The OthersZeki Müren Müzesi

Zeki Müren Müzesi

23.04.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Zeki Müren Müzesi

Zeki Müren Müzesi


Bu dünyada herkes çift yaratılmıştır. Zeki Müren de. O'nun eşi Büyükçekmece'de, kendi kurduğu Zeki Müren Müzesi'nde. Yarım yamalak bir inşaatın içinde Topkapı Sarayı'nın bir odası gibi duran müzenin 'kaşıkçı elması' Zeki Müren. Bir de Safiye Ayla'dan Ajda Pekkan'a uzanan gizem duvarları var...


       "Elvis Presley'nin heykeli dikilmiş her yere... Biz niye Zeki Müren'inkini dikmedik?" sorusuyla önce utançtan yerin dibine, sonra sorunun sahibi Ahmet Bey'in müzesine giriyorum. Kısık ışıklar ve plak hışırtıları... Gönül Akkor'un şarkısı biter bitmez, "Fazla ışık bizi de onları da rahatsız eder," diyor Ahmet Erbağ. Tüylerim diken diken...
       "Geçin geçin, Safiye Ayla Köşesi'ne oturun," cümlesiyle daha da irkiliyorum. Seçtiği her sanatçı için müzesinde bir köşe oluşturmuş Ahmet Bey. Müzeyyen Senar Köşesi, Adnan Şenses Köşesi, Hamiyet Yüceses Köşesi, ortada, en afillisi Zeki Müren Köşesi. Almodovar gelse, dekoru görür dili tutulur. Müzenin her şeyiyle Ahmet Bey bilakis kendi ilgilenmiş. Bir tek usta sokmamış içeri. Bizans tarzı sütunları bile kendi yapmış. "Kolay olmadı dünya güzelim, kolay olmadı burası," diyor, buğulu ve iner çıkar sesiyle. Bir de hattat getirtmiş müze için, "Yoksun Bu Gece, Yine Zehr Oldu Hayatım" gibi Zeki Müren şarkılarını yazdırmış duvarlara. Bir de kel alaka "Sanatçı dostu Reha Muhtar."

     Geçmiş zaman olur ki
       Gözlerin dört dönmesi için nasıl bir mekan gerekirmiş, anlıyorum. Ahmet Bey favori kelimesi "naçizane"yi sık sık kullanarak anlatıyor, ben bakıyorum. "Zeki Müren 1951'de radyoda canlı program yaparken, 1960 yılında Vakko'nun çıkarttığı Zeki Müren imzalı mendil, Zeki Müren'in 'Kırık Plak' filmindeki ceketlerinin apoletleri, kendi müzik kutusu, Bülent Ersoy'un ilk okuduğu plak, Sadettin Kaynak oradaki, Müzeyyen Senar radyoda konuşuyor, 1961 Ankara Göl Gazinosu... Daha çok kimseler var. Bu bey de kendini intihar etti. Filmciydi bu. Maksim'deler..."
       Ahmet Bey kapı kapı dolaşıp, bayram şekeri toplar gibi toplamış tüm bunları. Bir de insanlar bulup getiriyormuş. Şimdiye kadar bulunanların arasında en gurur duyduğu ise, Zeki Müren köşesinde tepemden aşağı bakan, karakalem Zeki Müren resmi. Bulunduğu gibi, kırık camıyla asılmış oraya. Bozmak olmazmış. Çünkü çok değerli. "Kim yapabilir böyle bir şeyi? Kaşları en ince ayrıntısına kadar çizmiş. Türkiye'de eşi yok. Rahmetliyi çıkaralım mezardan tabiri caizse getirelim. 'At şuna imza' diyelim. Nerde anam! Olmaz yavrum, olmaz yavrum..."
       Ahmet Bey'in işi zor. Daha toplanıp getirilecek çok şey var. Mesela Adnan Şenses Köşesi için bir Adnan Şenses kostümü. Bunlara nerelerden ulaşabileceğini de Hafiyesi Mahmut misali bir güzel araştırmış. Safiye Hanım'ın bir manevi oğlu varmış. Hani şu sihirbaz Sermet Erkin, onun eşinde saklıymış kıyafet ve aksesuvarları. "Allah izin verirse Hamiyet Abla'ya da gidicez. Vefat etmiş mamafih çocukları varmış. Onları getiricem, bir görsünler burayı, istemezlerse vermesinler," diyor.

     İsimsiz kahraman
       Aslında Ahmet Bey de pekala onlardan biri olabilirmiş, ama isimsiz kahraman olmayı yeğlemiş. "Ben isimsiz kahramanım. 1979'da Fahrettin Arslan program verdi. Erköselerle işe başladım. Radyoda olmadı. Para yok yani, ayrıldık. Başlayamadık Maksim'e de, kısmet olmadı. Sonra kendi yerimiz olsun dedim, ama yetiştiremedim rahmetliye. Bir sene daha yaşamış olsaydı burayı görecekti," diyor içli içli. Olsun, diyorum, o hissediyordur. "Hissetmez olur mu anam? Her gün ismi zikrediliyor burada. Her gelen ağlıyor. Kahroluyor. Olmaz böyle bir şey."
       Ahmet Erbağ'ı Büyükçekmece'de Zeki Bey olarak çağırıyorlarmış. "Zeki Müren'in resimlerine bakarsanız, Osmanlı yüzü vardır. Ee, ben de Osmanlı'dan geldiğime göre benziyoruz. Zaten Zeki Bey diyorlar affınıza mağruren," diyor.
       Onca Türk'ün arasında yukarılarda bir yerlerde Marilyn Monroe çarpıyor gözüme. Yabancılardan bir bu var derken, ardından bir de Nat King Cole plağı çıkıyor. "Bakın Nat King Cole. Daha açıp çalmadım. Allah izin verirse, ömrüm olursa Amerika'ya gidicem. Plağı yanıma alıcam. Bak bu 1959'da basılmış. Kadife sesli sanatçı. Daha kendim bile çalmadım. Havalar ısınsın öyle. O sesi kışın dinleyemezsin. Amerika'ya götürücem. Fabrikasına gidicem. Bakalım kaç tarihliymiş. Çünkü orada saklıyorlar. Türkiye'de kaç kişide vardır bilmiyorum, işte bizim elimize geçti."

     Fularını tak da gel!
       Nat King Cole'dan Neyzen Tevfik'e kadar herkesin bir şekilde bulunduğu bu müze, aynı zamanda müzikhol. İstediğiniz köşede oturabiliyor ve hafta sonları fasıl eşliğinde Ahmet Bey'i dinleyebiliyorsunuz. Zeki Müren Köşesi protokol için ayrılmış. Bu arada öyle kravat falan takmadan gidilmiyor. Eğer yoksa, Ahmet Bey size fular veriyor, onu takıyorsunuz. Bu şık beyefendinin tek dileği ise burayı yaşatmak. "Burası Müren Müzikhol," diyor. "Merhumun adı olmasa da soyadı var..."