12.09.2008 - 15:11 | Son Güncellenme:
CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen,
"Biz, Başbakan’ın açıklamalarını son derece talihsiz olarak görüyoruz. Basın
özgürlüğüne vurulan bir darbe olarak görüyoruz. Son derece yanlıştır. Deniz
Feneri davası vesilesiyle izlediği tutumu da kınıyoruz" dedi.
Öymen, CHP İstanbul İl Başkanlığı’nda düzenlediği basın toplantısında,
Türkiye’nin uluslararası ilişkileri ve komşularıyla temaslarını değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Ermenistan’a yaptığı ziyareti eleştiren
Öymen, "CHP olarak bizim, Ermenistan ile ve Ermeni halkıyla yakın ilişki kurmaya
hiçbir itirazımız yok" diye konuştu.
Türkiye ile Ermenistan ilişkilerini bugüne kadar, 1915 olaylarına ilişkin
Ermeni iddiaları ile Türkiye’den toprak talebi ve Azeri topraklarını işgalin
belirlediğini ifade eden Öymen, bugüne kadar Türkiye’nin pek çok kez ilişkiler
konusunda çaba gösterdiğini ancak olumlu bir sonuç alınamadığını dile getirdi.
"Cumhurbaşkanı Gül’ün herhangi bir olumlu sonuç alınmadan Ermenistan’a
gitmesi bizce yanlış olmuştur" görüşünü ifade eden Öymen, Türkiye’nin birçok kez
Ermenistan’a jestler yaptığını, ziyaretten bir daha görüşme vaadi dışında bir
olumlu sonuç alınmadığını kaydetti.
Öymen, bir soru üzerine de Cumhurbaşkanı Gül’ün Ermenistan ziyaretini
Türkiye’nin uzun yıllardır izlediği Ermenistan politikasından sapma olarak
değerlendirdi.
Ermenistan’da yaşayan ve Türk diplomatlarını katleden bazı Ermeni
teröristlerden bir tanesinin bile yargıya verilmediği görüşünü savunan Öymen,
"Biz haklı olarak Türkiye’de Ermeni asıllı bir vatandaşımızı öldürenlerin
yargılanmasını kamuoyu olarak, muhalefet olarak, basın olarak büyük bir
titizlikle izliyoruz. Peki Ermenistan’da benzeri bir durum oluyor mu?" dedi.
Belgrad Büyükelçisi Galip Balkar’ı öldüren ve sonra yakalanın bir
teröristin çeşitli baskılarla 2 yılda salıverildiğini ve şu anda Ermenistan’da
yaşadığını anlatan Öymen, bu kişi hakkında da bir dava açılmamasını eleştirdi.
Onur Öymen, Türkiye’nin, Kafkaslarda bir iş birliği platformu kurulması
yönündeki projesinin de havada kaldığını savundu.
Türkiye’nin, 1936’dan beri Montrö Sözleşmesi’ni büyük bir titizlikle
uyguladığını belirten Öymen, sözleşmenin "b" fıkrasının "İnsani amaçlı geçecek
gemiler için bekleme süresi yoktur. Toplam tonajı 8 bin tonu geçmeyecek"
dediğini hatırlattı. Öymen, geçen gemilerden birinin 9 bin 500 ton olduğunu,
dolayısıyla iznin insani amaçla alınmadığını, bunun da açıklanması gerektiğini
söyledi.
KIBRIS’TAKİ GÖRÜŞMELER
Öymen, Kıbrıs’ta yeni bir müzakere süreci başladığını da ifade ederek,
"Türkiye, bu süreçte seyirci durumda değildir. Türkiye, bir garantör ülkedir. Bu
müzakere sürecinin ne şekilde gelişeceği Türkiye’yi çok yakından ilgilendiriyor"
dedi.
Konunun Meclis’e gelmesi gerektiğini belirten Öymen, Kıbrıs Rumlarının
Türkiye’nin aksine "Annan Planı ölmüştür" dediğini ifade etti.
Rumların, Annan Planı’ndan daha fazla kendilerine avantajı sağlayacak bir
modeli aradığını da dile getiren Öymen, bu durumda masaya oturulmuş olmasını da
eleştirdi.
Öymen, "(Tek devlet, tek vatandaşlık, tek egemenlik) deniliyor. Kabul
ediyor musunuz? O zaman Kıbrıslı Türkler ikinci sınıf bir azınlık olmayacak mı
Kıbrıs’ta? Onun için bu meseleyi bir milli dava olarak götürmeye devam edelim.
İktidar ve muhalefet otursun bir masaya görüşsünler ve neticede tablo ortaya
çıksın. Aksi takdirde Kıbrıs konusundaki gelişmeler milletimizi hüsrana
uğratabilir" diye konuştu.
ULUSAL PROGRAM
Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan’ın Ulusal Program konusunda
yaptığı ziyaretleri de anımsatan Öymen, Babacan’ı, CHP’nin kabul etmediği
yönündeki haberlerin de doğruyu yansıtmadığını söyledi.
Öymen, Babacan’a randevu verdiklerini, Genel Başkan Deniz Baykal’ın
programı uygun olmadığı için temsilen kendisinin görüşmeye katılacağının ifade
edildiğini anlatarak, kendilerine ise randevu verilmesine rağmen Babacan’ın bu
görüşmeye gelmeyeceğinin bildirilmediğini ve bir bürokratın gönderildiğini dile
getirdi.
Ulusal Program’da pek çok siyasi boyutun var olduğuna dikkat çeken Öymen,
"Hükümet, Dışişleri Bakanı düzeyinde bize bilgi vermeyi kabul etmedi. İşin esası
budur" dedi.
Öymen, konuya ilişkin bir soru üzerine de "Sayın Babacan Dışişleri
Bakanlığı koltuğunda bulunuyor. Dışişleri Bakanlığı koltuğunda oturan insanların
söylemlerinde kibar olması lazım. Nazik olması lazım. İnsanları incitmemeye
dikkat etmesi lazım. Ne diyor açıklamasında; ’Herhalde Sayın Baykal tatildeydi de
onun için bana randevu vermedi’ diyor. Son derece üzüntü verici. Ayıptır bunu
söylemek" diye konuştu.
Baykal’ın anjiyo olduktan sonra bile tatil yapmadan orman yangınlarını
incelediğini hatırlatan Öymen, "Bizim genel başkanımızın bazı zengin insanların
yatlarında, lüks otellerinde tatil yapma alışkanlığı yoktur" dedi.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ
Onur Öymen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın basına yönelik
açıklamalarını son derece talihsiz olarak gördüklerini ifade ederek, şunları
söyledi:
"Basın özgürlüğüne vurulan bir darbe olarak görüyoruz. Son derece
yanlıştır. Deniz Feneri davası vesilesiyle izlediği tutumu da kınıyoruz. Yapması
gereken şey şudur; ’savcıları göreve çağırıyoruz. Yurt dışındaki bu davanın
Türkiye’deki uzantıları varsa ki derhal bunların soruşturulmasını istiyoruz.’
Bunları söyleyeceksiniz. Ondan sonra sonucu yargıya bırakacaksınız."
Deniz Feneri davasına ilişkin bir soru üzerine de Öymen, basında,
Türkiye’de bir araştırma yapıldığının söylendiğini ve bunu takip edeceklerini
belirterek, "Yurt dışındaki bu dernekle yurt içindeki dernekler ve medya
kuruluşları arasında yakın bir ilişki olduğuna dair bilgiler yer alıyor. Bunun
demek ki bir Avrupa ayağı var, bir Türkiye ayağı var. Avrupa ayağı araştırılıyor,
yargıya götürülüyor, insanlar tutuklanıyor, belki yakında karara bağlanacak.
Türkiye’de ise yaprak kımıldamıyor. Böyle bir şey olabilir mi?" diye konuştu.