı gibi.
Birkaç nesil sonra hayatın olmazsa olmazı olan bu alanda iş bilen, çalışan, bunu bir yaşam tarzı olarak gören sayısı daha da azalırsa hiç şaşırtıcı olmaz! Oysa Avrupa’nın ve dünyanın en
İşini sevmek çok önemli. Hem o işi yapan hem de hizmet alanlar için. Bu yüzden öğrencileri doğru yönlendirmek ve özellikle de kendileri için en doğru mesleği seçmelerine olanak sağlamak gerekir. Yoksa ne üretim ve hizmet kalitesi mümkün olur ne de mutluluk!
Peki bunu yapabiliyor muyuz? Evet demek mümkün değil. Erken yönlendirme söz konusu değil. Doğan her çocuğu üniversite önüne yığmayı ve diploma sahibi yapmayı bir marifet sanıyoruz. Bu sayede hemen her alanda milyonlarca diplomalı gencimiz oldu? Peki, ne kadarı öğrenim gördüğü alanda iş bulabiliyor? Çok daha önemlisi, ne kadarı yaptığı işi canı gönülden seviyor?..
Bugünkü dershane ve sınav odaklı eğitim sistemiyle daha farklı bir tablo ile karşılaşmak mümkün değil. Daha vahim olanı ise yanlışı bile bile, göre göre bunda ısrarcı olmamız!..
Ustalık, zanaatkarlık diye bir şey kalmadı. Hizmet sektörü keyifle yapılan bir iş olmaktan çıktı, iş bulunamadığı için zoraki yapılan bir meslek haline geldi. Tarım ve hayvancılık can
Nereden baktığınıza göre aynı görüntü hakkında onlarca yorum yapmak mümkün.
Bardağın yarısını dolu görenler için her şey mükemmel, boş görenler için ise her şey felaket boyutlarda.
Hele ki bir de yapılanlar ya da yapılmayanları kendi kriterlerimize göre değerlendirmeye başladığımızda içinden çıkmak mümkün değil…
Türk eğitim sistemi ile Batılı eğitim sistemleri arasındaki en önemli farklılıklardan biri de şu:
Onlar öğrencinin ne bildiğini, neye ilgisi ve alakası olduğunu, neyi başardığına bakıp onu geliştirmeye çalışır, biz ise başardıklarını göz ardı eder başaramadıkları üzerinden onu değerlendiririz.
12 dersten 10’unda çok iyi olsa da başarısız olduğu iki ders, onun başarısız diye damgalanması için yeter de artar!..
Hayat da öyle değil mi?
Hemen herkesin yüzlerce, binlerce farklı davranışı ya da yaptığı iş var. Karar verirken çoğu zaman genele bakmaz sadece birine bakarak onu yüceltir ya da yerin dibine sokarız.
Bayramlar bir anlamda ülkelerin ve ulusların karakteristik özelliklerinin en önemli göstergeleridir. Bayramlarına bakarak ülkeleri ve insanlarını çok daha yakından tanımanız mümkündür. Tıpkı milli marşlar, şarkılar, türküler, kıyafetler, mutfak ve eğitim sistemine bakarak farklı analizler yapmanın mümkün olduğu gibi.
Bayramlar ortak akıl, ortak vicdan, sevinçte tasada bir olmak ve elindeki lokmayı paylaşmaktır. En büyük zenginlik, para ve güç değil, insan biriktirmektir ve bayramlar, bu zenginliğimizi test ettiğimiz, en önemli günlerdir. Çalan her kapı zili, gelen her telefon ya da her mesaj, bu zenginliğimizin en önemli göstergesidir. Bu yüzden insan biriktirme konusunda daha nice dostluklara ve daha nice zenginliklere yelken açmalısınız.
Makam, güç ve para ile gelen uzun bayramlaşma kuyrukları, onlar gittiğinde bir anda ortadan yok oluyorsa, başkalarını değil öncelikle kendimizi sorgulamalıyız!..
Bayram öncesi süreç kimilerimize göre zor, kimilerimize göre de muhteşemdi. Görünen
Hemen her konuda olduğu gibi eğitim, gelecek ve beklentiler konusunda çok şeyler değişti.
Öğretmen ya da öğrenciyseniz yakın zamana kadar önceliğimiz kolejlerden yanaydı. Daha iyi eğitim ve daha iyi maaş verdiklerine inanılırdı. Şimdi ise özel okul deyince veli, öğrenci ve öğretmenler bir kez daha düşünüyor!
Ücretler uçtu, maaş ve eğitim kalitesi ise adeta dibe vurdu algısı var...
Diploma da olmazsa olmazlarımızın başında geliyordu. Hemen hepimiz diploma peşinde koşuyor, onsuz hiçbir kapının açılamayacağını sanıyorduk.
Her şey tersine döndü. Bırakın üniversite diplomasını, doktoralı olanlar bile iş bulamıyor…
Vasıfsız çalışanların maaşları mühendisleri geçti. Öğrenim gördüğü alanda iş bulanların sayısı da her geçen gün biraz daha azalıyor.
Yetkinlik yani herhangi bir konuda elinden iş geliyor olmak, anlı şanlı diploma sahibi olmaktan çok daha önemli hale geldi.
Bu noktada akıllara takılan soru şu: Alaylı mı, mektepli mi? Eskiden bu konu çok konuşulurdu.