30.11.2021 - 14:49 | Son Güncellenme:
Doç. Dr. İzzet Arı, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, Uluslararası İklim Değişikliği Politikaları Uzmanı
Röportaj: Fatma G. Kabasakallı
Birleşmiş Milletler (BM) 26. İklim Konferansı’na (COP26) siz de katıldınız. Beklenti yüksekti, sizin genel olarak izlenimleriniz neler?
Ben ilk hafta kısa bir süre katılabildim. Kovid nedeniyle bir sene gecikmesinden dolayı COP26’dan büyük bir beklenti vardı. Liderler tarafında vurgulu bir şekilde net sıfır emisyon hedeflerinin verilmesiyle ilgili bir durum vardı. Ayrıca Paris Anlaşması Kurallar Kitabının tamamlanması noktasında da bir vurgu vardı. Kovid ve güvenlik gibi organizasyon zorluklarına rağmen
ana müzakere toplantıları dışında çok kalabalıktı. Ama ana müzakere toplantılarına katılım çok kısıtlıydı. Müzakere odalarına katılım çok yüksek olması beklenmez ama en azından
1+1 kısıtlaması insanlarda olumsuz bir hava yarattı. Tüm bunlara rağmen Paris Kurallar Kitabı tamamlandı, bu bir başarı. Sonuçta karbon piyasalarıyla ilgili olan 6. Maddenin tamamlanmış olması bir başarı, ki çok kapsamlı ve çok detaylı bir madde olmuş. Ama daha önemlisi, konferansın ana çıktısı olan Glasgow İklim Paktı. Bunun çıkmış olması bence bir başarı. Şunu söyleyebiliriz, Paris İklim Anlaşması’nın uygulama sürecindeki eksiklik tamamlandı, çok taraflı bir anlaşma olan hem Paris hem de BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Kovide rağmen kaldığı yerden devam ediyor.
Paris Anlaşması Kurallar Kitabında hangi noktalar ön plana çıkıyor?
Kurallar Kitabının özü şu, anlaşmayı nasıl uygulayacağız, rehber gibi bir doküman. Eğer bu kurallar kitabına uygun hareket etmezseniz, Paris’in 6. Maddesinden yararlanamayacaksınız anlamına geliyor. Paris Anlaşması aslında kapsamlı ama detay bir anlaşma değil. Detaylar sonraya bırakılmıştı 2015 yılında. Paris Anlaşması kabul edilirken, ülkeler konsensüse varabilmek için, en az ayrıştırıcı kavramlar üzerinden konuştular. Bu yüzden pek çok madde operasyonel olmaktan çıkmıştı. Bunlardan biri küresel karbon piyasası sistemine dair olan 6. maddeydi. 6. Maddede bir tane bile karbon fiyatlama cümlesi yok ama maddenin tamamı karbon fiyatlama üzerine. Böyle bir ironik bir durum vardı.
Hazırlık yapması gerekiyor
Kurallar Kitabının sonunda tamamlanmasının Türkiye’ye bir etkisi olacak mı?
Türkiye için bir sıkıntılı durum yok. Bir kazanım da şöyle; eğer ki ulusal katkı beyanının ötesinde bir emisyon azaltımı yapacak olur ve Türkiye ulusal emisyon ticaret sistemini kurarsa, bu Türkiye için faydalı olur. 6. Madde Paris Anlaşması’nda karbon piyasa mekanizmalarının devreye sokulması veyahut da piyasa dışı yardımların bir şekilde gelişmekte olan ülkelere akmasıydı. Ben Paris Kurallar Kitabı’nın 6. Maddesinin Türkiye’ye negatif bir şey getirmeyeceğini ama hazırlık yaparak buradan fayda sağlayabileceğini düşünüyorum. Bu hazırlığın iki boyutu var. Biri, Türkiye, emisyon azaltımını artırmalı. İkincisi ise, emisyon ticaret sistemini bir an önce kurmalı, ki bundan fayda elde edebilsin. Türkiye’nin Kyoto’daki mekanizmaları kullanamadığı için Paris’in 6. Maddesine neyi nasıl söylenir veya bu neye karşılık gelir diye bir argümanı çok olamadı COP26’da. Çünkü bunun tecrübesi yoktu. Şu an için 6. Madde kapsamında çok olumlu bir hava çizmiyorum ama olumsuz da bir hava da yok, Türkiye’nin hazırlık yapması gerekiyor. Azalttığı emisyonlar ulusal katkı beyanının ötesindeyse bunu başka ülkelere veya başka şirketlere satma şansı oluyor karbon kredisi şeklinde. Önümüzde bir AB örneği var karbon ticareti için, rasyonel olan ona yakın bir sistem kurmamız. Bu konuda Türkiye doğrudan AB ile görüşüp, AB emisyon ticaret sistemine benzer bir sistemi yapmak istediğini söyleyerek başlamalı, bence en hızlı yöntem bu olur.
Glasgow İklim Paktı’nın ilk taslağındaki ‘kömürden çıkış’ yerine son metinde ‘kömür kullanımının azaltılması’ ifadesi kullanıldı. Bu metni zayıflattı mı size göre?
Glasgow İklim Paktı bütün ülkeleri kapsıyor ve tüm kararlar konsensüsle alındı. Her ne kadar kömürden çıkıştan, kömür kullanımının azaltılmasına çevrilse de, yine de güçlü. Çünkü bunlar daha önce yoktu, hatta kömürden çıkış hedefi hiç dillendirilmemişti. Genellikle soft dokümanlarda oluyordu anlaşma metinlerinde olmuyordu. Zaten bütün ülkeler net sıfır emisyon taahhüt verirken, emisyonlarınızı indirebilmeniz için fosil yakıttan ya çıkmanız ya da fosil yakıtları azaltmanız gerekiyor. Fakat burada biraz daha zaman kazanma veya kendine yer açma gibi bir yaklaşım gösterilmiş. Bence gayet başarılı bir metin, iyi hazırlanmış. Türkiye zaten net sıfır taahhüdünü 2053 için vermişti ve o günden sonra Türkiye’nin bütün argümanları değişti. Türkiye buna ulaşmak için sadece kömürü değil, diğer fosil yakıtları da çıkarması gerekiyor. Buna karşı çıksaydı BM genel kurul ifadeleriyle çelişmiş olacaktı. Nitekim Türkiye tarafından metindeki kömür kullanımının azaltılması kısmına herhangi bir itiraz olmadı.
Ulusal katkı beyanının değişmesi şart
Türkiye’nin emisyon azaltımı hedeflerini güncellemek dışında neler yapması gerekiyor?
Türkiye’nin emisyon azaltım hedefini güncellemesi gerekiyor, zaten aradan 5-6 yıl geçti. Daha güçlü bir patikada gidiyor Türkiye’nin emisyonları, öyle görünüyor. Türkiye aslında net sıfır diyerek büyük bir taahhütte bulundu. Onun için ulusal katkı beyanının değişmesi şart. Paris Anlaşması’nın gereği olarak zaten gelecek yıl, 2022 en kötü ihtimal 2023’e kadar güncellenmiş ulusal katkı beyanlarını sunmak zorunda. Onun dışında, düşük emisyonlu kalkınma stratejisini hazırlamak zorunda. Eğer iklim kanununda emisyon ticaretini geçirebilirse bir de onu tamamlayıcı olarak hazırlamış olur. Emisyon ticaret sistemi kurmadan da 6. maddeyi uygulayabilir ama zor olur işi.
Finansman konusunda yeni bir şey yok
COP26 finansman konusunda beklentiyi karşıladı mı peki?
İklim Paktı, finansman noktasında iyi bir metin. Finansman konusu, teknoloji transferi ve kapasite geliştirmeyle beraber verilmiş metinde ama bu sorun değil. Metin iyi olsa da hala finansman ihtiyacını karşıladı diyemiyoruz. Çünkü para yok. Ne zaman ki, yıllık 100 milyar dolara ulaşılır o zaman metinde finansman beklentisi karşılandı diyebiliriz. Hala 100 milyarlık fonun 2025’e kadar verilmesi veya sonrasında bunun daha da artırılması gibi ifadeler var. Bu daha önceki duyduğumuz metne benziyor.Ama esas ne zaman ki yeşil iklim fonunda veya diğer iklim finans araçlarında gerçekten 100 milyar dolarlık bir bütçe olur, o zaman karşılanır. Burası hala geçmişte verilen sözlerin tekrarı olmuş finansman konusunda. Çok yeni bir şey yok.
Bu, yön çizen bir metin
Finansmanın dengeli gitmesi gerekiyor, uyum yani adaptasyonla, “mitigation” yani emisyon azaltma arasında finansmanın yüzde 50’ye yüzde 50 gitmesi gerekiyor. Bu metnin finansman bölümü Glasgow İklim Pakt’ta, çok fazla uyum yani adaptasyon ağırlıklı olmuş, çok fazla az gelişmiş ülke ve gelişmekte olan ülkelere finans akışını hızlandırın şeklinde olmuş. Yani neredeyse mitigasyonla, emisyon azaltımıyla ilgili dikkat çekici bir finansman göremedim. Muhtemelen bu COP’ta değil ama sonraki COP’ların birinde bu değişir. Bu normal bir durum değil. 6. Bölümdeki
“Türkiye zaten net sıfır taahhüdünü 2053 için vermişti ve o günden sonra Türkiye’nin bütün argümanları değişti. Türkiye’nin buna ulaşması için sadece kömürü değil, diğer fosil yakıtları da çıkarması gerekiyor.”
“kayıp ve zarar” bölümü de benzer şekilde. Metin bu arada kendi içinde çok tutarlı ve uyumlu bir metin. Ama satır aralarında çok fazla yön tayin eden ifade var bundan sonrası için. Bu bir anlaşma metni değil ama güçlü bir COP kararı.
Peki neden çok büyük eleştiriler var?
Buradaki problem şuradan kaynaklanıyor. Bu metin tıpkı finansmanla ilgili kısımda olduğu gibi kendini tekrar eden bir yapıya sahip. Bu kabul tamam. Fakat unuttuğumuz bir şey var, ne BM ne iklim STK’ları hiçbir zaman mutlu olmadılar zaten, çünkü onlar sonuca bakıyorlar. Bu bir sonuç metni değil, bu bir yön metni, yol çizen bir metin. Muhtemelen buna göre 2025 gibi Paris’e bir ek olarak bile gelebilir
bu metin. Paris’in mimarları da zaten ilk aşamada Paris’in dinamik ve yaşayan bir anlaşma olmasını istemişlerdi, dolayısıyla bunu da gerektiriyor. Çünkü ulusal katkı beyanlarının sunulması, güncellenmesi, ülkelerin raporlanması bunu gerektiriyor. Ben eleştirenlerin çok fazla olumsuz yaklaştığını düşünüyorum çünkü mitigasyon bölümünün 17. paragrafı örnek olarak vermek isterim. Küresel sıcaklık artışını 1.5 dereceyle sınırlandırmakla ilgili. Oldukça sert bir paragraf aslında. Diyor ki, kalıcı, hızlı ve derinden olacak şekilde bir emisyon azaltımı yapalım 1.5 derece için ve küresel ölçekte karbondioksit emisyonlarını bu sefer çok ileri giderek – ki ben metnin bu bölümüne itiraz etmemelerine şaşırdım – 2010 yılına göre 2030 yılındaki emisyonların yüzde 45 oranında azaltılması gerektiğini söylüyor. Bu küresel bir taahhüt. Buradaki olay şu. Net sıfırı herkes söylüyor, Hindistan 2070 yılını hedefliyor, 2060 diyen var, bizim gibi 2053 var deniliyor metinde. Daha 30 yıl var, iklim için kısa ama insan ömrü için uzun bir tarif. Fakat bakın burada 2030 yılı için net bir tarif vermiş ve emisyon azaltımını sabitlemiş burada.
Türkiye, azaltım hedefini tutturamayabilir
Bu paragraf şunu demek istiyor, tamam net sıfır emisyon hedefin var ama ara bir yılda da seni kontrol edeceğim, doğru yolda gidiyor musun gitmiyor musun diye. Bence Paktın en kuvvetli kısımlarından biri bu. Mesela Türkiye’nin 2010 yılındaki emisyonları 400 milyon ton civarındaydı, yüzde 45 emisyon azalttığı zaman aşağı yukarı 220 milyon tonluk bir emisyon azaltımına ulaşması lazım 2030 yılında. Küresel ölçekle uyumlu olması için. Türkiye’nin emisyonları şu an 500 milyon tondan fazla ve artmaya devam ediyor. 2030 yılında bunu yakalaması şu an rasyonal gözükmüyor. Hindistan gibi bir ülkenin bunu atlayıp da aşağıda kömürden çıkış yerine kömür kullanımının azaltılması demesi bence bir çelişki. Kömürden çıkmak her ülkenin isteyebileceği bir şey ama yapabileceği bir şey değil, çünkü finansman ve alternatif kaynaklar gerektiriyor. Bu arada Glasgow İklim Paktı’ndaki yüzde 45 emisyon azaltma hedefine ABD, İngiltere, AB çok rahat ulaşır. Çin 2030 yılından önce bazı kaynaklar emisyonlarda pik yapacağını söylüyor. Fakat Çin’in COP26 başlarken, küresel sıcaklık artışı için 2 dereceyi değil 1.5 dereceyi hedeflemeliyiz demesi beni de açıkçası şaşırttı. Çin en fazla emisyon yayan ülke, Çin de bu şekilde çıkış yapıyorsa demek ki o da bu hedefe ulaşabilir.
ABD ile Çin’in de pek çok dış politik konuda anlaşamayıp iklim değişikliğiyle mücadelede ikili bir anlaşma üzerinde hem fikir olması şaşırttı.
Aslında Glasgow İklim Paktı’nın öncüsü o ikili anlaşma. Başka bir örnek vereyim 2015 yılının haziran ayında Obama yönetimi ile Şi Cinping yönetimi bir araya gelmişler ve ikili olarak iklim konusunda anlaşmışlardı. Paris Anlaşması’ndan tam 6 ay önce ve Paris Anlaşması sorunsuz bir şekilde geçti. Büyük ülkelerden kimse karşı çıkmadı o dönem Paris Anlaşması’na, sadece Türkiye, bazı ifadelerden ötürü karşı çıktı. Çin de artık karbon yoğun bir ekonomi istemiyor. Çin’in yenilenebilir teknolojisi, batarya teknolojisi var, artık parası da var, güçlü bir ülke, neden istemesin ki? AB zaten bu hedefin çok daha ötesini yapacak. Geriye gelişen ekonomiler ve Rusya ile Hindistan kalıyor. Öte yandan Türkiye de var elbette. Türkiye de sesini çıkarmamış 2030’da emisyonların
2010 yılına kıyasla yüzde 45 azaltılması maddesine. Ancak Türkiye’nin bu hedefi yakalayabileceğini zannetmiyorum ben. Bu metin artık COP kararına girmiş durumda. AB, Çin, küçük ada devletleri ve az gelişmiş ülkeler bu paragrafı sürekli kullanacak, bu COP26 kararının bir maddesi olarak kalmayacak.
Peki bu COP26 metninde gördüğünüz bir trend ya da yönelim var mı satır aralarında gördüğünüz?
Metnin satır aralarına bakacak olursam, öncelikle bu metin Amerika’nın
metni, bunu söylemek gerek. Biden yönetimi, Trump yönetiminden bu işi devralırken merkeze “multilateralism” yani “çok taraflılığı” koymuştu. Biden yönetimi Obama yönetiminin devamı, Obama yönetiminde bu işi savunanları yakinen biliyorum, neyi a arzuladıklarını biliyordum ve beklediklerimin hepsi çıktı burada. Metinde hiç karşılaşmadığım kadar multilateralizm (çok taraflılık) vurgusu var, bu ABD etkisi. Çin’in veya AB’nin böyle bir iddiası hiçbir zaman olmadı. İkincisi İngiltere’nin, 2030 kalkınma gündeminde özellikle istediği spesifik bir hedef vardı. Okyanuslarla ilgili spesifik bir amaç istiyordu, o geçmişte olmadı. Fakat metnin “iş birliği” kısmında, çok enteresan bir şekilde, sanki hiçbir konu kalmamış gibi okyanus ve iklim değişikliğiyle ilgili benim saydığım sadece 4 tane paragraf var, bu da İngiltere etkisi. Ayrıca mitigasyon yani emisyon azaltımı kısmında, ilk defa metan vurgusu var. Metan vergisi vurgusunun COP kararına bu şekilde net giriyor olması enteresan. Şöyle enteresan IPCC bunu söyleyebilir, fakat bununla ilgili metanla ilgili zaten bir koalisyon vardı, bununla ilgili bir çalışma grubu kurulmasını bekliyordum. Ama metinde dümdüz geçti, Rusya itiraz etmemiş, OPEC ülkeleri hiç itiraz etmemiş belli ki. Yani burada da net bir şekilde 2030 yılı hedef konmuş bir metan emisyonu azaltım hedefi var. Bu konunun da metindeki sahibi AB.
Metan kararı Karadeniz gazını etkileyebilir
Metan Türkiye’yi doğrudan etkileyecek bir durum değil fakat Türkiye şimdi Karadeniz’de doğalgaz çıkaracak onu nasıl etkiler, onunla ilgili bazı çalışmalar yapıldı mı yapılacak mı bilmiyorum. Burada metan emisyonları daha çok gündeme gelecek, bu belli. Metnin Hindistan’ın itirazıyla kömür kullanımını azaltmaya dönüştürülmesiyle anılması bence talihsizlik. Çünkü metinde çok büyük dönüştürücü kararlar var. Bu konular önümüzdeki dönem gündemi belirleyecek. Bu konularda çalışmak gerekiyor. Bu sadece çevre anlaşması değil, iklim konuşulsa da insan haklarından iklim adaletine kadar her konu var.
Türkiye için dönüşü yok
Türkiye madem ki Paris’e taraf oldu
ve net sıfır emisyon hedefi açıkladı, bunların hepsi beklenti yapacak unsurlar, durumlar. Hazırlıklarını güçlendirmeli ve iyileştirmeli. Sadece iklim değişikliği başkanlığı kurmak yeterli olmaz. Beni gördüğüm kadarıyla herkes gardını almış durumda, bu çok taraflı bir anlaşma. Artık bu işin dönüşü yok, taraf olundu, Türkiye’nin de hazırlıkları yapması lazım.