21.02.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar: DERYA SAZAK: Erkan Mumcunun bakanlık görevinden ve AKPden istifa ederken, muhalefet seçeneği oluşturma niyetini açıklaması, merkez sağda boşluk söylemini gündeme taşıdı. CHP kurultayı ardından solda da benzer arayışlar gözleniyor. Türkiyede muhalefetsizlik iddiası nereden kaynaklanıyor? MEHMET AĞAR: 3 Kasım seçimlerinden bu yana geçen 2.5 yılda bize büyük haksızlık yapıldı. Merkez sağın AKP tarafından doldurulacağı gibi yanlış bir inanca saplanıldı. Muhalefetin sesi topluma tam olarak yansıtılamadığı için Türkiyede siyaset sadece AKP iktidarına endekslendi ve her şeyin pembe gözüktüğü sanal bir dünya yaratıldı. AKPde kırılmalar başlayınca merkez sağın öyle kolay doldurulacak bir alan olmadığı görülüyor. AKP aslında bir koalisyon. Ama çatırdıyor. Kendisini misafir gibi hissedenler ayrılmaya başladılar. AKP evinden yeni kopmalar olacağını beklemek lazım. DYP, merkez sağ geleneğin temsilcisi. Türk siyasetinin DP ile başlayan ana akımlarından birisi. Merkez sağın özelliği Cumhuriyeti özümseyerek, milleti devlet hayatına yöneltmiş olması. Modernleşmeyi din ve vicdan hürriyeti ile birlikte götürmeyi başarmış. Demokrasi dışı müdahalelerle önü kesilmiş olsa da altmış seneden beri bu çizgi devam ediyor. Mumcu, liberal sağ kanadı temsil ediyordu, AKPnin kurucuları daha muhafazakâr. DYP nerede duruyor? 28 şubat sürecinden sonra ortaya çıkan dönemi iyi okuyamadı merkez sağ. Geniş muhafazakâr kitle AKPye kaydı. Bugünkü AKP ise Milli Görüş çizgisinde. 1970lerde Milli Görüş, merkez sağı zafiyet içerisine sokmak üzere ortaya çıkmıştı. AKP iktidarına baktığımızda Milli Görüşün kodlarını taşıyan yapının bütün ihtişamıyla durduğunu görüyoruz. AKP merkez sağ değil.Merkez sağın temel vasıfları arasında etnik temele dayanmayan ve bölgede gücünü artıran bir Türkiyeyi arzulayan milliyetçilik var. İdeolojik olmayan Müslümanlık var. Onurlu bir AB üyeliğine de sıcak bakan ve sürekli modernleşmeyi arzu eden bir milliyetçilik. Son seçimde bu değerlerden uzak bir yönetim anlayışı nedeniyle ilk defa millet eliyle parlamento dışında kaldık. DYP son seçimde niçin barajın altında kaldı? Zaten o ekonomik kriz, toplumsal travma, 28 Şubat süreci, bölünmeler, parçalanmalar AKPyi iktidara taşıdı. Siyasetin yolsuzluklardan mutlaka temizlenmesi gerekiyordu. AKP döneminde de benzer olayların devam ettiğini ibretle izliyoruz. Türkiye gerçek anlamda bir hukuk devleti olamamıştır. Geçen 2.5 yıllık zaman zarfında bir takım reformların, sadece dış reçetelerle hayata geçirilmesi yetersiz bir gelişmedir. Başarısız Anayol denemeleri de bu aşınmada rol oynamadı mı? İlk defa bir eski başbakan Yüce Divanda yargılanıyor. 2001 Şubat krizinin etkilerini unutmuyorsunuz... Görüntü öyle oldu... Şimdi yapılacak başka işler de var. Demokratikleşmenin devamı, siyasi partiler ve seçim yasalarının değişmesi. Dokunulmazlıkların sınırlandırılması... Bunların ABnin ikazına gerek olmaksızın parlamento tarafından sağlanması gerekiyor. AKP, iktidar olmanın bütün meseleleri çözeceğine inandı. AB rüzgârını da arkasına alarak reformist hareketlere girişti ama toplumun beklentilerine cevap veremiyor. Hâlâ kimlik arayışında. Muhafazakâr demokrat lafı yerine oturmadı. AB sürecindeki yasal değişiklikler, dışardan dayatmayla mı yapıldı diyorsunuz? Türkiyede geçen 10 - 15 yıla baktığımız zaman hep tepeden inme liderler imal edildi. Medya ve kongreler yoluyla tayin edilen genel başkanlar siyasette başarılı olamadılar. Toplum mühendisliğiyle bu işler olmuyor. Mumcu olayına dönersek, yeni bir siyasi hareket ve liderlik doğacak mı? DYP ve ANAPı da içine alacak merkez sağ seçenekten söz ediliyor. Bitti artık, 2002 seçimlerinden sonra asla böyle bir şey olmayacak. Alternatif yine milletin hassasiyetine, temel değerlerine dayalı gelenekten çıkacak. Merkez sağda boşluk olmadığını herkes görecek. Siyasette yeni partileri ve lideri olağanüstü dönemler çıkarıyor. 28 Şubat postmodern darbesine tepki Erdoğanı çıkardı. Bundan sonraki süreçte taban etkili olacak. Lider imal etme devri bitti, öyle mi? Bunun ekonomik anlamda IMF yoluyla devam ettiği de görülüyor. AKP iktidara gelişinde dış faktörleri, ABD desteğini çok iyi kullandı. AKP, meşruiyet kaygısı içinde iktidarın ilk aylarında aşırı derecede dış desteğe yöneldi. AB projesini sahiplendi. Ancak 17 Aralık sonrasında AB sürecinde de zafiyet, zayıflama görülmekte. İktidar çok ciddi şekilde hız kesti. Irakta da alan sıkıştı. ABD ilişkilerinde sıkıntı var. Türkiye inisiyatif kullanamaz halde. Türk vatandaşlarına karşı, askerimize, polisimize karşı yapılan öldürme eylemleri milletin vicdanını yaraladı. Bunlar AKP hükümetinin dış politikadaki tavırsızlığının sonucudur. Türkiye Ortadoğuda ABDnin ılımlı İslam siyasetiyle örtüşen iktidar yapısına sahip görünürken özellikle Iraktaki gelişmelere bağlı olarak Washingtonla AKP hükümeti arasında bir gerilim başladığı gözleniyor. Ne değişti? Elbette askerle siyaset yapılmaz ama askerle devlet idare edilir. Türkiyenin de en önemli gücü Silahlı Kuvvetler. Hükümet görevini henüz üzerine almamışken Tayyip Bey ABDye gitti. Amerikada neler görüşüldüğü konusunda devlet kayıtlarında bir şey olup olmadığı hâlâ bilinmez halde. Türkiyenin Iraka ABD müdahalesi kesinleşmeden inisiyatif kullanacağı askeri anlamda bir alan vardı, değerlendirilmedi. 1 Mart öncesinde MGK de sessiz kaldı. Zaten oradaydık. Bizim bölgede ciddi ağırlığımız vardı. Bunları kullanmadık. Gelişmelerin dışında kaldık. Hükümet 1 Mart tezkeresini madem getirdi, arkasında duracaktı. Dışişleri Bakanı Riceın Ankara ziyareti öncesinde Savunma Bakanı Rumsfeldin Irak direnişi nedeniyle Türkiyeyi suçlayan görüşleri sineye çekildi. Ne yapılmalıydı? Kuzey Iraka mı girecektik? Türkiye, ABDye karşı açık olamadı Sadece Türkiyede değil, Amerikan karşıtlığı bütün dünyada yayılıyor. ABD, bir egemen güç dünyada. Önemli olan bu gücün adaletle kullanılması. Bundan dolayı bir tepki olduğu ortadadır. ABD ile kriz niye tırmanıyor? Irak işgali öncesinde olduğu gibi ABDnin Suriye ve İrana ilişkin yeni planları ve Türkiyeden talepleri mı var? Washingtonun yakındığı ABD karşıtlığına ne diyorsunuz? Türkiye bu coğrafyada bin yıldır var. Sel gider kum kalır. Türkiye bu coğrafyanın kalıcı unsurudur. Bölgede Kürt, Türkmen, Arap, Asuriler var. Yabancı güçlerin egemenliği kalıcı olmayacak. Türkiyeye rağmen bölgedeki siyasi yapılanmaların uzun ömürlü olmasında zorluklar var. ABD ilişkilerinde Türkiye ne istediğini açık ve net ortaya koyabilmeliydi. Bunu yapamadı. İç politikada esen rüzgârlara göre tavır değişiklikleri içindeymiş gibi gözükmektedir. Türkiye tabii ki mazlumun yanında olacaktır. Irakta ve bölgede kalıcı bir istikrarın teminini isteyecektir. Ancak, ABD Dışişleri Bakanı Riceın beyanında olduğu gibi, AB ve IMF destekli programlarda sizi destekliyoruz sözleri aynı zamanda bir havuç, sopa politikasının Türkiye üzerinde devam ettiği görülüyor. Türkiyenin bölgesel çıkarları ABDnin planlarıyla çatışmaya mı başladı? Örneğin İrandaki nükleer silahlanma sorunu, Suriyenin teröre verdiği destek Ankarayı Washingtondan daha az ilgilendiriyor. Güvenlik sorununun temeli de ekonomiktir Bizim milliyetçilik anlayışımız Türkiyede iç düşman yaratmaya dönük olamaz. Güvenlik meselesinin temelini de ekonomik olarak görüyorum. Ekonomiyi çözemezseniz, hukuk devleti kuralları içinde adalet ve güvenliği temin etmekte zorlanırsınız. Dış politikaya gelince. Bizim meselemiz Türkiyenin onurunu zedeleyen dış tepkilere, dayatmalara karşı haysiyetli duruşun sahibi olmaktır. PKK mücadelesinde söylediğimiz şey şuydu: Kürtlerin vatanı, devleti vardır. Türkiye Cumhuriyetidir. Teröre karşı mücadeleyi öyle kazandık. Demokratik açılımları destekliyoruz. Oradaki ölçümüz de Türkiyenin birliği bütünlüğüdür. Türkiye muhalefetini arıyor. AKP iktidarda merkezi temsil etme iddiasında. DYP ve MHPnin daha çok güvenlik ve milliyetçi şüphecilik diye tanımlanan ABye mesafeli, Kıbrıs ve Kuzey Iraktaki gelişmelerden kaygı duyan politikalarıyla AKPnin sağına kayması gelecekte nasıl bir iktidar seçeneği doğurur? Kırmızı çizginiz pembeleşemez Buradaki esas mesele, Türkiyenin belirleyici olmasıdır. Seyirci değil. Türkiye bir imparatorluk varisidir. Bölgesindeki her meselede son noktayı koyacak güçte ve ağırlıkta olmalıdır. AKP hükümeti bunu kaçırmıştır. Kuzey Irakla ilgili inisiyatif kaybedilmiştir. Eğer hükümetseniz ve bir kırmızı çizginiz varsa bu pembeleşmez.Coğrafi anlamda geri kalmış bölgelerimizdeki insanlarımızı modern dünyaya taşımak istiyoruz. Onları Ortadoğunun karanlık labirentlerine bırakacak halimiz yok. Tüm vatandaşlarımızı ABye taşıma arzusunun altında yatan neden de budur zaten. Iraktaki gelişmeleri Kürtlerin bir federasyon ya da bağımsız devlet oluşturmasını gündeme getirirse Türkiyenin nasıl bir politika izlemesini önerirsiniz. Müdahaleci mi, yoksa barışçı mı? Üniversiteye türbanla girilsin Uzlaşma ve hoşgörü içerisinde çözülmeli. Başörtüsü bir mazlumiyet konusu haline gelmiş ve birtakım siyasi kurumlar tarafından da istismar edilmiştir. Doğru Yolun demokrat kökeni itibariyle meseleye bakışı eşitlik demokrasi ve özgürlükler bağlamındadır. Burada öğrenim özgürlüğüyle ilgili bir sıkıntı var ise ki, var olduğu görülmektedir. Eğitim çerçevesinde bir serbestiyet getirilebilir. Türban sorununa nasıl bakıyorsunuz? Evet ama mezuniyet sonrası kamu hizmetleri meselesi farklı. Hizmet alan, veren ölçütü vardır. Üniversiteye türbanla girilebilmeli... Cumhurbaşkanlığı seçiminden evvel bir genel seçim yaşayacağını düşünüyorum. Cumhurbaşkanı seçimi de Meclisin son dönemine denk geliyor. 2006da bir erken seçim olasılığı görüyor musunuz? Anadolu kavruluyor Türkiyenin yeni bir modası da masa başı anketler! DİE anketinden mutlu bir Türkiye çıktı. Hayır efendim, Anadoluyu karış karış geziyoruz, eskiden her evde bir işsiz varsa bugün ikiye, üçe çıkmış. Çocuklarının istikbal endişesiyle dolu insanlar. Büyük bir ekonomik çöküş görülüyor. KOBİlerde sıkıntı var. Esnaf malını satamıyor, piyasalar durgun. Böyle bir Türkiyede insanlar mutlu demek mümkün mü? Toplum mutlu mu? Algılatma öyle. Vatandaş, İyi miyiz acaba diye soruyor ama değil. Bunu görüyoruz. Türkiye bu şekilde üç dört sefer duvara çarptı. Ekonomik krizden her defasında daha da fakirleşmiş çıktı insanlar. Bu gidiş de yine oraya doğru. 15 milyar dolar cari açık, 167 milyar dolar iç borç. Yatırım diye bir şey yok. Hayali temeller atılmakta. Tüten bir baca var mı, fabrika açılıyor mu, hastane temeli, büyük mağazalar falan, bu şekilde istihdam yaratılmaz.İnsanlar işsizlik sonucu suç şebekelerinin ağına düşmüş durumdalar. Hükümet bunlarla meşgul gözükmüyor.Anadolu kasabaları emin olun kavruluyor. Bir çalışma yaptırıyoruz, kredi kartları meselesi büyük sosyal patlama yaratacak. Bunları söylerken memnuniyet duyuyor değiliz. Hükümeti ikaz ediyoruz. Her şey olduğundan daha iyi gözüküyor. Lale Devrinde yaşar gibiyiz.