27.02.2020 - 10:39 | Son Güncellenme:
AA
Son dakika haberi I İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Elazığ depreminin ardından şu ana kadar Elazığ ve Malatya'da yaklaşık 150 bin kişiye sosyal rehabilitasyon uygulandığını bildirdi.
Soylu, AA Editör Masası'nda gündeme ilişkin soruları yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu.
Elazığ depreminin meydana geldiği 24 Ocak'tan bu yana mesaisinin büyük bölümünü bölgede geçirdiği belirtilerek, "Elazığ, Malatya ve Van'ı etkileyen depremlerin ardından yardım ulaştırılamayan yer kaldı mı, genel durum nedir?" soruları yöneltilen Soylu, 24 Ocak'taki depremden bir ay önce 4,9 büyüklüğünde bir Sivrice depremi daha olduğunu anımsattı.
Soylu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla Sivrice'ye gittiğini, hükümet politikasının ve lider yönetim anlayışının gereği bunu yerine getirdiğini söyledi.
Geçen yıl eylül ayında gerçekleşen İstanbul'daki 5,8'lik depremden sonra kırmızı alarm verdiklerini anlatan Soylu, "Bizim hükümetimiz döneminde şekillenen, her türlü detayı hazırlanan, tüm kurumlara bu konudaki sorumluluklarını veren ve sürekli olarak saha tatbikatlarından masa tatbikatlarına kadar tüm tatbikatları gerçekleştiren, planı güncelleyen, bütün afetlerde hangi kurumun ne yapacağını ortaya koyan Türkiye Afet Müdahale Planımız var." diye konuştu.
Soylu, burada 28 ulusal, 26 yerel çalışma grubu bulunduğunu, bu çalışma gruplarıyla İstanbul'da eylül ayından bugüne kadar 300'e yakın toplantı yaptıklarını, bunların 5'ine kendisinin başkanlık ettiğini dile getirdi.
Her bir toplantının ortalama 7-8 saat sürdüğünü ifade eden Soylu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İstanbul'da deprem olduğunda trafik güvenliği ne olacak, yardım nasıl gelecek, definler nasıl gerçekleşecek, hastanelerin tahliyeleri nasıl olacak, karayolları, ulaştırma ne yapacak, sivil toplum örgütleriyle organizasyonu, koordinasyonu nasıl kuracağız, toplanma, barınma yerleri nasıl çözülecek? İşin siyasetini yapmak kolay, sözü, lafı üretmek de kolay, eksikleri bulabilmek de kolay ama meseleyi hal yoluna koyup, Allah muhafaza böyle bir problemle karşı karşıya kaldığımızda tüm kurumları aynı anda harekete geçirebilmek, aynı anda harekete geçirdikten sonra bir senkronizasyonla, bir uyumla orada vatandaşa devletin planının hazır olduğunu ve bu konuda depremden sonra hem yaraları çabuk sarabilmek hem depremden etkilenen, etkilenmesi beklenen can ve mal kayıplarının minimuma indirilmesi konusunda tüm sorumluluklar Türkiye Afet Müdahale Planı'nda çok net şekilde ortaya konulmuştur."
"DEVLET KENDİNE AİT BİR TECRÜBE ÇIKARDI"
Bakan Soylu, her ay bir temayla birlikte vatandaşlara, tüm kurumlara, konunun ilgililerine Türkiye Afet Müdahale Planı çerçevesinde neler yapılması gerektiğini ortaya koyduklarına işaret ederek, bunun için çok yoğun bir çalışma gerçekleştirildiğini bildirdi.
"Daha önceki depremlerde karşılaştık. Yardımların havalarda uçuştuğu, araçlara el konulduğu, günlerce çadırın gitmediği birçok olayla karşı karşıya kaldık. Bunların hepsinden Türkiye Cumhuriyeti devleti kendine ait bir tecrübe çıkardı." diyen Soylu, devlet odaklı bir yapının yanında sivil toplum örgütleriyle beraber de hareket ettiklerini ve bu sistemin işlediğini aktardı.
Sivrice depreminin ardından 2,5 saat içinde bölgeye ulaştıklarını belirten Soylu, bölgeye varır varmaz arama-kurtarma, barınma ve gıda, geçici konaklama ve kalıcı konutlara yerleşme konularında dört ayrı planlama gerçekleştirdiklerini söyledi.
Süleyman Soylu, Türkiye'nin arama-kurtarma konusunda önemli bir yetkinlik içerisinde olduğunu, zorlu enkazlara rağmen 45 vatandaşın enkazdan sağ çıkarıldığını dile getirdi.
Bütün çalışma gruplarının başında bir kurumun bulunduğunu, örneğin beslenme grubunun başında da Türk Kızılayın olduğunu, çadır yönetimi, bağışlar, yardımlar ve tüm koordinasyonu AFAD'ın yaptığını anlatan Soylu, şöyle devam etti:
"Dikkat ederseniz burada bu depremde, Van'da da öyle, yardımların birtakım sivil toplum kuruluşları tarafından kendi başına dağıtılmalarına müsaade etmedik. Bu bizim kararımız değil, bu Türkiye Afet Müdahale Planı'nın kararı. Biz sistemi işletiyoruz. Sistemi işlettiğimiz için de bazıları siyasal değerlendirme de yaptılar. Varsın yapsınlar, bunun çok büyük bir önemi yok. Önemli olan sistemin doğru yürütülmesidir. Mesela oradaki giyim ve gıda yardımlarının ve deponun toparlanma meselesi de sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının sorumluluğu altındadır."
Soylu, bu depremde iki meseleden çok etkilendiğini belirterek, bunlardan birincisinin gönüllülük olduğunu, Türkiye'nin her tarafından sivil toplum kuruluşlarının yüksek bir gayretle gönüllü şekilde çalıştığını anlattı. İkinci konunun da sosyal rehabilitasyon olduğunu dile getiren Soylu, "Şu ana kadar Elazığ ve Malatya'da yaklaşık 150 bin kişiye sosyal rehabilitasyon uygulandı." bilgisini verdi.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının birimleri, Diyanetin manevi rehberleri, Milli Eğitim Bakanlığının rehber öğretmenleri, Belediyenin özel kurduğu birimler, Kızılay, Gençlik ve Spor Bakanlığının gençlik rehberleri, bazı üniversitelerden psikologlar, sosyologlar, Sağlık Bakanlığı, UMKE, il emniyet müdürlüğünün toplumsal destek polisi, il jandarma komutanlığı gibi pek çok birimin çok önemli bir çalışma ortaya koyduğunu ve koymaya devam ettiğinin altını çizen İçişleri Bakanı Soylu, şunları kaydetti:
"Hepsi yukarıdan aşağı senkronize edildi ve herkes, özellikle sınava girmeyi bekleyen çocuklarımız bütün bunlar üzerinde elden geldiğince herkes çaba sarf etti. İnsanların deprem travmasını unutabilmesi, hayatını normalleştirebilmesi ve deprem bölgesinde olduğumuzun unutulmaması ve sürekli bunlarla karşı karşıya kalabileceğimiz ama buna hazırlıklı olabilmemiz ve kendi travmamızı atlatabilmemiz konusunda ciddi bir sosyal rehabilitasyon gerçekleştirildi."
Deprem sonrası hasar tespitlerini Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yaptığını belirten Soylu, dünyada bu kadar hızlı hasar tespitinin yapıldığı bir ülkenin bulunmadığını söyledi.
Hem Malatya hem de Elazığ'da ekiplerin çok ciddi hasar tespiti yaptığını ifade eden Soylu, "Bizim ilk tespit etmek zorunda olduğumuz şudur; biz bir riskli bina tespit etmiyoruz, biz, depremden etkilenen binayı tespit etmeye çalışıyoruz." diye konuştu.
Soylu, bu tespitle, depremden etkilenme oranında vatandaşa nelerin yapılabileceğinin değerlendirildiğini dile getirerek, bu kapsamda Elazığ ve Malatya'da günde 60 bin öğün sıcak yemek dağıtıldığını, 41 bin öğünün dağıtılmaya devam edildiğini aktardı.
Van'da ise öğlen 8 bin, akşam ve sabah 5 bin öğün yemek çıkarıldığını söyleyen Soylu, burada da riskli ve hasarlı binaların tespit edildiğini kaydetti.
Bakan Soylu, "Vatandaşlarımızın yıkılan binaları, acil yıkılacak binaları, çok ağır hasarlı olarak tespit edilen binalarının paralarını, kanunun da önüne geçerek ödemeye başladık." ifadelerini kullandı.
Deprem bölgelerinde, devletin yemeğiyle, giysisiyle, gıda kolisiyle vatandaşa kendi başına kaldığını hissettirmemeye çalıştığını vurgulayan Soylu, "Bir giyim market kuruldu, ben hayatımda böyle bir şey görmedim. Arkadaşlarımıza minnettarız. Öyle ortak akıllarla, o kadar güzel şeyler çıktı ki o masanın etrafında..." diye konuştu.
"500'ÜN ÜZERİNDE TAŞIMA GERÇEKLEŞTİRDİK"
Vatandaşlardan, deprem ve afetlerde "eski elbise göndermemelerini" isteyen Soylu, "Bu, bizim oradaki çalışma zamanımızı alıyor. İstemiyoruz böyle bir şey. Yeni gönderiyorsanız başımızın üzerine ama eski ne olursunuz göndermeyin." dedi.
Soylu, afet bölgelerine gönderilen eski kıyafetlerle ilgili bir çalışma yaptıklarını, bunları temizleyip, paketleyip yurt dışında çok ihtiyaç olan bölgelere göndereceklerini anlattı.
AFAD'ın koordinasyonunda TV8'de düzenlenen yardım kampanyasının çok başarılı geçtiğini, 60 milyon liranın üzerinde para toplandığını aktaran Soylu, böyle bir afette milyonlarca insanın duygudaşlık yapabilmesinin önemine işaret etti.
Soylu, bunun dışında AFAD olarak bir yardım kampanyası açmadıklarını dile getirerek, şunları kaydetti:
"Vatandaşlarımız 60 oradan, 45 de kendiliğinden toplam 105 milyon lira AFAD'a yardım yaptı. 48 milyon lira civarında da Kızılay bir yardım toplamış oldu. Toplam 153 milyon lira civarında bir yardım geldi. Şu ana kadar ayni ve nakdi olarak, kendi depolarımızdaki çadırlarımız, konteynerlerimiz, gıdalarımız, battaniyelerimiz, yataklarımız, ısıtıcılarımız, sobalarımız, her şeyimizle beraber toplam bizim harcadığımız para 460 milyon lira. Bunun 60 milyon lirasını Malatya ve Elazığ'da acil kira ve taşınma yardımı olarak kullandık. Orada taşınma paraları yükseldi. Biz hemen jandarmanın araçlarını devreye soktuk. Şu ana kadar 500'ün üzerinde taşıma gerçekleştirdik. Orada kamyonlar duruyor."
"MUHTARLARLA WHATSAPP GRUBU KURDUK"
Bu depremler sonrası çok tecrübe elde ettiklerini, Elazığ'da yaşanan depremin her saniyesinde akıllarında İstanbul'un olduğunu belirten Soylu, olası büyük İstanbul depremine ilişkin "Büyük İstanbul planı hazırlıyoruz. Bundan vatandaşımızın emin olmasını isteriz." dedi.
Bakan Soylu, yaptıkları toplantılarda olası depremde "trafikte İstanbul'da ne yapmalıyız" gibi konuların konuşulduğunu, tecrübelerin paylaşıldığını aktararak, şöyle konuştu:
"Oraya başka yerlerden 10 kaymakam çektik. Her birini ayrı alanlara verdik. Her birisi o kadar yüksek bir iştahla çalıştı ki... Sivil toplum örgütleri, AFAD, sağlık... O masanın etrafındaki herkes, kömürü getiren, dağıtan, il jandarma komutanlığı... Bazen bütün köyleri, il jandarma komutanlığına iki defa tur attırdık bir ihtiyaç, eksik var mı diye. Orada toplumun bütün kesimleriyle bir araya geldik."
Muhtarlarla WhatsApp grubu kurduklarını da dile getiren Soylu, "Hala bu WhatsApp grubumuz devam ediyor muhtarlarla. Talepler hızla akıyor. Bir muhtarımız da var Elazığ'dan o da talepleri yağdırıyor. Ben de bir cümle yazdım, dedim ki 'Bu depremin bana öğrettiği bir gerçek var, bizim muhtar bakan oldu, ben de aza oldum.' Tabii gülüşmeler oldu." diye konuştu.
"SABIRLI OLMAK ÖNEMLİ"
Soylu, vatandaşın karşı karşıya kaldığı travmayı atlatmaya çalışırken yetkililere her türlü davranabileceğini ifade ederek, sabırlı olmanın, alttan almanın, vatadaşın dediğini yapmanın önemine işaret etti.
Bir taraftan muhtarlarla, bir taraftan sivil toplum örgütleriyle, gönüllülerle, bir taraftan diğer kurumlar ve teşekküllerle deprem bölgelerine yardım götürüldüğünü belirten Soylu, yardımı tek alana dağıtmadıklarını, 4-5 ayrı yapı içerisinde bu yardımı dağıtmaya çalıştıklarını aktardı.
Soylu, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda gündeme ilişkin soruları yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu. Van'daki depremin ardından hemen köylere gittiklerini anımsatan Soylu, buralarda yaşayanlara neler yapılacağını, nasıl yapılacağını teker teker meydan toplantısıyla anlattıklarını ifade etti. Vatandaşlara, "Merak etmeyin, Sayın Cumhurbaşkanımızın size geçmiş olsun dilekleri var. Hükümetimiz, devletimiz yanınızda. Bu hasar buradan kaldırılıncaya kadar yanınızda olacağız." dediklerini aktaran Soylu, bir köyde hasarlı olan ahırdan bir hayvanı çıkardığına ilişkin anısını aktardı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın gün içerisinde kendilerinden bölgeye ilişkin haber aldığını ifade eden Soylu, Erdoğan'ın depremler konusunda yoğun bir tecrübeye sahip olduğunun altını çizdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yol göstermesiyle ilgili bakanlarla koordinasyon halinde şehrin ekonomik hayatına dönmesi için bir sistem kurduklarını belirten Soylu, "Bir yılda biz Elazığ'ı, Malatya'yı normalleştireceğiz." dedi.
"BU HAZIRLIĞI İYİ BİR ŞEKİLDE YAPACAĞIZ"
Bu kapsamda ilgili bakanlıklarla şehrin hem ekonomik, ticaret hayatını hem sosyal hayatını düzenleyebilecek, bütün kurum ve kuruluşlarla bir yıllık bir takvim çizdiklerini dile getiren Soylu, şöyle konuştu:
"Bunu çok rahat bir takvim olarak söylüyorum. Önümüzdeki nisan ayının sonunda ki muhakkak Sayın Cumhurbaşkanımız bunu öne çektirecektir ama önümüzdeki nisan ayının sonunda genel perspektif olarak, Elazığ'da da ilgili yerlerde de Malatya'nın ilgili ilçelerinde, Doğanyol, Pütürge, Kale, Sivrice'de, oralarda hayat normale dönecek ve başka bir şey yapılacak burada. O da Sayın Cumhurbaşkanımızın hem ideali hem hayali hem de belki de bundan önce sürekli olarak kafasında düşündüğü ve burada da hayata geçirdiği, özellikle köylerde yıkılan konutların, mesela Van, Sivrice, Battalgazi, Elazığ Merkez köylerinde öyle olacak, 'çelik konstrüksiyondan evler.' Bu şu demek, bundan sonra daha rahat, daha güvenilir, daha konforlu bir şekilde hayatı oralarda devam ettirmek zorundayız. Yani insan bir sokulduğu yerden bir daha sokulmamalı. Bu hazırlığı iyi bir şekilde yapacağız."
"ELBETTE SAVURACAK HALİMİZ YOK"
Soylu, "Biz yıkıyoruz, kimse kusura bakmasın hasarlı binayı yıkarız, burada vatandaşı oturtmayız. Biz vatandaşımıza kira yardımını yaparız, acil konut hizmetlerini yerine getirmeye çalışırız. Her türlü desteği ortaya koyarız ama vatandaşımızı orada hasarlı, ağır hasarlı, yıkılması gereken binada bir şekilde oturtamayız"ı gösterdiklerini anlatarak bütün sistemi bunun üzerine kurduklarını vurguladı.
"Eksiğimiz, aksağımız yok mu?" diye soran Soylu, "Bu işlerde eksiğin, aksağın olmaması mümkün değil. Eksik, aksak muhakkak vardır ama gayret, samimiyet, plan, koordinasyon var ve gücümüz yettiğince de vatandaşımızın bu konudaki taleplerini karşılamak konusunda irademiz de var. Allah'ımıza şükürler olsun, devletimiz güçlü. Elbette savuracak halimiz yok. Savurgan olmayacağız. Planlı, programlı, disiplinli, yapabildiğimizi yapabileceğimiz, bütçemizi iktisatlı bir şekilde kullanabileceğimiz ama hedefe de varılabileceğimiz bir deprem yönetim anlayışı ortaya koyduk." diye konuştu.
"Türkiye, depremdeki paraları topladı, ne yaptı?" şeklindeki soruları hatırlatan Soylu, Türkiye'de binlerce okulun yenilendiğini, şehir hastanelerinin yapıldığını aktardı.
Soylu, Elazığ'daki 6,8'lik depremin şehir hastanesine yansımasının 3,1 büyüklüğünde olduğuna işaret ederek tüm binaları depreme dayanıklı hale getirerek çalışmalar yürüttüklerini anlattı.
1999'dan sonra en son geçen yıl çıkarılan yönetmelikle ve alınan kararlar çerçevesinde çalışmaların yapıldığını belirten Soylu, "Bunları elbette ki ülkemizin ekonomik gücüyle, ülkemizin gelirleriyle mütenasiptir, yani uyumludur. Şunu söylemek gerek, deprem konusunda Türkiye, geçmiş tecrübelerin ve geçmiş acıların bir daha yaşanmamasını temin etmek için elinden gelen bütün gayreti ortaya koymaktadır. Hem Türkiye afet müdahale planıyla hem kentsel dönüşümle." değerlendirmesini yaptı.
"SİYASALLAŞTIRMAMAK LAZIM"
Soylu, kentsel dönüşüm konusunun siyasallaştırıldığını aktararak "Ne olursunuz bu işe siyaset bulaştırmayalım, siyaset karıştırmayalım. Şu söylenebilir: 'Şurada şu eksiğiniz var, şurada şu eksiği yapın.' ama bunun üzerinden 'Kentsel dönüşümü rantsal dönüşüme döndürüyorsunuz.' dediğiniz andan itibaren çok doğal olarak demokrasinin içerisinde siyaset de bakar, bürokrasi de bakar, 'Acaba ben ne yapıyorum, bunu böyle mi yapmak lazım.' diye. Bu sefer iş yavaşlar ve çekingen adımlar atılmaya başlar." ifadelerini kullandı.
Bunun maliyetini de milletin ve çocukların ödediğine dikkati çeken Bakan Soylu, şunları kaydetti:
"Birçok şehit cenazesiyle karşı karşıya kalıyoruz, hepimiz saf tutuyoruz. Depremlerde, afetlerde, sellerde insanlarla karşı karşıya kalıyoruz, tabutlar önümüzde. Ben geçen gün 9 tabutun önünde namaz kıldım. Yani ölüm hak, buna inanıyoruz, Müslümanız ama çocukların tabutuna tahammül edemiyorum. Hakikaten tahammül edemiyorum. Onun için çocuklarımızın geleceği için bunu bir vesileyle siyasallaştırmamak lazım. İşin doğrusu budur. Ufacık bir tabut ve çocuk bu yani. Onun için burada yapılması gereken, şunu çok açık söyleyeyim, bunu siyasallaştırmamak lazım. Burada hakikaten devlet bütün varlığıyla, elimizdeki parasal, ekonomik güç, imkanlarımız neyse bunu hep beraber yapmaya çalışıyoruz ama bu bedeli siyaset yapıp, buradan siyasal istismar ortaya koyup... Dikkat edin, ne ben ne de bakanlarım, bize bu kadar söz söylenmesine rağmen o bir ay içerisinde vallahi, billahi bir tek siyasi kelam ortaya koymadık. Çünkü o alanı biz siyasetten izole etmeye çalıştık. Onu vatandaşımızın bir güven alanı olarak inşa etmeye ve belirlemeye çalıştık."
İçişleri Bakanı Soylu, konuşması sırasında çocuk cenazelerinden söz ederken gözyaşlarını tutamadı.
Terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan'ın da hükümlü bulunduğu İmralı Adası'nda çıkan orman yangınına yönelik soru üzerine Soylu, konuyu sabah Bursa Valisi ile görüştüklerini belirterek "İmralı'daki cezaevinin çok ötesinde, çok uzağında köşede bir yerde yangın, risk söz konusu değil." bilgisini paylaştı.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli ile de temasa geçtiklerini, hemen bir helikopterin kalktığını, denizden yangın söndürmeyle ilgili gerekli çalışmaların da yapıldığını anlatan Soylu, "Bir lodos var ama zannediyorum yakın zamanda müdahale edilip söndürülür. Büyük bir yangın değil ama müdahalenin hemen yapılmasını teminen herkes gayret gösteriyor." ifadelerini kullandı.
Soylu, yangının sebebinin henüz belli olmadığını ama Karadeniz'de de yangınların çıktığını belirterek "Mevsimlerde beklenmeyen birtakım sıcaklık koşullarının oluşturduğu süreçlerden de olabilir, başka bir etkenin olabilmesi de mümkün değil zaten." diye konuştu.
"KÜLTÜREL TERÖRİZMLE DE MÜCADELE EDİYORUZ"
Bakan Soylu, dağa kaçırılan çocukları için HDP Diyarbakır İl Başkanlığı binası önünde oturma eylemi yapan annelerin evlat nöbetinin 6'ncı ayına yaklaştığı ve şu ana kadar 11 annenin evlatlarına kavuştuğu anımsatılarak "Terörle mücadele operasyonlarında ikna çabalarının etkisi mi burada önemli? Bunun ana sebebi nedir? İkna çabaları örgütten kopuşları hızlandırdı mı? Örgüte katılım oranlarında azalmaya yönelik güncel rakamlar nelerdir?" sorusuna karşılık, Türkiye'nin teröre karşı büyük bir sınav verdiğini vurguladı.
Türkiye'nin bir taraftan terör koridoruyla, bir taraftan DEAŞ'la, FETÖ'yle, PKK'yla mücadele ettiğine dikkati çeken Soylu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bir taraftan kafalarını hakikaten neredeyse tamamen eğdiğimiz aşırı sol terör örgütleriyle mücadele ediyoruz. Onları desteklemeye, bir daha moral vermeye çalışanlarla da mücadele ediyoruz. Şunu ifade etmem gerekir; Türkiye özellikle çukur-barikat olaylarından sonra terörle mücadelede eksen değiştirdi. Bu da Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu süreçle alakalı. Yani olay sonrası operasyondan kesintisiz operasyona, terörü kaynağında kurutmaya geçti Türkiye. Bunların hepsi yeni konseptler ve yeni anlayışlar. Biz aslında sadece teröristle mücadele etmiyoruz. Kültürel terörizmle de mücadele ediyoruz."
"BATI'YI KENDİLERİNE PARTNER OLARAK BULMUŞLAR"
Soylu, Türkiye'nin bir belleği, hafızası, zaferleri, tarihi bağlarının olduğunu ama kültürel terörizmin ülkenin inancını, geleneğini, göreneğini sıfırlamaya, bu toplumsal ve tarihsel bağı ortadan kaldırmaya, insanları birbirinden ayırmaya çalışan bir anlayış ortaya koyduğunu anlatarak şunları kaydetti:
"Dinsizleştirmek... PKK başta olmak üzere terör örgütlerinin esas itibarıyla yaptıkları tamamen budur. Bunda da kendilerine Batı'yı partner olarak bulmuşlar. Batı ile nasıl bir entegre ortaya koyacaklar, ideolojilerini bunun arkasına gizleyecekler. Sözde kadın hakları, kadın özgürleştirmesi, sözde insan hakları, sözde barış ve sözde ekolojik çevre... Dört ana anlayışın Batı'yla böyle bir entegrasyonunu kuracaklar; 'biz kadın haklarını, temel insan haklarını, barışı, ekolojik savunuyoruz.' Bunların hepsi giydirilmiş, örtü haline getirilmiş ama esas itibarıyla yapmak istediklerini bütün milletimizin bildiği, yıllardan beri yaşadığı bir anlayışı buradaki insanlara dayatmaya çalışıyorlar. Dinini, milletini, ailesini, atasını, ana-baba sevgisini, bağlarını ortadan kaldırmaya çalışan bir kültürel terörizmle de karşı karşıyayız. Teröristi bitirirken bu kültürel terörizmi de ortadan kaldırmak lazım."
"PKK BİR KADIN ÖRGÜTÜDÜR, BUNUN ÜZERİNE KONUŞLANMIŞTIR"
Terör örgütü PKK'nın en çok kullandığı unsura ilişkin Bakan Soylu, "PKK bir kadın örgütüdür, bunun üzerine konuşlanmıştır. PKK'nın bugüne kadar tüm eylemlerinde kadınların bulunma oranı yüzde 56. Yani erkeklerden çok daha fazla kadınlar bulunmuş. Bunu tam anlamıyla bu noktaya taşıyabilmek ve Batı'dan bu konuda destek alabilmek için." açıklamasında bulundu.
Büyükelçilerin Diyarbakır'da oturma eylemi yapan anneleri ziyaretinde, annelerin çocuklarının 13-14 yaşında dağa gittiğini belirttiğine dikkati çeken Soylu, "Bu tesadüf mü, hayır. Apo'nun bizatihi talimatı var. Diyor ki 'bana genç, yetişmiş, fikrini benimle tartıştıracak adama ihtiyaç yok. Bana 14 yaş altındaki çocuklar getirin.' Bana dediği terör örgütüne." dedi.
BM'nin, terörist Ferhat Abdi Şahin ile "bundan sonra çocuk savaşçı bulundurmayacağız" diye, tarihinin en karanlık imzasını attığını anımsatan Soylu, hala Avrupa Birliği raporlarında çocuk terörist ve savaşçıların bulunduğu ve tespit edildiğinin ortada olduğuna vurgu yaptı.
"TERÖRÜ ANALARIN CESARETİ BİTİRECEK"
İçişleri Bakanı Soylu, "Diyarbakır anneleri şu anda 105 aile oldu. 9 aile evladına kavuşmuştu, bugün 2 aile daha evladına kavuşmuş olacak. PKK teröristiyle mücadeleyi elbette güvenlik güçlerimiz, devletimiz, tüm kurumlarımız büyük bir kararlılıkla sürdürüyorlar, sürdürmeye devam edecekler ama terörizmle mücadeleyi analar, onların cesareti bitirecek. Diyarbakır'da hangi sivil toplum örgütü gitti oturdu anaların yanında, hala çekiniyorlar ve korkuyorlar." şeklinde konuştu.
Buna karşın Doğu ve Güneydoğu'dan annelere destek vermek için giden kadınlar, sivil toplum örgütlerinin bulunduğuna işaret eden Soylu, "O baro konuşuyor, nerede insan hakları? Orada tabipler birliği konuşuyor, hani anneler? Oradaki annelerin taleplerine, isteklerine, arzularına, vicdanlarına niye dokunmuyorsunuz? Neden, korkuyorlar, PKK terör örgütünün baskısı ve tekeli altındalar, bunun için. Ama o kadınlar korkmuyorlar cesaretli bir şekilde, sonucunu da alıyorlar." değerlendirmesinde bulundu.
İKNA ÇALIŞMALARI SONUCU TESLİM OLAN TERÖR ÖRGÜTÜ MENSUPLARI
Bakan Soylu, dönen çocukların mahkemeye çıktıklarını ve birçoğunun herhangi bir eylem içerisinde bulunmadığının tespit edildiği için anneleriyle olduğunu söyleyerek herkesin "devlet annelerle birlikte, bu konuyu çözme iradesini ortaya koyuyor." dediğini aktardı.
Dönenlerin aynı zamanda çevresindeki gençlere örnek olduğunu, artık dağa gitmenin, terör örgütüne katılmanın değil; tam anlamıyla birlikte gitmemenin esas olduğu bir iklim oluştuğunu ifade eden Soylu, annelerin tam anlamıyla bunu başardığının altını çizdi.
Soylu, ikna çalışmaları sonucu teslim olan terör örgütü mensuplarına yönelik sayısal verilerin yer aldığı grafiği paylaşarak "2016'nın son çeyreğinde bir çalışma başlattık. Buna ikna çalışması diyoruz. Hem jandarmamız hem emniyetimiz, terör örgütüne gitmiş olanların aileleriyle direkt temasa geçti. Tam 3 yılı aşkın sürede defalarca gidildi ve terör örgütüne gidenlerin ailelerine telefon açtıklarında onlara 'şöyle yapın, çocuğunuzu getirin. Suç olabilir, biz adalete teslim edelim, adalet gerekli kararı versin. Siz merak etmeyin, biz size sahip çıkacağız.' dendi." ifadelerini kullandı.
İkna çalışmaları sonucu teslim olan terör örgütü mensuplarının oranlarının yıllar bazında 2016'da 49, 2017'de 135, 2018'de 165, 2019'da 273 olduğu bilgisini veren Süleyman Soylu, "2020'nin daha başındayız, şu anda 48. Bu sadece ikna, kendiliğinden gelip teslim olmaları buraya koymuyoruz. Sadece iknayla yapılan süreçlerdir." dedi.
"TERÖR ÖRGÜTÜNDEN İKNA ETTİĞİMİZ 273, TERÖR ÖRGÜTÜNÜN GÖTÜREBİLDİĞİ 130 KİŞİ"
Bakan Soylu, terör örgütüne katılım oranlarının azaltılmasına ilişkin grafikte oranın 2014-2015'te biraz yüksek olduğunun görüldüğünün belirtilmesi üzerine, şunları kaydetti:
"Burası çözüm sürecinin olduğu alan. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu konudaki haklılığının belki de en önemli ispatı burasıdır. Neden ispatı vücut halidir; Türkiye Cumhuriyeti devleti silahların bırakılması hususunda çağrıda bulundu ve terör örgütü tam tersi kendini tahkim etmeye çalıştı. Buradan belediyeleri, belediyelerin yaptığı festivaller vasıtasıyla, HDP önündeki annelerin söylediği gibi, HDP'nin il, ilçe binaları, teşkilatları vasıtasıyla küçük çocukları aldılar, dağa, terörizme götürdüler. Netice itibarıyla devletimize, birliğimize tuzak kurmaya çalıştılar. Biz de bu tuzağa girmedik."
Soylu, terör örgütüne katılımın zirve yaptığı 2014'te 5 bin 558 olduğunu ardından düşmeye başlayarak 2015'te 3 bin 884, 2016'da 703, 2017'de 161, 2018'de 136, 2019'da 130 ve şu anda da 5 olduğunu bildirdi.
Bakan Soylu, "Burada önemli olan, bizim terör örgütünden ikna ettiğimiz 273 kişi, terör örgütünün bu iklimden ikna edip götürebildiği 130 kişi. Yani yarısından çok daha az. Bu bizim bir millet olarak terör örgütünün içerisine duhul etme, orayı ikna etme kabiliyetimizin terör örgütünün geçmiş yıllara nazaran ikna etme kabiliyetinden çok daha üstün, yüksek olduğunu ve burada doğru bir istikamette gittiğimizin belki de en önemli delilidir." değerlendirmesini yaptı.
Diyarbakır annelerinin girişimleri ve teslim olan çocukların nasıl bir süreçten geçtiğiyle ilgili soru üzerine Bakan Soylu, "Bunların bir kısmı adli kontrolle serbest bırakılıyor. Hacire Ana ile başladı bu iş. Hacire ananın itirazıyla ve isyanıyla başladı. Netice itibariyle oğlunu serbest bırakmak durumunda kaldılar. Ondan sonra iş kendi başına yayıldı, gitti ve doğal olarak ve doğru bir mecraya oturdu. Orada büyük bir cesaret oluştu. Birle başladı, 5 oldu, şu anda 105 aile." ifadelerini kullandı.
Çocukların teslim olması sonrasında devletin her meselesiyle ilgilendiğinin altını çizen Soylu, "Devlet rehabilitasyonundan, bu travmayı atlatmasına kadar her türlü meseleyle ve aileleriyle ilgileniyoruz. Bizim sorumluluğumuzdur çünkü. Biz çocukların dağa gitmesini engellemek durumundayız. Çocukların terör örgütüne katılmasını engellemek durumundayız." diye konuştu.
Soylu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki turizm rakamlarını aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Son 3 yılda Tunceli'de turizm yüzde 350 arttı. Yüzde 200 Mardin'de, yüzde 200 Diyarbakır'da arttı. Yüzde 60 üniversite öğrenci sayısı toplam 26 vilayette arttı huzur olunca. Doğu ve Güneydoğu önümüzdeki 10 yılın, 15 yılın tekstil üretim merkezi haline geliyor. Ağrı'da, Tunceli'de, Mardin'de, Diyarbakır'da tekstil üretim atölyelerinde çalışıyorlar. Nereye üretiyorlar? Dünyaya. Dünyanın en önemli spor üreticilerinden birisi bugün Ağrı'da. Fransa'nın en önemli markaları Ağrı'ya geliyor."
Bakan Soylu, bölgede huzurun tesis edilmesi sonrasında lisanslı sporcu sayısının 800 binden 1 milyon 200 bine çıktığını söyledi.
Kültürel gelişmenin terörizmle mücadelenin belki de en önemli meselelerinden birisi olduğuna işaret eden Soylu, "Bir taraftan spora, bir taraftan mesleklerine, bir taraftan yüz binlerce çocuk kodlama eğitimi alıyor. Bilişimle, yazılımla beraber buluşuyor. Büyük bir kampanya olarak Doğu ve Güneydoğu'da devam etmektedir." şeklinde konuştu.
Yoğun ilgi nedeniyle Mardin'de Tunceli'de otellerde yer bulunamayacağını belirten Soylu, inanç ve kültür turizminin bu yıl en üst seviyesine geleceğini vurguladı.
Soylu, şu bilgileri verdi:
"Türkiye ekonomisinin Doğu ve Güneydoğu'da üzerine koyabileceği, havuzun bir kısmını doldurabileceği alanı boş. Yani oranın kapasitesini yükseltmek bizim için çok rahat bir şey. Bunun Türkiye ekonomisine katkısını da gelişimine katkısını da yükseltebilmek çok rahat bir şey. Bir taraftan üniversitelerimiz bir taraftan ekonomik aygıtlarımız bir taraftan sosyo-kültürel aygıtlarımız bütün bunların tamamı güçlü bir gelişim oluşturacak."
Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu'da huzuru, barışı, sükunu elde ettiğini belirten Soylu, sözlerine şöyle devam etti:
"Bizim üzerimizde bir sorumluluk daha var. Karıştırılan Orta Doğu'yu da bu şekilde düzeltmek zorundayız. Bizim sorumluluğumuz bu. Güneydoğu ve Doğu'nun Orta Doğu nezdinde çok güçlü bir ağırlığı vardır. Hem demografik hem stratejik hem de coğrafi ağırlığı vardır. Doğu ve Güneydoğu'dan uzanabilmek çok daha kolay. Öbür taraftan uzandığımız andan itibaren şunu söyleyebilirim ki, etrafımızdaki coğrafyayı bir ateş çemberine çevirmeye çalışanlara nasıl Doğu ve Güneydoğu'da müsaade etmediysek Orta Doğu'da da aynı şekilde müsaade etmeyiz."
Soylu, Orta Doğu'daki gelişmelerin Türkiye'yi etkilediğini vurgulayarak, "Sizin Suriye'de ne işiniz var?" diyenlere şu karşılığı verdi:
"Orayı terör koridoru haline getirseler bize Türkiye'de rahat yaşam bırakacaklar mı? Müdahalelerini ortaya koymayacaklar mı? Burada Türkiye'yi terör kampı haline getirmek için ellerinden geleni yapmayacaklar mı? O zaman turizm tesislerimiz, üretim tesislerimiz, turizm, spor tesislerimiz ne işe yaracak?"
Meclisten de "Suriye'de İdlib'de ne işimiz var?" sorularının geldiğini aktaran Soylu, "Afrin'de kuracak, Cerablus'ta kuracak, Mare'de kuracak, Resulayn'da kuracak, Telabyad'da kuracak ondan sonra diyecek ki diyor 'Zaten burayı alacağım' diyor. Burayı kendi içerisinde istikrarsızlık yapısı haline getirecek. Biz bunu mu istiyoruz?" ifadelerini kullandı.
Soylu, "Sadece memleketin hayat standartlarının yükselmesi, kişi başına gelir seviyesinin yükselmesi, insani kalkınmanın daha fazla olması için mücadele veriyor değiliz. Bizden sonra gelecek nesillere daha güçlü ve huzurlu bir Türkiye bırakabilmek daha müreffeh Türkiye bırakabilmek için çalışıyoruz." dedi.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesine turizm ziyaretlerinin yapılması konusunda tavsiyelerde de bulunan Bakan Soylu, "İki gün önce yeğenim Mardin'e gitmiş. Bana oradan fotoğraflar atıyor. Dayı 'bize burayı unutturmuşlar' diyor. Memleketi birbirine özletmişler, terör özletmiş." diye konuştu.
"BİRİLERİ LÜTFEN CUMHURBAŞKANIMIZI İZLESİN"
Soylu, geçen yılın Göbeklitepe yılı ilan edilmesinin çok önemli olduğuna işaret ederek, şunları söyledi:
"Bu yıl Patara yılı. Birileri lütfen Cumhurbaşkanımızı izlesin. Bir taraftan Malazgirt'i yeniden bu ülkenin gündemine getirmesi. Bir taraftan Ahlat'ta cumhurbaşkanlığına ait bir yerleşke oluşturmaya çalışması. Biz, Türkiye'nin geleceğine bir şeyler bırakmak istiyoruz. Türkiye'nin birliğini, bütünlüğünü, büyüklüğünü ve bundan istifade edecek etrafımızdaki coğrafyanın ve insanlığın ne noktaya gelebileceğini bırakmak istiyoruz."
Tunceli Valisine "Dünyada yeni bir turizm modeli gelişiyor. Çadır, çadırların ötesinde lüks oteller gibi bir şey oluyor. Birini ikna edebiliyorsan gel, yap" dediğini anlatan Soylu, valinin önerisini hayata geçirdiğini ve çadırların geçen sene tümüyle dolduğunu anlattı.
"TÜRKİYE'NİN TURİZMDE KEŞFEDİLMEMİŞ HAZİNELERİ VAR"
Doğu ve Güneydoğu'da ve Türkiye'nin dört bir yanında keşfedilmemiş ve dokunulmamış hazinelerin bulunduğunu hatırlatan Soylu, şunları kaydetti:
"Dünyanın neresinde iki peygamber yan yana yatıyor? Bana birisi söylesin. Hazreti Zülkifl ve Hazreti Elyasa Diyarbakır'da yan yana yatıyorlar. Böyle bir zenginlik olamaz. Orada bir peygamber olduğunu iddia ettiğimiz daha var ama iki peygamber Kuran-ı Kerim'de geçiyor. Muhteşem bir doğası var. Geçen Elazığ'dan Diyarbakır anneleriyle bir buluşmaya gittim. Basına kamuoyuna kapalı, onlarla biraz hasbihal ettik, dinledim. Giderken hanımla beraber peygamberlere uğradık. Orası muhteşem bir doğadır, Veysel Karani'den tutun Tillo'ya kadar doğal güzelliklerine kadar muhteşem bir yer Doğu ve Güneydoğu."
Yabancı terörist savaşçıların ülkelerine gönderilme sürecine ilişkin soruya, uzun zamandır yabancı terörist savaşçılar konusunda iyi bir sistem kurduklarını belirten Soylu, bu sistemi dünyanın da beğendiğini, şu anda personelin İngiltere'de terörle mücadele ortak toplantısına katıldığını söyledi.
İngiltere, Almanya, Fransa ve İspanya gibi birçok ülkeyle birebir masada oturduklarını ve aradaki problemleri çözmeye çalışan ortak mekanizmalar oluşturduklarını ifade eden Soylu, Avrupa'nın hemen hemen bütün ülkeleri olmak üzere 100'ün üzerindeki ülkeye eğitim verdiklerini dile getirdi.
Diğer ülkelerin, Türkiye'ye yabancı terörist savaşçıların gümrüklerden girmesi konusunda kurulan analiz sistemine hayran olduğunu vurgulayan Soylu, "Şu ana kadar biz 102 uyruktan toplam 7 bin 918 kişiyi sınır dışı ettik." dedi.
Soylu, özellikle Barış Pınarı Harekatı başladığından itibaren, "buradaki DEAŞ'lılar ne olacak?" diye dünyanın feveran etmeye başladığını belirterek, bu konuda Türkiye'ye yıllarca haksızlık yapıldığını, "DEAŞ'lıları biz getirdik, biz savunuyoruz, Türkiye teröristlerle beraber." diye FETÖ'cülerin, siyasal muhaliflerin, ABD ve Avrupa'nın sürekli üzerlerine yüklendiğini söyledi.
"Biz dünyada ilk kez Fırat Kalkanı Harekatında 3 bin 500 DEAŞ'lıyı etkisiz hale getiren bir ülkeyiz ve devletiz. Hemen yanı başımızda." diyen Soylu, şöyle devam etti:
"Kimse kusura bakmasın biz Almanya, İsveç, İsviçre, Avusturya değiliz. Bir tane yabancı terörist savaşçı gelince 'aman ülkeme gelmesin' diye titriyorlar, bizim hemen yanı başımızda. 3 bin 500 DEAŞ'lıyı etkisiz hale getirdik ve orada DEAŞ'tan o yerleri aldık, Cerablus, Azez, Mare bütün o yerleri aldık ve kendi yerleşik insanların oraya oturmasını sağladık. Dünyada böyle bir operasyon söz konusu değil. Ne Amerika ne Avrupa ne dünyanın hiçbir güçlü ülkesi yapabilir. Böyle bir operasyon yapamaz. Biz o insanların orada sağlık, eğitim, adalet, güvenlik her türlü hizmetlerini yerine getiriyor, danışmanlık yapıyoruz ve orayı yaşanabilir bir ortam haline döndürüyoruz."
Geçen kasım ayından bugüne kadar 253 yabancı terörist savaşçısını Amerika'dan Almanya'ya, İngiltere'ye, Hollanda'ya ve Avusturya'ya kadar birçok ülkeye gönderdiklerini aktaran Soylu, bunu da hep anons ettiklerini kaydetti.
"GEZİ OLAYLARI BÜYÜK BİR İHANETTİR"
Bakan Soylu, "Gezi Parkı eylemleri sırasındaki önlemleri ve güvenlik güçlerinin olaylara yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna, Gezi olaylarından sonra Türkiye'de rayın değiştiğini ifade etti.
O zamanlar Türkiye'nin büyük projeler yapan, birinci sıçramasını bitirmiş, ikinci sıçramasına doğru giden bir ülke konumunda olduğuna değinen Soylu, 21'inci asrın başında 3 bin dolardan 10 bin dolara gelmiş, 10 bin dolardan ilk önce 15-17 bin dolar, daha sonra da 25 bin doları hesap eden bir ülke konumunda olduğunu belirtti.
Türkiye'ye yaklaşık 20-25 milyar dolar uluslararası doğrudan yatırım geldiğini, temel hedefin 30-40-50 milyar dolarlık doğrudan yatırımın gelmesini temin etmek olduğunu hatırlatan Soylu, şöyle konuştu:
"Turizm gelirleri muhteşem bir şekilde artıyordu, Türkiye'nin her türlü menkul, gayrimenkul bütün kıymetleri ciddi bir şekilde değer buluyordu. Şimdi bütün bu noktada Gezi olayları oldu ve Gezi olaylarından sonra Türkiye bugün de 10 bin dolar. Kim ne söylerse söylesin kim ne savunursa savunsun Gezi olayları büyük bir ihanettir, bu kadar basit. Çocuklarımız, bizden sonraki gelecek nesiller bunun hesabını soracaklar. Biz demokratik bir ülkede yaşıyoruz. Türkiye'de seçimler yapılıyor, insanlar kendilerini ifade ediyor. Bunu başka türlü şekilde değiştirebilmek, yakmak, yıkmak, zorbalık ortaya koymak, bunların hiçbirisi bizim açımızdan kabul edilebilir değil, dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, hiçbir hukuk devletinde bu kabul edilebilir bir iş değil.
Eylemcilerin isteklerine işaret eden Soylu sözlerini şöyle sürdürdü:
"Üçüncü Boğaz Köprüsü'nü, 3. Havalimanını yapmayacaksınız' dediler. Taksim Dayanışma Platformu, Gezi Dayanışma Kurumu geldi, Sayın Bülent Arınç Başbakan vekiliydi, önüne bir belge koydular, sivil bir muhtıra verdiler. Dediler ki, 'Ya bizim istediklerimizi yaparsınız, ya Türkiye'de savaşı bitirirsiniz'. Cümlelerin arasında PKK ile olan mücadelemizi de 'savaş' olarak nitelendirdiler. Ondan sonra döndüler 'Siz büyük yatırımlarınızı yapamazsınız' dediler. Şu anda 3. Havalimanı yapıldı, bizi dünya merkezi olmaya götürüyor. Her gelen hayranlıkla 3. Havalimanına bakıyor. Bugün İstanbul trafiği eğer keşmekeş halde değilse çok net bir şekilde söyleyeyim, trafiğin İstanbul Havalimanı eksenine kaymasındandır. Orta Doğu'nun, Uzak Doğu'nun, Avrupa'nın, Balkanlar'ın hava istasyonu, hava merkezi oldu. Bunun Taksim'deki Gezi ile ne alakası var? 3. köprü ile ne alakası var? Yani İstanbul'un, Türkiye'nin kendine ait bir ulaşım planı var. Sadece o mu? Bütün büyük projeleri ortaya koydular, 'hiçbirini yapmayacaksınız' dediler. Siz kimsiniz?"
Soylu, Türkiye'nin demokratik bir ülke olduğunu, vatandaşın siyasi partilere oy verdiğini, partilerin de vatandaştan onay alarak projelerini yaptığına dikkati çekti.
Gezi olaylarının, başlangıcından itibaren çevreci, masum bir eylem olarak değerlendirilemeyeceğini vurgulayan Soylu, "Anında CNN, Can Dündar masum. Yok ya nasıl masummuş Can Dündar? Başka ülkelerde tankların üzerinden geçtiği insanların fotoğraflarını paylaşarak Türkiye'yi tahrik etmek, yalanlar ortaya koymak. Biz unuttuk mu?" diye konuştu.
"DOLMABAHÇE'DE KOLTUĞA OTURUP PURO İÇECEKLERDİ"
Bakan Soylu, "11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'un Gezi Parkı olaylarıyla ilgili açıklamalarında sizi rahatsız eden neydi?" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Gezi olaylarının tam göbeğindeydim, o gün AK Parti Ar-Ge Başkan Yardımcısıydım, sosyal medyada, orada neler olup bittiğini biliyorum. İnsanları durdurdular, kıyafetlerine göre arabalarından indirdiler, bu ülkenin bugünkü Cumhurbaşkanına küfür ettirdiler. Peki o gün Cumhurbaşkanlığı yaptınız, bu olayları görmediniz mi, bu olayları yaşamadınız mı? Tarihi doğru koymak zorundayız. Eğer tarihi yanlış şekilde çarpıtmak üzere ortaya konulan bir cümle varsa benim görevim fert olarak onu düzeltmektir. Ben düzeltirim, kim ne söylerse söylesin. Suçluyorum tabii, tespitlerim var. Sayın Cumhurbaşkanımıza hiçbirisi kuvvetle güç vermedi, Cumhurbaşkanımızı tek başına havalimanına indirmeye çalıştılar. 'Kimse karşılamasın, aman bu işleri gerginleştirmeyelim, bu işleri büyütmeyelim, orada demokratik bir eylem ortaya koyuluyor, söndürmeye çalışalım'. Yok öyle bir şey. O tarihte beraber yaşadığımız arkadaşlar hep beraber biliyorlardı, Sayın Cumhurbaşkanımızı mazlum bir şekilde İstanbul'a indirmeye çalıştılar. Tek başına evine gidecek oturacaktı, ondan sonra istedikleri gibi eğlemleri yöneteceklerdi, istedikleri gibi Türkiye'yi bir hale getireceklerdi. Dolmabahçeyi basacaklar, orada koltuğa oturup pro içecekler, bütün hevesleri oydu."
Eylemcilerin Türkiye'nin her tarafını yangın yerine çevirerek, demokratik ve meşru hükumeti gayrimeşru bir şekilde alaşağı etmeyi planladığını aktaran Soylu, "Onu yapamadıkları için 17-25'i yaptılar. FETÖ'nün Türkiye'de hükumete karşı ortaya koymuş olduğu gizli ilk hamlelerden bir tanesidir Gezi olayları. (Abdullah Gül'ü) buna ortak olmakla suçluyor değilim. Eğer buna ait koruyucu bir çerçeve ortaya koyarsa, ben tarihin düzeltilmesi için doğrusunu söylerim. Gezi, tamamıyla bugün Türkiye'yi son 7-8 yılda ve ondan önce geldiği süreci akamete uğratmak için planlanmış bir hadisedir. Mahkemenin o kararı nasıl verdiği belli. Sabahtan akşama kadar mahkemeleri kendi istedikleri kararları vermediği için suçlayanların yerine, bir kere de mahkemenin vermiş olduğu karara biz itiraz edelim, böyle bir hakkımız yok mu? Anayasamıza göre mahkemenin süreci içerisinde değerlendirme yapmak doğru değildir ama mahkeme bitmiş. Ben mahkemenin vermiş olduğu kararla ilgili bir değerlendirme yaparım. Yaktılar, yıktılar Türkiye'ye zaman, zemin kaybettirdiler. Biz bugün 15 bin dolar seviyesindeydik, bizim unuttuğumuzu zannediyorlar her şeyi." ifadelerini kullandı.
Bakan Soylu, Gezi'nin başlangıcının dahi aynı olduğunu, bir masumiyet eylemi olarak nitelendirmenin doğru olmadığına değindi.
DAVUTOĞLU'NUN BAĞ EVİNDEKİ KORUMA KARARI
Bakan Soylu, eski Başbakanlardan Ahmet Davutoğlu'nun Konya'da bulunan bağ evindeki korumalarının kaldırıldığı iddiasıyla ilgili "Sayın Davutoğlu, Türkiye Cumhuriyeti eski başbakanıdır, korunmakla mükellef bir kişidir. Sayın Davutoğlu'nun bugün 63 koruması var." bilgisini verdi.
Koruma işlerine muhalif olduğunu belirten Soylu, İçişleri Bakanlığında kendisi en çok yoran meselenin koruma konusu olduğunu dile getirdi.
Davutoğlu'nun 63 koruması olduğunu yineleyen Bakan Soylu, şöyle devam etti:
"Getirmek istedikleri nokta şurası, 'Ben siyasi olarak başka bir değerlendirme yaptığım için hükumet beni bundan sarfınazar ediyor' Ayıptır. Biz devlet yönetiyoruz, burası çadır devleti değil. Bir tane bağ evi var. Yılda bir sefer gidiyorsun 1-2 gün kalıyorsun veya kalmıyorsun. Etrafımız ateş çemberi, Ağrı sınırına kadar polis gönderiyoruz, özel harekat gönderiyoruz. Elazığ'a, Van'a polis gönderiyoruz. Türkiye'nin neresinde bir olay olursa personele ihtiyacımız var. Arkadaşlar demişler ki, 'Birkaç evinde koruma var, bağ evinde yıl da bir gün kalıyor, polis kalmasın, koruma kararı devam etsin. Kendilerinden 2-3 gün önce polis gelsin, kendileriyle polis dursun, ondan önce de devriyeyle bunu sağlayabilirler. 'Bütün korumamı kaldırdılar' düşüncesini anlamıyorum.' Bu siyasallaştırma sevdası, bu mağduriyet üzerinden siyasallaştırma anlayışını ben anlamıyorum. Hadi biz görmüyoruz, Allah biliyor ve görüyor."
KORUMA KARARINI MERKEZ KORUMA KURULU VERİYOR
Birine koruma tahsis edilmesi kararını kendisinin vermediğini ifade eden Soylu, "Bizim Merkez Koruma Kurulumuz var. Oturuyorlar, hep beraber 'bu kişinin korunmaya ihtiyacı var mıdır' diye bir değerlendirme ortaya koyuyorlar. Bir tehdit varsa bu korunur. Öngörülür bir tehdit olabilir istihbaratlardan. Onun için geçici olarak böyle bir korumayı tahsis edilebilir. Yani bunun bir mekanizması var." açıklamasını yaptı.
Bakan Soylu, çakar lamba kullanımının eleştirilmesi üzerine, "Çakar lamba konusunu bayağı seyrelttik. 21 bin araç çakar kullanıyordu, şu anda 1440 araç çakar kullanıyor." karşılığını verdi.
Gezi olayları ile 17/25 Aralık'ın Türkiye'nin devlet sistematiğinin vidalarını gevşettiğini aktaran Soylu, üst üste gelen seçimlerin de doğal olarak konsantrasyonu başka bir noktaya getirdiğine işaret etti.
Bazı konuları yavaş yavaş yerine oturttuklarını anlatan Soylu, "Dünyanın gelişmiş ülkelerinde bu meseleler nasıl oluyorsa, bizde de aynı şekilde oluyor ve olacak." değerlendirmesini yaptı.
Türkiye'de 1914'ten beri bekçilik uygulaması olduğunu, 1966 yılı itibarıyla da özel idare kapsamında valilikler bünyesinde yapılan bekçiliğin 1976 yılı itibarıyla yardımcı hizmetler sınıfına girdiğini, 2008'den itibaren de Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde yürütüldüğünü anlattı.
Soylu, "1996 yılından itibaren Türkiye'de hiç bekçi alınmadı. O tarihte 4-5 bin bekçisi vardı Türkiye'nin. Şu an, o tarihten bin 500 bekçi kaldı. Yıl 2016, Sayın Cumhurbaşkanımız bir talimat verdi. Mesele Doğu ve Güneydoğu'daki bekçi alımlarıyla başladı. Yaklaşık 2 bin-3 bin civarında." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bekçi alımlarının Türkiye'nin geneline yayılması talimatı vermesi üzerine alımlara başladıklarını vurgulayan Soylu, şöyle devam etti:
"Polislik ve bekçilik usta, çırak mesleğidir esas itibarıyla. Ama bu dönem bizim bir zafiyetimiz var. 15 Temmuz'da polislerin yönetici kadrosunda bizim çok tasfiye yapmak zorunda kaldığımız bir süreç oldu. 23-24 bin amir sınıfını, 6-7 bin amir sınıfına düşürdük. Yani en alt var, üst var. Ortada kimse yok. Bugün bunun zafiyetini de görüyoruz. Aynı zamanda yaklaşık 40 bin civarında da ihracımız var. Türkiye'nin meseleleri de büyüyor. Türkiye'nin bu kadar kaçak göçmeni yoktu. Polisi, jandarması uğraşıyor. Türkiye'nin riskli tehdidi söz konusu. Onun için bütün bunların tamamı için ihtiyaç doğdu. Biz bekçi alımını, ilk alımdan sonra Emniyet Genel Müdürlüğü Merkezine ve Polis Akademisine yaptık. Polisi nasıl yetiştiriyorsak, bekçiyi de aynı şekilde yetiştirmeliyiz diye bir karar verdik. İlk aldığımız 5-6 bin kişiden sonrasını Polis Akademisine alıyoruz. Bizim bekçilerimizin yüzde 60'ı özellikle lise mezunudur. Yüzde 20'si üniversite mezunu, yüzde 10 civarı yüksekokul mezunu ve lisans mezunu da vardır. Geçmişten gelen bin 500 kişiyi de işin içine katarak yüzde 97'si lise ve üstüdür. Polis Akademisinde 3 ay eğitim alıyorlar. İki ayda gittikleri illerde eğitim alıyorlar. Bir de biz hizmet içi eğitimlerini yapıyoruz."
Soylu, bekçilerin 1966'dan beri kimlik sorduğunu anlatarak, "Problem şu, 1996 yılına kadar bu tartışma hep devam etti. Bekçi yönetmelikle beraber kimlik sorar. Kendine ait bir kanunu var. O kanun çerçevesinde bir yönetmelik uygulanmış. Kimlik sorgulaması yapıyor bekçi. 1994'te de, 1967'de de yapıyordu." ifadesini kullandı.
"BEKÇİLER POLİSİN YARDIMCISIDIR"
Bekçilerin yetkilerinin genişlediği eleştirilerine ilişkin ise Soylu, şunları söyledi:
"(Bekçilerin yetkileri genişliyor.) Hayır böyle bir şey yok. Bekçiler polisin yardımcısıdır. Polise verilen 'önleme araması, denetim yapma, istihbarat toplama, adli arama, olay yeri inceleme yapma ve bilgi alma' gibi yetkiler bekçilerde yoktur. Bekçilerin halka yardım etme görevi var. Önleyici ve koruyucu görev ve yetkileri var. Olay olduğunu hissedecek ve makul bir sebebi olacak. Adli görev ve yetkileri var. Orada müdahale eder ve polisi getirir. Olaya polisi çağırır. Mecliste diyor ki muhalefet partileri, 'Aman dokunmasın, sormasın'. Bu bekçi, devlet buna maaş veriyor. Silahı var. Yetkileri var. Hırsızı gördüğünde, 'kusura bakma ben polisi çağırıyorum' diyecekse, bekçiye niye ihtiyaç var? Ben bunu dünyanın en saçma tartışması olarak görüyorum. Bekçilerden vatandaşlar rahatsızlık yaşamıyor, ideolojik gruplar rahatsızlık yaşıyor.
Türkiye'de günde 282 hırsızlık yapılıyordu. Ne zaman? 2017'de. Şu anda bu sayı 147'ye düştü ocak ayı sonu itibarıyla. Ben buna bakarım. Ben yakaladığı uyuşturucuya bakarım. Geceleri vatandaşımız biliyor. Bunu muhalefet partisi temsilcileri ve HDP'liler bilmiyor olabilirler. Ama biz uyuşturucu ile mücadelede sahaya ağır basınca, sokak satıcılarını toplayınca ilk önce parka kaçtılar. Sonra da evlere kaçmaya başladılar. Biz parklara geceleri neyle müdahale edeceğiz. Bekçilerimiz parklarda dolaşıyorlar, oradaki eksikleri görüyorlar. Kılcal damarlarına kadar mücadele ediyoruz. Vatandaşımız huzur içerisinde. Gece hırsızlıktan, uyuşturucudan çocuğunu koruyor. Böyle bir rakam dünyanın hiçbir yerinde yok. 282'den 147'ye düştü. Neredeyse yarı yarıya düştü. Biz bunu asayişimizle, uyguladığımız politikalarla, bekçilerimizle birlikte sağladık. İstiyorlar ki hırsızlık artsın."
En önemli konulardan birinin de asayişte aydınlatma, meseleyi çözme olduğuna dikkati çeken Süleyman Soylu, göreve geldiğinde meseleyi aydınlatma oranının yüzde 36 olduğunu, şu anda yüzde 50 seviyesine geldiğinin altını çizdi.
İçişleri Bakanı Soylu, "Mala karşı uygulanan 9 olayda yüzde 90 normal, tüm çözmeler şu anda yüzde 83-84'ler seviyesinde. Ankara'da bir dönem gece hırsızlık oluyordu. Sabah gündem oluyordu. Şu anda Ankara'da hırsızlık 3'e düştü. İstanbul'da 80'den 33'e düştü. Daha da düşüreceğiz. Her ilçede günde bir hırsızlık olmadığı anlamına geliyor. Bunu düşüreceğiz." dedi.
"Her kurumda olduğu gibi kendi kurumunda yanlış yapan olduğunu" belirten Soylu, şunları kaydetti:
"Türkiye'de bizim kurumumuz kadar yanlış yapana ceza veren ikinci bir kurum söz konusu değildir. Affımız söz konusu değildir. Yılda, yanlış işlere karışan 500 polisi, 200 jandarmamızı görevinden alıyoruz, kaymakamımız yanlış yapıyorsa alıyoruz. 657'ye sığınıp, burada bir şey var demiyoruz. Bizim mesleğimiz disiplin mesleğidir. Disiplin mesleğini ortaya koyamazsak, vatandaşımızın memnuniyetini, kaliteyi sağlayamayız."
İçişleri Bakanlığının belediyelere müdahale etme yetkisine yönelik soru üzerine Soylu, rutin teftişler, şikayete dayalı teftişler, özel teftişler yapabildiklerini, bir belediyeyi yukarıdan aşağıya her türlü süreciyle denetime alabileceklerini söyledi.
Bunu yapmak zorunda olduklarını vurgulayan Soylu, "Eğer biz denetim mekanizmasını doğru düzgün işletmezsek, vatandaşa ait bize itimat görevini yerine getirmemiş oluruz. Vatandaş bir haksızlıkla karşı karşıya kalıyor, nereye müracaat edecek? Binası yıkılıyor veya birisi geliyor binasının önüne ev yapıyor veya bir imar kirliliğini, suistimali, rüşveti, yolsuzluğu, görevi kötüye kullanmayı görüyor. Kime şikayet edecek? Devlet dediğiniz bu işe yarıyor zaten." diye konuştu.
Belde belediyeleri dahil ülkedeki tüm belediyeleri denetimden geçirmenin asli sorumlulukları olduğunu dile getiren Soylu, sivil toplum örgütleri ve derneklerin denetimlerinin de kendilerinde olduğunu hatırlattı.
"Benim, 'Gezi olayları, 17-25 Aralık, 6-7 Ekim olayları, birtakım devletin kendi vidalarını gevşetmeye matuftu.' dememin sebebi şu; biz dernek denetlemeyi başka işlerden bıraktık. Belediye denetlemeyi bıraktık, bırakmak zorunda kaldık. Çünkü yoğunlaştığımız işler FETÖ meselesiydi, terörle mücadele meselesiydi. Şimdi her şey yerli yerine oturuyor, kimse merak etmesin. Kimseye bu konuda vatandaşa haksızlık yaptırmayız. Mahalli idareler kontrolörlerimiz, mülkiye müfettişlerimiz, hatta polis müfettişlerimiz kendi alanında dernek denetçilerimiz şu anda adım adım sahadalar. Vatandaşımızın emniyetini suistimal edecek hiçbir şeye fırsat vermemek için çaba sarf ediyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
VAHİT BIÇAK'IN POLİS AKADEMİSİ İLE İLİŞİĞİ KESİLİYOR
Akademisyen Ceren Damar Şenel'in katledilmesine ilişkin davada sanık avukatının tepki çeken ifadeler kullandığı hatırlatılarak, "Sanık avukatı Vahit Bıçak, Polis Akademisinde dersler veriyor. Bu görevine son verilmesi gibi bir durum söz konusu mu?" sorusu yöneltilen Soylu, şunları kaydetti:
"Polis Akademisindeki öğretim üyesi Prof. Dr. Vahit Bıçak, Ceren Damar'ın davasında sanığın avukatı. Bu konuda arkadaşlarımızla yaptığımız değerlendirme çerçevesinde olayın kendine ait bir safahatı var, çok doğal olarak. O safahat çerçevesinde Polis Akademisiyle ilişkisinin kesilmesi hususundaki onay benim önümde. Yani bugün itibarıyla bu ilişki kesiliyor. Bir süreci vardı, o süreci bekledik. Kendine ait prosedürü var. Onay bizim önümüzde ve kesilecek."
"KADIN CİNAYETLERİ KONUSUNDA ÇOK DÜŞÜK BİR SEVİYEDEYİZ, BİZİM İÇİN 1 BİLE BÜYÜK BİR RAKAMDIR"
Yılbaşında kadın cinayetlerini azaltmaya yönelik bir genelge çıkarıldığı hatırlatılarak, "Bu genelge, kadın cinayetlerinin önlenmesi ve kadına yönelik şiddetin azaltılmasında ne kadar etkili oldu?" sorusunun yöneltilmesi üzerine Soylu, kadın cinayetleri ve aile içi şiddet konusunda Hükümetin yoğun bir çalışma ortaya koyduğunu, bu konuda çıkardıkları kanunun dünya ölçeğinde olduğunu söyledi.
Süleyman Soylu, bu kanunun, aile içi şiddeti ve kadın cinayetini önleyemeyecek hiçbir açığının olmadığını vurgulayarak dünyada dönem dönem kadın cinayetlerinin yükseldiğine dikkati çekti.
Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi'nin 2018 raporuna göre, "kadın cinayetlerinin küresel ortalamasının milyonda 13 olduğunu" aktaran Soylu, bu ortalamanın Avrupa'da 7, Türkiye'de ise 3,8 olduğunu kaydetti.
"Kadın cinayetleri konusunda biz çok düşük bir seviyedeyiz. Bizim için 1 bile büyük bir rakamdır. Bizim dinimiz, milliyetimiz, medeniyetimiz, geleneğimiz, göreneğimiz nasıl uyuşturucu meselesine karşıysa, aynı karakter burada da var." diyen Bakan Soylu, şöyle konuştu:
"Bunu çok daha alt noktalara indirebilmek için geçen senenin sonlarında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının liderliğinde Adalet Bakanlığı, biz, Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, birtakım kurumlar, Diyanet bir araya geldik ve bir eylem planı oluşturduk ve 2020-2021 Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Koordinasyon Planı'nı yürürlüğe soktuk. 75 madde içinde bizim üzerimize düşen maddeler var."
"200 BİN POLİSİMİZİN EĞİTİMİNİ TAMAMLAYACAĞIZ"
İçişleri Bakanlığının üzerine düşen maddeleri yapmaya başladığını belirten Soylu, mesele bir noktaya gelebilsin diye üzerlerinde olmayan birtakım sorumluluklar ve yükümlülükleri de aldıklarını kaydetti.
Bakan Soylu, kadına yönelik şiddette azalmanın olduğunu ifade ederek şöyle konuştu:
"(Kadın cinayetleri) Bu yıl hayatını kaybedenlerin sayısında yüzde 28'lik azalma var. 200 bin polisimizin eğitimini bu yıl tamamlayacağız. Polis merkezi amirliklerimizde 50 bini aşkın polisimiz var, bunların 40 bininin eğitimini tamamladık, 10 bininin eğitimi de 1 ay içerisinde tamamlanıp bitecek. Yine polis merkezi amirliklerimizde 3 bin kadın polisimiz eğitimde ve Güven Masası oluşturduk. Bu Güven Masası'na bunlar gelecekler. Aynı zamanda kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti takip bürolarımız var bütün ilçelerimizde ve bunlar bütün bu olayları takip ediyorlar."
Bakan Soylu, rehberlikten psikolojik danışmanlığa, avukat sağlamaya kadar bütün destekleri ve hizmetleri kendi sorumluluklarına aldıklarını, kadına yönelik şiddetin daha da düşeceğini söyledi.
"KADES İLE 5 DAKİKADA POLİS KAPINIZDA"
Kadın Destek Uygulaması'nı (KADES) şu ana kadar internetten 422 bin 916 kişinin indirdiğini belirten Soylu, "Uygulamayı indiriyorsunuz, butona basıyorsunuz sadece, lokasyonu belirliyor, 5 dakika sonra polis yanınızda." dedi.
Soylu, kadına yönelik şiddet konusunda, "Hakimlerimizden şunu rica ediyoruz, elektronik kelepçeyi vermekten sakınmasınlar. Bizim için bu işin başka çıkarı yok. Elektronik kelepçeyi verecekler ve biz takip edeceğiz. Elektronik kelepçe ile sizin aileye, kadına yaklaşmanızı takip ediyoruz." ifadesini kullandı.