15.04.2019 - 17:11 | Son Güncellenme:
AA
Akar, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türkiye-ABD İş Konseyi (TAİK) ile Amerikan Türk Konseyi (ATC) tarafından bu yıl 37’ncisi düzenlenen TAİK-ATC Ortak Yıllık Konferansı'nın açılış oturumunda konuştu.
Bakan Akar, ABD ile yaşanan S-400 krizine ilişkin, "Tehditler, ultimatomlar ve süre vermeler yapıcı değil, ayrıca müttefiklik ruhuna da aykırı." ifadesini kullandı.
Suriye'deki muhtemel güvenli bölgeye ilişkin ise ABD'nin Türkiye'nin güvenlik endişelerine cevap vermesi gerektiğini belirten Akar, iki ülke yetkililerinin bunun üzerine çalıştıklarını söyledi.
ABD ile Türkiye arasında ortak değer ve menfaatlere dayalı, güçlü, kapsamlı ve stratejik bir ortaklık söz konusu olduğuna dikkati çeken Akar, "İlişkilerimizdeki iniş-çıkışlara ve bazen de keskin fikir ayrılıklarına rağmen geçmişte birçok zorluğun üstesinden geldiğimizi unutmayalım." diye konuştu.
Akar, ABD ile Türkiye'nin başta Kore ve Afganistan olmak üzere birçok bölgede iş birliği yaptığına işaret ederek özellikle de Suriye'deki gelişmelerde ikili iş birliği ve koordinasyonun daha da artırılması gerektiğini söyledi.
ABD Başkanı Donald Trump ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında düzenli bir diyalog olduğunu ve iki liderin de savunma ve güvenlik konularında karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesi konusunda mutabık olduğunu hatırlatan Akar, "Türkiye'nin, şu anda iyi niyetle ve karşılıklı anlayışla ikili ilişkilerde söz konusu olan sorunların üstesinde gelmek için elinden geleni yaptığı konusunda, buradan açık bir şekilde sizi temin edebilirim." ifadesini kullandı.
Algıların bazı gerçekleri gölgelediğine dikkat çeken Akar, ATC konferansı gibi toplantıların ABD ile Türk yetkililerinin bir araya gelip, doğrudan birçok konuyu ele almalarına fırsat verdiğini söyledi.
Akar, "Coğrafya, bir ulusun kaderidir derler. Biz ise Türkiye, bölgesinin kaderidir diyoruz. ABD'nin bunu anlamasını ve küresel sorunlarla ilgilenirken, Türkiye'yi bölgesel ana ortağı olarak öncelemesi gerekir." dedi.
Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin durumunu anlamak için Türkiye'yi çevreleyen sınamalara iyi bakılması gerektiğini belirten Akar, "Bölgemizdeki başarısız devletlerden kaynaklı güç boşluğu, ulusal güvenliğimizin birçok terör örgütü tarafından tehdit edilmesine yol açtı." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin bölgedeki politikasının, terör örgütlerine karşı mücadele, sivillere insani yardım ve mültecilerin evlerine dönmesini sağlamak üzerine kurulu olduğunu anlatan Akar, "Türkiye aynı anda PKK, ki bu YPG ile aynı, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ), DEAŞ ve El Kaide'nin türevleri gibi birçok terör örgütü ile mücadele etmektedir. Bunlar ülkemiz, bölgemiz ve dünya için tehdittir." dedi.
TSK'nin 2016'da Fırat Kalkanı Harekatı ve 2018'de Zeytin Dalı Harekatı'nı icra ettiğini hatırlatan Akar, bu kapsamda 3 bini en radikallerinden olmak üzere 8 bin DEAŞ mensubunun etkisiz hale getirildiğini belirtti.
Akar, Türkiye'nin DEAŞ ile mücadelesini Suriye ile sınırlı tutmadığını belirterek Irak'ta da 700 DEAŞ teröristinin TSK tarafından etkisiz hale getirildiğine dikkati çekti.
"PKK ile Kürtleri eş tutmak yanıltıcı ve yanlıştır"
Irak ve Suriye'deki PKK unsurlarının, Türkiye'nin ulusal güvenliği için tehdit oluşturduğunu belirten Akar, "PKK eşittir YPG. Ne isim kullanırlarsa kullansınlar bunlar aynı. Bunu gösteren birçok kanıt var. CIA dahil önemli ABD kurumlarının bunu bu şekilde tanıdığını hatırlatmak istiyorum." dedi.
ABD'nin Türkiye'nin terörün her türlüsüne karşı mücadelesine destek vermesinin iki ülke arasındaki ilişkilerin ana unsuru olması gerektiğine işaret eden Akar, "Maalesef ki ABD, Suriye'de kalan DEAŞ kalıntılarına göre oldukça orantısız bir şekilde, YPG'ye büyük miktarda silah, mühimmat ve ağır askeri ekipman sağlıyor. Hiçbir kısa süreli taktiksel değerlendirme bu politikayı haklı çıkaramaz." ifadesini kullandı.
DEAŞ ile mücadele adı altında bir terör örgütü ile iş birliği yapmanın yanlış ve kabul edilemez olduğuna vurgu yapan Akar, şunları kaydetti:
"Şunun da altını çizmek istiyorum. YPG/PKK ile Kürtleri eş tutmak oldukça yanıltıcı ve yanlıştır. Tıpkı DEAŞ'ın Müslümanları temsil etmediği gibi bir terör örgütü de Kürt kardeşlerimizi temsil edemez. Biz etnik, dini ve ideolojik motivasyonları ne olursa olsun tüm terör örgütlerine karşı mücadele etme konusunda kararlıyız."