16.06.2020 - 10:05 | Son Güncellenme:
MHP'li Yalçın'ın açıklamaları şöyle;
Kamuoyunda Ayasofya’nın müze olarak kalıp kalmaması meselesinin salt dinî veya siyasi gerekçelerle ve eksik yaklaşımlarla değerlendirilmesi, toplumu yanlış yargı ve sonuçlara sürükleme riski taşımaktadır.
Ayasofya; çok yönlü tahlil edilmesi, mümkünse erbabına bırakılarak her aklına esenin kelam etmekten kaçınması gereken hassas bir konudur.
Bu itibarla konunun retoriğe boğulmadan tartışılması; sosyolojik, kültürel, askerî ve stratejik boyutlarının da dikkate alınması gereklidir.
Öncelikle altı çizilmesi gereken husus odur ki Ayasofya, varlığıyla bir medeniyet tasavvuru tebliğ etmektedir.
Bilinmelidir ki Ayasofya, büyük bir ana kubbe ve onu destekleyen küçük kubbelerle zarif minarelerden ibaret değildir.
Evet, bütün tarihî İstanbul camileri değerli ve hepsi de atalar yadigârıdır.
Ancak Ayasofya; İstanbul’daki bütün ibadethane ve camilerden ayrı, hususi bir yere ve öneme sahiptir.
Asırların yükünü taşıyarak günümüze kadar ayakta kalan bu kutlu atalar mirası; âlemlere nizam verme ülküsünün, halka adaletle muamele etme hukukunun mimari manifestosudur.
Osmanlı Türk’ü Ayasofya’yı camiye kalbederek nasıl ona beşer üstü bir itibar kazandırmışsa, büyük usta Mimar Sinan da asırlara direnirken defalarca hasar gören bu tarihî yapıyı hayati müdahalelerle ihya ederek gelecek kuşaklara kadar ayakta kalabilmesini sağlamıştır.
Ayasofya’ya; -kıyamete kadar muhafaza edilmek üzere- fethin, geleneksel Türk hoşgörüsünün ve devlet anlayışının sırları işlenmiştir.
Ayasofya; Türk egemenliğinin hem beşeri hem de semavi sembolü olduğu kadar, dünyada yeni bir çağı kapatıp bir yenisini açan büyük fethin de abidevi delilidir.
İstanbul’un Fethi dünya tarihinde yeni bir dönemin başladığının habercisi olduğu kadar, Türk hâkimiyetinin üç kıtada kalıcı olacağının muştusudur.
Ayasofya; işte bu haberin, bu muştunun bütün cihana duyurulması buyruğunu yerine getirmektedir.
Ayasofya fetih ve kılıç hakkıdır.
İstanbul’un sahibi kimse, Ayasofya onundur.
Dolayısıyla Ayasofya üzerinde tasarruf hakkı da Türk millete aittir.
Ayasofya, Avrupa’dan kovulmak istenen yüksek hasletlerle donanmış necip bir milletin, mevcudiyetine tasallut eden Haçlı seferlerine son vermesinin ifadesidir.
Ayasofya şanlı bir tarihin anıtlaştığı, millî hafızanın nakşedildiği bir mimari sembolüdür.
Ayasofya, bükülmez bir iradenin, eğilmez bir başın yaslandığı semavi abidedir.
Hayat sürdüğümüz topraklarda kıyamete kadar hükümran olacağımıza işaret eden ve egemenliğimizin göstergesi olan Ayasofya Camii; milletimizin vicdanına, namusuna, şerefine ve haysiyetine emanet edilmiştir.
Hiç kimse kendini Vatikan ya da Ortodoks kilisesi yerine koymasın!
Hiç kimse son Bizans İmparatoru Konstantinos’u geri getirmek için ruh çağırma seanslarına yeltenmesin!
Ayasofya’nın müze statüsünde tutulmasına destek, Bizans’ı ihya ütopyası peşinde koşan izansızlara takviye kuvvet hizmetidir.
Ayasofya’yı sıradanlaştırma ve turistik statüye sığdırma çabaları, tarihin ve kahraman ecdadımızın ona yüklediği ulvi ve beşer ötesi manaya inat, küstahça bir Bizans artığı yaklaşımdır.
Ayasofya emperyalist öfkeyi yatıştırmak, tarihin derinliklerinde kalmış yenilgilerin ezikliğini telafi etmek için turistik vasıta kılınamaz.
Eğer Ayasofya bağlamında ‘kılmak’ fiili kullanılacaksa bu, yanında ‘namaz’ kelimesiyle birlikte ifade edilmelidir.
İlahî mahiyetine rağmen Ayasofya; muhasım dinî inançların çatışma alanı değil, aksine inanca saygının ve ibadet hürriyetinin başkenti olmuş İstanbul’un tılsımını gizleyen paha biçilemez ziynettir.
Ayasofya, hiçbir ülke, mahfil cemaat veya topluluğun keyfi için pazarlık konusu edilemez.
Ayasofya’nın ibadete açılmasının maddî kayba yol açacağı tezi; turizm geliri kaybından samimiyetle endişe edenlerden çok, kapitalizmi din ve meslek edinen materyalistlerin iddiası, yabancı mahfillerden para ve talimat alan siyasi beslemelerin savıdır.
Yok Alman turist gelmezmiş, yok herkes bize düşman olurmuş, yok dünyada yalnız kalırmışız yaveleri; korkaklığa, basiretsizliğe ve ihanete giydirilmiş yaldızlı iş birlikçi elbisesidir.
Türkiye’nin; egemenlik haklarını kullanmak için Almanya’dan, Rusya’dan ABD’den, hele de Yunanistan’dan icazet aldığı nerede görülmüştür?
Mensubiyet şuurundan ve Türk’e has celadetten mahrum bu fikir kaçkınları, Türk milletinin en büyük önceliğinin egemenlik ve varlık bilinci olduğunu ne çabuk unutmuştur?
Bu kutlu mabedin millet nezdindeki değeri, hiçbir maddi kazanç ve dünyevi çıkarla tartılamaz.
İman, mensubiyet şuuru ve millî hâkimiyet gibi kıymet hükümleri; basit siyasi mülahazalarla ölçülemez.
Bunların öylesine manevi ağırlığı vardır ki ederleri ancak önce fena âleminde bütün milletin vicdanında, sonra da ebedi âlemde Allah katında tartılır.
Ayasofya, milletimizin hem İstanbul’da hem de yaşadığımız coğrafyadaki egemenlik hakkının semaya yükselen belgesidir.
Ayasofya sudan bahanelerle müze kaldıkça, egemenlik haklarımız bilezik diye yutturulan cilalı turistik prangaya mahkûm edilmekle kalmayacak; varlık refleksimiz ideolojik, dinî ve siyasi vesayetin kara gölgesi altında tutuklu olacaktır.
Yüzyıllar önce semalarında ezan okunmaya başlanan Ayasofya üzerinden korku atmosferi oluşturma çabaları, Ayasofya’nın müze olarak kalmasını isteyen mahfillerin eline koz vermektir.
Aydınlıkçı başı Doğu Perinçek’in Sayın genel başkanımızın Ayasofya hakkındaki açıklama ve değerlendirmelerini siyasi tahrik olarak nitelendirmesi; densizliğin, hadsizliğin ve korkaklığın göstergesidir.
Büyük talihsizlik işareti olarak Cumhuriyet hükümetlerinden birinde yer alan ve hasbelkader turizm bakanlığı yapan Bahattin Yücel’in, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin Ayasofya Camii ile ilgili tutumunu Sayın Cumhurbaşkanı için bir tuzak olarak nitelendirmesi ise akla ziyandır.
Şuuraltındaki iğrenç ideolojik tortularla kanat çırpan bu tipler; suların çekilmesini ve balıkların ölmesini bekleyen leşçil karasinekler gibi, siyasetin dalgalı suları üzerinde umutsuzca vızıldamaktadır.
Eski Dev-Yolcu Bahattin Yücel bilmelidir ki MHP; milletin yüreğinden fışkıran en gümrah fikir ve iman kaynaklarının taştığı, debisi her geçen gün yükselen bir siyaset ırmağıdır.
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin Ayasofya çıkışındaki tarih, kültür ve medeniyet perspektifini görmezden gelip sosyolojik dinamikleri yok sayarak aleyhte yorumlamaya kalkan gafilleri uyarıyoruz.
Doğusu batısı belli olmayan ve başını çektiği grubun unvanı aksine karanlık mahfillere çalıştığı milletimizce iyi bilinen bir siyaset fukarasıyla zavallı bir ideoloji döneğini ciddiye alıp medya önüne çıkaranları kınıyoruz.
Ayasofya gündeme oturunca millî iradeye ve egemenlik haklarımıza dönük düşmanlıkları açığa çıkan Aydınlıkçıları, Cumhur İttifakı gibi fevkalade ciddi bir siyasi mutabakatın parçası gösterme çabalarını ifşa ediyoruz.
MHP olarak, millî egemenliğimizin Ayasofya üzerinden pranga ve vesayet altında daha fazla bekletilmesine rızamız yoktur.
Milletimizin de aynı vicdanî kanaatlere sahip olduğunu bildiğimizden, millî hissiyata tercüman olmayı üstlendiğimiz tarihî sorumluluk ve misyonun bir gereği sayıyoruz.
Türk medyasını, düzmece Mustafa misali sahte politika havarilerinin saçmalıklarına prim vererek siyasi husumeti körüklemekten vazgeçmeye çağırıyoruz.
Türk milletinin cihangirlik vasfı yanında tarihe yön ve insanlığın ufkunu aydınlatarak yeryüzündeki zulmete son vermesini simgeleyen bu mabedin mahcup ve öksüz hâli karşısında suskun kalmamak millî vecibedir.
İşte MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’den yükselen avâze; milletimizin binlerce yıllık birikimiyle vatan coğrafyasında yoğrulan kâmil bir imanın, birlik ve bütünlük iradesinin, milletçe varoluş azminin siyaset iklimindeki aksisedasıdır.
Sayın Devlet Bahçeli’nin bu doğrultuda yükselen sesi, sadece kendi iradesi ve inisiyatifiyle MHP’nin siyasi tepkisinden ibaret de değildir.
MHP Liderinin siyaset ufuklarını saran sesi, mensubiyet şuurunun gereği ve aidiyet hissinin icabıdır.