04.03.2020 - 11:28 | Son Güncellenme:
AA
Son dakika haberi I Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Şehitler tepesi boş kalmayacak sözünü anlamak için imanın yanında bağrından çıktığınız toplumun kültürünü bilmeniz gerekir." dedi.
Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, "Bin yıldır kanlarımızla sulayarak, vatan toprağımız bu topraklarda hür bir şekilde yaşayabilmemiz, bayrağımızı dalgalandırabilmemiz, ezanımızı semalarımızda yankılatabilmemiz için hayatlarını feda eden tüm şehitlerimizi rahmetle yad ediyorum. Terörle mücadelede 40 yıla yakın süredir verdiğimiz binlerce şehidimize, Suriye'de yenileri ekleniyor. Son olarak İdlib'de rejimin saldırısında hayatını kaybeden 36 askerimizin aralarında olduğu nice canlarımızı toprağa verdik. Şehitlerimizin makamları ali, şehadetleri mübarek olsun." diye konuştu.
Bin yıldır olduğu gibi bugün de hiçbir şehidin, gazinin tek damla kanının boşa gitmediğini belirten Erdoğan, "Bu mücadeleyi hedeflediğimiz şekilde başarıyla sonuçlandırdığımızda, Allah'ın izniyle büyük ve güçlü Türkiye'nin inşası yolunda tarihi adımlar atmış olacağız." ifadelerini kullandı.
Bu tablonun anlamını kavrayabilmek için önce "Vatan, millet, gaza, şehadet nedir, şehit kimdir" gibi soruların cevaplarını bilmek gerektiğini kaydeden Erdoğan, bu cevapları öğrenmenin yolunun sıradan eğitimden, kariyerden geçmediğinin altını çizdi.
Erdoğan, bu soruların cevaplarına ancak yürekte ülke ve millet sevgisi varsa, kalp şehadet özlemiyle yanıyorsa, zihin pak ve berraksa, vücudun her zerresinde hissederek ulaşılabileceğini dile getirdi.
"ÖNCE DÖNÜP KENDİ İNANCINI, İMANINI BİR SORGULASIN"
Kur'an-ı Kerim'de şehit kavramının 56 kez tekrarlandığına dikkati çeken Erdoğan, bu ayetlerden üçünde ise doğrudan doğruya Allah yolunda canını feda edenleri tanımlamak üzere "şüheda" ifadesine yer verildiğini anlattı.
Şehitlikle ilgili en önemli müjdenin Bakara Suresi'nin 154. ayeti olduğunu belirten Erdoğan, "Allah yolunda öldürülenler için 'ölüler' demeyin. Zira, onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz." emri ilahisinin manasını kavrayabilmek için önce sağlam bir imana ihtiyaç olduğunu vurguladı.
Hadislerde şehidin bütün günahlarının affedileceği, kabir azabı çekmeyeceği, cennetteki makamını göreceği, cennete ilk girenlerden olacağı gibi müjdelerine rastlandığını aktaran Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu tablo bize ülkemizin ve milletimizin bağımsızlığı, onuru, güvenliği için mücadele ederken can veren herkesin, özellikle cephede son nefesini veren askerlerimizin şehit olduğunu hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde gösteriyor. Ebediyete uğurladığımız askerlerimizin, polisimizin, jandarmamızın, güvenlik korucularımızın şüheda makamına yükseldikleri konusunda kuşkusu olan önce dönüp kendi inancını, imanını bir sorgulasın. Şehitler tepesi boş kalmayacak sözünü anlamak için imanın yanında bağrından çıktığınız toplumun kültürünü bilmeniz gerekir. Merhum Arif Nihat Asya'nın o şiirini okuyup da hala ısrarla 'Şehitler tepesi boş kalacak' diyen kişi bu ülkeyi düşmana teslim etme, milletimizin boynuna esaret zincirini geçirme peşinde demektir."
Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, "15 Temmuz'da milletimiz sokaklarda şehit olurken mücadeleden kaçan, tankların arasından sıyrılıp belediye başkanının konutunda veya bir başka evde kahvesini yudumlayanlardan şehadet yolunda gitmek gibi bir şey olmaz." diye konuştu.
"Türkiye'nin Suriye'de ne işi var?" diyenlerin Rusya, ABD, İran ve Avrupa ülkelerine asla böyle bir soru yöneltmediklerine işaret eden Erdoğan, "Çünkü, bunların gözünde ülkemizin yürüttüğü mücadelenin zerre kadar kıymeti yoktur. Tek dertleri buradan bir siyasi çıkar elde edebilmek, emperyalistlere şirin gözüküp kendilerine yol verilmesini sağlayabilmektir." ifadesini kullandı.
Suriye tartışmasının, Türkiye'deki beşinci kol faaliyetlerinin nerelere kadar uzandığının en somut göstergesi olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:
"Bunlara en güzel cevabı aslında şehitlerimiz, gazilerimiz, şehit yakınlarımız ve milletimiz veriyor. Bir şehidimiz, 'Sizden ricam sakın Suriye'de ne işimiz var diyenlerden olmayın. Gittim, gördüm tam da olmamız gereken yerdeyiz' mesajını verirken, karşımızdaki zihniyetin sefaletini tasvir ediyordu. Bir şehidimizin babası, 'Soğan, patates dediler, ekonomimize saldırdılar. Biz o soğanı, patatesi yemeden yaşarız ama vatansız yaşayamayız' diyordu. İdlib şehitlerimizden birinin ağabeyi cenaze merasiminde, 'Canımız feda olsun. Yeter ki vatan, millet sağ olsun, ezanımız dinmesin, bayrağımız inmesin, başka bir derdimiz yok bizim' diyerek, metanet gösteriyordu.
Bölgede görev yapan bir kahramanımız devre arkadaşına, 'Sen demiyor muydun köpek gibi yaşamaktansa aslan gibi ölmek evladır diye. Bu iş şu aşamada bitirilmezse oyun büyük. Sana vasiyetimdir, olur da görüşmemiz mahşere kalırsa bizi bahane edip kaos çıkarmaya çalışan o conconları cenazeme sokarsan hakkımı helal etmem' mesajını gönderiyor. Sokakta kendisine mikrofon uzatılan bir teyzemiz, 'Yılan gelmiş, düşman gelmiş bağrımıza, girmiş, evimizin içerisine. Biz Suriye'ye gitmezsek Türkiye'yi taksim ettiler' diye sözde aydınlarımızın gösteremediği feraseti ortaya koyuyordu. Bunun gibi daha binlerce, milyonlarca örnek var. Ben, inanarak, atalarımızdan ilham alarak şehitler tepesi boş kalmayacak dedim, diyorum, diyeceğim."
"ÜLKEMİZE VE MİLLETİMİZE KİNİNİ KUSUYOR"
Kurtuluş Savaşında verilen mücadele ile Suriye'de 2011 yılından itibaren yaşananlar ve Türkiye'nin yaptığı harekatlar ile şehitlere ilişkin açıklamaların da yer aldığı bir video izleten Erdoğan, "Tabii bunlar onurlu tavırlar fakat 'hayatta hiçbir laftan tiksinmedim şehitler ölmez vatan bölünmezden tiksindiğim kadar' diyenlere bir şey ifade etmiyor. Çünkü, bu zihniyet, 'bugün Suriye'ye savaş açsak banko Esed'i tutarım', 'Türkiye-İran karşı karşıya gelirse İran safında olurum' diyerek karşımıza sürekli terör örgütlerinin tezleriyle çıkarak, yerini yıllar önce zaten belli etmiştir." dedi.
Kimin nerede olduğunun çok dikkatle takip edilmesi gerektiğine işaret eden Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bay Kemal'in yeri bellidir. Bay Kemal'in yeri ne vatan ne de millettir. Onun yeri Esed'in yanıdır. Bir de onu tavsiye ediyor ya, buyur sen git. Zaten yanında da bay monşerler var, onlarla beraber güzel bir yolculuğu gerçekleştirirsin. CHP Genel Başkanının hezeyanlarına cevap vermek gerçekten ağırıma gidiyor. Eskiden beri süren bu tutuma bir yere kadar 'siyasetin cilvesi' diyerek tahammül etmek mümkündü ama artık mesele doğrudan istiklalimize ve istikbalimize saldırı noktasına gelmiştir. Kendisi bizi tahrik ettiğini sanırken aslında ülkemize ve milletimize olan kinini kusuyor.
Meydanı yalanlara ve iftiralara bırakmamak için sizleri ve tüm milletimi bu kişinin hezeyanlarının eziyetine tekrar maruz bırakmaktan dolayı da üzüntülüyüm. Zaman zaman Kılıçdaroğlu'nun ülkemizin Suriye meselesinden Akdeniz'deki politikalarına kadar hayati çıkarlarının söz konusu olduğu hususlarda söylediği sözleri acaba kimler keyifle dinliyordur diye merak ediyorum. Önümüzdeki fotoğrafa şöyle bir baktığımızda cevap hemen karşımıza çıkıyor. Mesela Esed, Kılıçdaroğlu'nu tarifsiz bir sevinçle takip ediyordur. Mesela darbeci Hafter, Kılıçdaroğlu'nu alkışlayarak dinliyordur. Mesela PKK'sından FETÖ'süne kadar tüm terör örgütleri, Kılıçdaroğlu'nu şükranla izliyordur. Mesela Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak için her gün envai çeşit oyunlar sergileyen ABD, Avrupa, Rusya, İran'daki bazı çevreler, Kılıçdaroğlu'nu taktirle takip ediyordur. Bu zatın ağzından ülkemizin ve milletimizin menfaatlerini savunma adına tek kelime çıkmazken, her sözü ve tutumuyla karşımızdakilere destek veriyor."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun İdlib'de perşembe günü rejimin saldırısında askerlerin şehit olmasına ilişkin "o gece neredeydiniz?" diye sorduğunu anımsatan Erdoğan, sabaha kadar görevinin başında olduğunu ve ertesi gün erken saatlerden itibaren hiç ara vermeden Cumhuriyet tarihinin liderler düzeyindeki en yoğun telefon diplomasisini yürüterek görevine devam ettiğini söyledi.
Erdoğan, "O gece bu ülkenin Meclis Başkanı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Milli Savunma Bakanı, Dışişleri Bakanı, İçişleri Bakanı, diğer bakanlarımız, MİT Başkanı, Savunma Sanayi Başkanı ve diğer tüm sorumlular görevlerinin başındaydı. O gece Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, Hava Kuvvetleri Komutanı, diğer tüm komutanların hepsi istisnasız görevlerinin başındaydı. O gece erinden en üst komutanına kadar TSK'nin tüm mensupları görevlerinin başındaydı. O gece sağlık kurumlarından güvenlik birimlerimize kadar herkes görevlerinin başındaydı. Kılıçdaroğlu, CHP Genel Merkezinde kahve içip televizyon seyrederken ülkeyi yönetenler, yüreklerindeki acıya rağmen şehitlerimizin kanlarını yerde bırakmamak için canla, başla çalışıyordu." diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, İdlib saldırısı sonrası kendisine bilgi verilmediğine ilişkin açıklamalarını eleştiren Erdoğan, "Benden telefon bekliyormuş, eğer çok merak ediyorsan nasıl ki Sayın Bahçeli'yle telefon diplomasimizi yürüttük, nasıl ki Meral Hanım'la bunu görüştük, nasıl ki Sayın Karamollaoğlu'yla bunları görüştük sen de arardın, sana da gereken bilgiyi verirdik." dedi
Cumhurbaşkanlığı makamının Kılıçdaroğlu'nu arayıp bilgi vermesinin protokol anlayışına da sığmayacağını vurgulayan Erdoğan, "Defaatle, yeri geldiği zaman bakanlarımızı sana göndermek suretiyle bilgilendirmeleri yaptık. Böyle bir süreç içerisinde biz bir taraftan içerde haritalar üzerinde çalışmalar yapıyoruz, bir taraftan da nerede ne ne gibi adımlar atacağız onun üzerinde çalışıyoruz. Ondan sonra bir de kalkıp seni mi arayacağım? Sen ara. Niye aramıyorsun?" ifadelerini kullandı.
İdlib saldırısı sürecinde her türlü açıklamaların yapıldığını, Hatay Valisi'nden Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ve ilgili bakanlıklara kadar her seviyede bilgilerin milletle paylaşıldığını anlatan Erdoğan, "CHP'nin başındaki zat, o sırada kim bilir hangi sinsiliklerin, hangi senaryoların, hangi ümitlerin peşinde olduğu için kimin çalıştığını, kimin ne açıklama yaptığını takip edememiş olabilir ama milletimiz her şeyi başından itibaren sonuna kadar izlemiş, takip etmiştir. Bir yandan Esed'le dans eden, öteki taraftan 'Türkiye'nin Suriye'de ne işi var?' diyen, beri taraftan 'niye diplomasiyi kullanmıyorsunuz?' dokundurmaları yapan birisi elbette Türkiye'nin çıkarlarının nerede olduğunu göremez." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı döneminde ülkenin ve milletin çıkarlarını savunmak için dünyanın dört bir yanını hallaç pamuğu gibi attıklarını, aynı şekilde bugün de gerektiğinde her yere gitmekten imtina etmediklerin belirtti.
"Diplomatik görüşmeleri, bunun için bir yerlere gitmeleri, birilerini misafir etmeyi kendi kısır dünyasındaki turistik seyahatlerle karıştıran bir zihniyete ne desek boştur." diyen Erdoğan, şunları söyledi:
"Türkiye, dün Çanakkale'de emperyalistlere karşı mücadele veriyordu. Bugün de Suriye sınırlarında emperyalistlere karşı mücadele ediyoruz. Kılıçdaroğlu, Gazi Mustafa Kemal'in vatan toprağı olan Çanakkale'yi savunduğu dönemde İdlib'in vatan toprağı olduğunu bilmeyecek kadar şuur kaybı içerisindedir. Yolu Çanakkale'ye düşerse, İdlib doğumlu yüzlerce şehidin ismini görünce, hiç sanmıyoruz ama belki utanır da yüzü kızarır. Vatanın ne demek ve sınırların neresi olduğunu bilmeyen, anlamayan, görmeyen hissetmeyen bir adam, hiç kusura bakmayın cehaletten öte bir ihanetin içine düşmüş demektir. Milletimiz Çanakkale'de savaşırken de İstiklal Harbi'nde canını ortaya koyarken de ülkemizde tıpkı bu zat gibi davranan moralleri bozmaya, mücadele azmini kırmaya çalışan müstevli destekçileri vardı."
"Gafletlerinden değil, kasıtlı yapıyorlar"
Türkiye'nin bir asır önceki destanları sadece cephede düşmana karşı savaşarak değil, aynı zamanda bu müstevli destekçileri hüsrana uğratarak da kazandığını ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gazi Mustafa Kemal, 6 Mart 1922'de Meclis'te yaptığı bir konuşmada Milli Mücadele'nin savunma araçlarını 'bütün milletin kalp ve vicdanındaki sağlamlık, Meclisin azim ve kararlılığıyla oldu' olarak sıralıyor. Yine Atatürk, Cumhuriyetimizin 10. yılında irat ettiği nutkunda cepheleri, görünüşteki cephe ve iç cephe olarak ikiye ayırıyor. Asıl cepheyi 'bütün ülkenin aynı fikir ve kanaatte yek vücut şekilde kurduğu iç cephe' olarak gören Atatürk, görünüşteki cepheyi de 'doğrudan doğruya ordumuzun düşman karşısında sergilediği gücü' olarak görüyor. Gazi Mustafa Kemal'e göre görünüşte cephede ne olursa olsun iç cephe çözülmediği sürece hiçbir güç, ülkeyi ve milleti mahvedemez. Yine Gazi'nin ifadesiyle düşmanlarımız bizi içten yıkmaya çalışıyor. Bu amacı gerçekleştirmek için içimize kadar sokulabilen bozguncu mikropların ajanlarının varlığını iddia etmek yerindedir.
Bugün de Kılıçdaroğlu ve ekibi, ülkemizin doğrudan doğruya iç cephesine yani birlik, bütünlük ve kardeşliğine saldırıyor. Bunu da gafletlerinden değil, tamamen kasıtlı bir şekilde yapıyorlar. Allah'ın izniyle dün olduğu gibi bugün de verdiğimiz mücadelede hem sahada zafere yürüyeceğiz hem de bu müstevli destekçilerini milli irade ayakları altında ezerek ülkemizi hedefine ulaştıracağız."
"Türkiye'nin tarihi mücadelesini lekelemeye çalışanlar alçaktır"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun gözünün ve gönlünün başka yerlerde olduğunu ifade ederek, "Kılıçdaroğlu, mevcut tutumuyla Esed'in Suriye'de, İsrail'in Filistin'de hayata geçirmeye çalıştığı insansızlaştırma politikasına destek veren bir yerde durmaktır. Türkiye'nin bu tarihi mücadelesini sürekli fitneyle, yalanla iftirayla lekelemeye çalışan her kim olursa olsun açık ve net söylüyorum, haysiyetsizdir, onursuzdur, şerefsizdir, alçaktır haindir. Bir insanın kendi ülkesine ve kendi milletine böylesine derin bir kin beslemesi için ya geçmişte ağır bir travma yaşaması yada daha başka çıkar hesabının pençesine düşmesi olması lazım. Sanıyorum karşımızdaki zatta her iki durum birden söz konusudur." değerlendirmesini yaptı.
Kılıçdaroğlu'nun kendisini Cumhurbaşkanı ve kurumların komuta kademesi yerine koyarak ahkam kestiğini söyleyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Kılıçdaroğlu, eğer bu ülkenin yönetiminde sorumluluk almak istiyorsa kendisine bunun yolunu hemen göstereyim. Bu iş öyle sufle gerisinden saldırarak, birilerini öne sürüp arkadan kıs kıs gülerek olmaz. Malum olduğu üzere 2023 yılında cumhurbaşkanlığı seçimi var. Yüreğin yetiyorsa çıkarsın meydana, 'ben ülkeyi yönetmeye talibim dersin' milletten de yetkiyi alabilirsen söylediklerini yaparsın, olay bu kadar basit. Ama o güne kadar bu zata düşen görev, milli güvenliğimizi ilgilendiren konularda sorumluluk sahiplerine destek vermektir. Bunu yapamıyorsa sükut etmesine de razıyız. Yeter ki hezeyanlarıyla milletimizin acılı yüreğini kanatmasın, sinirlerini germesin, tepesini attırmasın."
"Şehitlerin kanını yerde bırakmadık"
Suriye'deki durumun yeni acılar ve yeni trajedilerle giderek daha da kötüleştiğini vurgulayan Erdoğan, İdlib'de verilen şehitlerin kanlarını yerde bırakmadıklarını belirtti.
Erdoğan şimdiye kadar Suriye rejiminin 3 bin 200'ün üzerinde unsurunu, 160'a yakın tankını, 100'ün üzerinde topunu ve çok namlulu roketatarını, 3 uçağını, 8 helikopterini, 8 hava savunma sistemini, 10'dan fazla mühimmat deposunu, yüzlerce silahlı ve silahsız aracını kaybettiği bilgisini de paylaştı.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin başlattığı Bahar Kalkanı Harekatı'ndaki görüntüleri içeren videoyu izleten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Rejiminkiyle mukayese edilemeyecek kadar az da olsa elbette bizim kayıplarımız var. Uçaklarımızla, SİHA'larımızla, topçularımız, tankçılarımız komandolarımız ve zırhlı birliklerimizle yürüttüğümüz destansı mücadele ile rejimi her gün biraz daha eritiyoruz. Kahraman ordumuz Suriye'de gösterdiği başarıyla tüm dünyayı kendisine hayran bırakmıştır. Savaşmayı bilmeyen değil, savaşmak istemeyen bir ülke olduğumuzu son operasyonlarımızla bir kez daha ispatladığımıza inanıyorum.
Rejim ve onu destekleyenler sürekli olarak kendilerini savunma imkanı olmayan çocukları, kadınları masumları vahşice katlederek gerçek yüzlerini sergilemeyi sürdürüyor. Bir süre sonra rejim sadece İdlib'de değil, Suriye'nin diğer bölgelerinde de kendi halkını karşısında bulmaya başlayacaktır. İşte o zaman rejimi kurtarmaya bugün arkasına sığındığı hava ve kara güçlerinin imkanları da yetmeyecektir. Biliyoruz ki rejim Dara, Hama, Humus, Halep'te yaptığını şimdi de İdlib'de tekrarlamaya çalışıyor. Ama bu defa başaramayacaktır. Türkiye, hem kendi güvenliği ve huzuru hem de Suriyeli masumların hayatlarını kurtarmak için bilfiil sahaya çıkmıştır. İdlib'deki çatışmalar sürerken bölücü terör örgütünün Suriye'nin diğer alanlarındaki güvenli bölgelerimize saldırmaya başlaması arka plandaki büyük oyunun işaretidir. Bu durum, İdlib'den ve diğer güvenli hale getirdiğimiz bölgelerden çekilirsek teröristlerin doğrudan ülkemiz topraklarını hedef alacağının en somut ifadesidir. Suriye'de vermediğimiz mücadeleyi kendi topraklarımızda çok daha ağır ve büyük bedeller ödeyerek vereceğimizi görmek için daha neyi yaşamamız gerekir?"
Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda, İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Trabzon, Erzurum ve Şanlıurfa'nın savunmasının; Afrin, İdlib, Münbiç, Cerablus, Aynel Arab, Telabyad, Resulayn, Kamışlı, Kuzey Irak hatta Libya'da başladığını Türk milletinin bildiğini ve verilen mücadeleye sahip çıktığını belirtti.
Türkiye'yi ne terör örgütlerinin, eli kanlı rejimin ve onları destekleyenlerin insafına terk edeceklerini ne de mazlum Suriye halkını kendi başına bırakacaklarını söyleyen Erdoğan, "Sahada da diplomasi masasında da mücadelemizi sonuna kadar sürdürerek, Türkiye'yi içine sokulmaya çalışıldığı bu cendereden muhakkak kurtaracağız. İşte o zaman önümüzde yepyeni bir dönemin açıldığını göreceğiz. Türkiye'yi hedeflerine ulaştırana kadar bize durmak, dinlenmek haramdır. Mücadele zamanlarında 83 milyon biz biriz, beraberiz; birlikte Türkiye'yiz, biz birlikte güçlüyüz." diye konuştu.
Futbol sahalarında bile Türk milletinin ülkesine, ordusuna, askerine verdiği desteğin, bunun en güzel örneklerinden biri olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Bay Kemal farklı şeyler bekliyordu ama futbol sahalarının tribününden ona farklı cevaplar geldi." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, futbol camiasının Bahar Kalkanı Harekatı'na destek mesajlarını içeren videoyu izletti.
Anadolu topraklarının yalnızca bugün değil tarih boyunca her köken, inanç ve kesimden insana kucak açtığını, yurt olduğunu hatırlatan Erdoğan, bugün Anadolu nüfusunun önemli bir bölümünün, 93 Harbi'nden Balkan Savaşları'na, oradan Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal Harbi sonrasındaki mübadelelere kadar son 1,5 asırdaki gelişmelerin ardından bu topraklara göç edenlerden oluştuğunu dile getirdi.
"4 MİLYONA YAKIN SURİYELİ TÜRKİYE'YE SIĞINDI"
Erdoğan, son 30-40 yılda Bulgaristan'dan Kafkasya'ya kadar bölgede maruz kalınan zulümlerin ardından sayıları milyonu bulanların Türkiye geldiğini, yine Irak'taki işgal dönemlerinde, Kuzey Afrika'daki karışıklıklar sırasında Türkiye'ye yüz binlerce kişinin yöneldiğini söyledi.
Terör örgütlerinin ve zalim rejimin önünden kaçan 4 milyona yakın Suriyelinin de aynı şekilde Türkiye'ye sığındığını anımsatan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bu ülkede hiç kimsenin, evini, yurdunu terk ettiği için topraklarımıza sığınanlara kem gözle bakmaya, yabancı muamelesi yapmaya, hele hele tahkir ve taciz etmeye hakkı yoktur. Her kim bu tarz davranışlar içine girerse, altını kazıdığımızda, kendi geçmişinde de bir göçmenlik bulunması kuvvetle muhtemeldir. Bize düşen, bu insanların yeniden evlerine dönerek huzur ve güven içinde yaşayabilecekleri iklimi oluşturmanın mücadelesini vermektir. Sivilleri öldürerek, yerleşim yerlerini yakıp yıkarak, halksız bir devlet peşinde koşan rejimin katliamlarından kaçanlar, başka bir yere değil de Türkiye'ye yöneliyorsa, bunun sebebi bizim vicdanımız, ahlakımız, insanlığımızdır."
"KARARIMIZ ULUSLARARASI HUKUKA UYGUN"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 34 şehidin verildiği 27 Şubat'taki saldırının ardından, Avrupa'ya gitmek isteyen mültecilere sınırları açma kararı aldıklarını hatırlatarak, "Bu kararımız tamamen uluslararası hukuka uygundur." dedi.
Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin, "Herkes zulüm karşısında başka memleketlere iltica etmek ve bu memleketler tarafından mülteci muamelesi görmek hakkını haizdir." hükmünü içeren 14. maddesini anımsatan Erdoğan, "Bugün mültecilere sınırlarını kapatan, onları döverek, bindikleri botları batırarak hatta vurarak geri göndermeye çalışan her Avrupa ülkesi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni çiğnemektedir." diye konuştu.
Bu konuda en insanlık dışı görüntüleri sergileyen Yunanistan'ın, mültecilerin botlarını şişleyerek batırdığını ve botların içindeki çocukları, anneleriyle beraber ölüme terk ettiğini vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Halbuki Yunanistan, İkinci Dünya Savaşı yıllarında, bugün kapılarını kapattığı coğrafyada, sürgünde kurduğu hükümetle varlığını devam ettirmeye çalışıyordu. Yunan yönetimine, 11 Ocak 1942 tarihli Huna El Kudüs isimli gazetede, Nazi saldırılarından kaçarak Suriye'ye sığınan Yunanlılara yapılan yardımları gösteren fotoğrafı özellikle hatırlatmak istiyorum. Bu fotoğrafta (Geçmişte Nazi saldırılarından kaçarak Suriye'ye sığınan Yunanlılara yapılan yardımı gösteren fotoğraf) yemek ve kıyafet dağıtılan Yunanlı erkek ve kız çocuklardan biri de belki Miçotakis'in büyük babası veya büyük annesidir. Türkiye, Yunanistan'ın işgal ve açlıkla boğuştuğu bu dönemde, kendisi de sıkıntı içinde olmasına rağmen gemiler dolusu gıda yardımıyla komşusuna destek vermiştir. Hatta aynı dönemde pek çok Yunanlı, Arap coğrafyası yanında ülkemize de gelerek savaş bitene kadar huzur ve güven içinde yaşamışlardır. Mültecileri ülkesine sokmamak için denizde boğmaktan kurşunla öldürmeye kadar her türlü yolu deneyen Yunanlı, bir gün bu merhamete kendilerinin de ihtiyacı olabileceğini unutmamalıdır."
"DÜRÜST DAVRANIN"
Erdoğan, Yunanistan başta olmak üzere tüm Avrupa Birliği (AB) ülkelerini, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne uygun şekilde, topraklarına gelen mültecilere saygılı davranmaya davet etti.
AB'nin, şu anki mülteci akınına ilişkin "350, 350 milyon avro olmak üzere para yardımı, bunun yanında bot, silah, asker göndermeye hazırız." dediğini aktaran Erdoğan, şunları söyledi:
"Peki, 10 yıldır 4 milyon mülteciyi topraklarında barındıran Türkiye'ye böyle bir destek verdiniz mi de bunun kararını anında alabiliyorsunuz? Bugün geliyorlar, konuşacağız. Vermediler, vermiyorlar. Çünkü ikircikli davranıyorlar. Bunların tek yüzü yok. Maalesef birkaç yüzü var. Dürüst davranın. Verecekseniz verirsiniz, vermeyecekseniz vermezsiniz ama bizi aldatmaya kalkmayın. 40 milyar doları bu işte harcayan Türkiye, evelallah bir 40 daha harcar. Bu milletin evelallah bereketli olan kesesi vardır."
Erdoğan, Suriye'nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğü temelinde yeni anayasa hazırlanana, özgür seçimler yapılana ve bu şekilde göreve gelecek yeni yönetimi oluşana kadar bu göçmen akınının devam edeceğini belirtti.
"UMUDUMUZ AB'NİN GERÇEKLERİ GÖRMESİ"
Avrupa ülkelerinin, şayet sorunu çözmek istiyorlarsa, Türkiye'nin Suriye'de gerçekleştirmeye çalıştığı siyasi ve insani çözüme destek vermesi gerektiğini ifade eden Erdoğan, "Bunun dışındaki yaklaşımların tamamı, zaten yabancı düşmanlığı ve ırkçılık batağında debelenen Avrupa Birliğini kendi değerlerinden biraz daha uzaklaştıracaktır." dedi.
Faşizmin ayak seslerinin her geçen gün daha fazla duyulduğu Avrupa ülkeleri için böyle bir durumun, gerçek bir felaket anlamını taşıyacağına dikkati çeken Erdoğan, "Çünkü tarihi emsalleriyle sabittir ki böyle durumlarda Avrupa toplumları, en yakınlarından başlayarak önce kendi komşularının gırtlağına sarılmaktadır. Umudumuz, yaşanan gelişmelerin Avrupa Birliğinin gerçekleri görmesine ve ülkemize gereken desteği sağlamasına vesile olmasıdır." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 75. Birleşmiş Milletler Genel Kurul Başkanlığını üstlenen TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır'ı tebrik ederek, "Volkan Bey'den, Genel Kurul Başkanlığı döneminde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda, mülteciler ve Kudüs meselesi başta olmak üzere, dünya mazlumlarının seslerini en etkin şekilde duyurmasını bekliyoruz." diye konuştu.