SiyasetBaşbakan Davutoğlu soruları cevapladı

Başbakan Davutoğlu soruları cevapladı

20.11.2014 - 00:17 | Son Güncellenme:

Başbakan Ahmet Davutoğlu, canlı yayında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Başbakan Davutoğlu soruları cevapladı

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Türkiye'de her şeyin normal seyrettiğini göstermek lazım. Normal seçimler normal vaktinde olur, haziranda. Bunun için toplumda bir seçim atmosferi beklentisi de oluşturmak doğru değil" dedi. Davutoğlu, TRT ortak yayınında soruları yanıtladı.
Çözüm sürecinde, kamuoyunun takvimi merak ettiğinin sorulması üzerine Davutoğlu, "Mesela 1 Ekim'de zihnimizde net bir takvim vardı. Şimdi artık bu şekilde sarsılmalar, savrulmaları gördükten sonra net bir takvim değil, sıralama konuşabiliriz. Yani kim ne yaparsa yaptığı şeyin mukavelesiyle yani olumsuz anlam mukavele değil, eğer bu yol birlikte yürünecekse atılacak adımlar..." diye konuştu.

Adımları atarken kimseye sormadıklarını dile getiren Davutoğlu, "2006'da TRT Şeş'i, Kürtçe yayını başlatırken biriyle müzakere ederek mi başlattık" ifadesini kullandı.

Davutoğlu, "koşullar ideal olsa nasıl bir akış olacak" sorusu üzerine, 2015 seçiminin gerçek bir demokrasi şöleni halinde olmasını arzu ettiğini dile getirerek, hiçkimsenin dışlanmadığı, ötekileştirilmediği, kimsenin sandığa giderken Güneydoğu'da daha önce olduğu gibi "acaba bu sandık dolayısıyla baskı altında kalır mıyım" demeden görüşlerini açık yüreklilikle oya yansıtabildiği bir ortamda gidilmesini istediğini aktardı.

Davutoğlu, çözüm sürecinin nihai adımlarının o zamana kadar atılmasının hedefleri olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:

"En kısa zamanda, yarın bile geçtir. Bu gece deseler ki 'bu gece şu adımlarla daha önce verdiğimiz sözlerin gereği Türkiye'yi terk edeceğiz ya da silahları terk edeceğiz' dendiğinde yarın sabah onun gereği olan çalışmalar yapılır. Yani silahların terki anlamında nasıl bir prosedür olacaksa. Yani burada suça hiç iştirak etmemiş olanların topluma entegrasyonundan hukuki süreçlerin işletilmesine kadar daha birçok şey... Önemli olan bu bir anda değil, yani rehabilitasyon süreci vardır, sosyal bir anlamda bu süreç içinde atılacak birçok adım var, bizim de tanımladığımız.

Topluma yeniden kazandırılması adımları vardır vesaire. Bunların hepsini devreye sokarız. Barış ise sonucu, çözüm ise bir dakika bile çok uzun bir süredir. Eğer gerçekleşse 'hemen, şu anda' deriz. Ama 'ben zaman kazanayım, bu arada güç biriktireyim, Suriye'de de şu olur, oradan da şunu alırım. Irak'tan da şöyle olur. Onun için biraz hükümeti oyalayayım, biraz kendi halkıma baskı uygulayım' demeye başladığınızda, 'o kadar bu iş kolay değil' cevabını görürsünüz."

"Çözüm süreci bu anlamda sadece Kürtlere dönük bir açılım değil"

Başbakan Davutoğlu, Hacıbektaş'ta yaptığı konuşma hatırlatılarak, "Yeniden Alevi açılımı ve Alevilerle ilgili gündem var. Dersim tartışılıyor. Bunları niye konuşuyoruz bu dönemde" sorusu üzerine, konuşmasının siyasi hesap ya da propaganda yapma amacı taşımadığını, yüreğinden geldiği gibi hitap ettiğini vurguladı.

"Bu makamda bulunmuyor olsaydım da bu ülkenin geleceğiyle ilgili düşünen birisi olarak aynı şeyi yapardım" diyen Davutoğlu, Türkiye'nin süratle ulaşması gereken noktanın tüm vatandaşlarda aidiyet hissini güçlendirmek olduğunu kaydetti.

Aidiyetin, vatandaşın devletle, ülkeyle kurduğu görünmez bir bağ olduğuna işaret eden Davutoğlu, o bağın zayıfladığı yerlerde kimsenin huzurunun bulunmadığını vurguladı.

Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Türkiye'de hiç kimsenin ülkenin geleceğinden, siyasal sistemden ötekileştirilmediği, dışlanmadığı, herkesin sahip olduğu inançla, mezheple, etnik kimlikle rahatlıkla kendini özdeşleştirebileceği ama vatandaşlık kimliğinin bunların üstünde herkesi birleştiren bir kimlik olarak bütünleştiği yeni anlayışı yerleştirmemiz lazım. Çözüm süreci bu anlamda sadece Kürtlere dönük bir açılım değil, toplumun bütün kesimlerine dönük. Tesadüf değil yani. Gayrimüslim azınlıklara emlaklarının iade edilmesi. Onlar üzerinden bu topraklar benim de topraklarım dediği gayrimüslimler, yani bunu hissettiler."

"Düşüncelerim samimi"

Almanya'ya gittiğinde Süryani toplumunun ayinine katıldığını aktaran Davutoğlu, Köln'de aynı gün içinde camiye de cemevine de ziyarette bulunduğunu belirtti. Davutoğlu, "Büyük bir muhabbetle karşılaştık. Nihayet bu topraklarda bir kişi bile olsa, herkesin farklılığına saygı duymak lazım. Kimseye bir kimlik empoze etmemek lazım ama hukukun empoze ettiği bir kimlik var. O da vatandaşlık kimliği. Aksi takdirde düzen olmaz. Empoze eden dayatma anlamında değil ama hukuk düzeninin öngördüğü bir şey bu" dedi.
Dışişleri Bakanı iken de Tunceli'ye gitmek istediğini ancak yoğunluktan gidemediğini dile getiren Davutoğlu, orada hem üniversitede konuşma yapacağını hem partisinin ilçe kongresini yapacaklarını aktardı. Orada da görüşlerini ifade edeceğini belirten Davutoğlu, bu görüşleri mekanik bir açılım olarak görmek gerektiğini vurguladı.
Toplumda en önemli boyutun, psikolojik eşik olduğunu, bu eşik aşıldığında, birçok konunun rahat konuşulabilir hale geldiğinde herkesin birbirini dinlemeye başladığını kaydeden Davutoğlu, ancak herkesin köşesine çekilip kendi mahallesinde bir ötekileşme hissi yaşadığında bir öfke hissetmeye, bu öfkeyi şiddete dönüştürmeye başladığında çözümün bulunamaz hale geldiğini bildirdi.
Davutoğlu, "O bakımdan Tunceli ve bundan sonra yapacağım ziyaretlerde de bu ülkenin sadece Başbakanı olarak değil, sorumluluk hisseden bir vatandaşı olarak da öncelikli hedefim, kimsenin dışlanmadığı, ötekileştirilmediği, kimsenin sahip olduğu özellikler dolayısıyla kendini bu ülkede yabancı hissetmediği bir yeni psikolojik atmosferin oluşmasını sağlamak" diye konuştu.

Bunun kendilerine oy vermeyen herkes için de geçerli olacağını ifade eden Davutoğlu, "Bize oy vermeyenlerin hukuklarını korumak, bize oy verenlerin hukuklarını korumak kadar, bizim için bu görevi aldıktan sonra kutsaldır ve vazifedir. Siyasal bir hesapla değil, ülkenin genelinde sağlanacak huzur ortamının Türkiye'nin bütününe getireceği yeni atmosfer olarak da bunun üzerinde duracağız" dedi.

Hacıbektaş Türbesi'nden ücret alınmasının kaldırılmasına değinen Davutoğlu, kararın basit gibi göründüğünü ancak arkasında bir başka konuya dönük tavrın bulunduğunu söyledi. Davutoğlu, "Niye müze yapıldı Mevlana ve Hacıbektaş-ı Veli. Çünkü bu müzeyle resmiyet kazandılar, yoksa kapatılmaları gerekiyordu. Dergah, zaviye vesaire dolayısıyla. Buralarda vatandaşlarımızın istedikleri şekilde kendi ruh dünyalarını yaşayabilmeleri bizim vatandaşlarımıza olan bir görevimiz. Daha başka düzenlemeler de düşünüyoruz, üzerinde çalışacağız. Ama önemli olan, mekanik bir şey değil, üzerimize düşen görevi yapa yapa hepimizin bu ülkenin kaderiyle ve kendi kaderimizle rahat bir özdeşleşme kurabileceği bir ortamın sağlanması" diye konuştu.

Irak ziyareti

Irak ziyareti sorulan Başbakan Davutoğlu, Türkiye için her komşunun önemli olduğunu belirterek, "Sadece bu ziyaret değil, Irak'a ben gideceğim, 1 Aralık'ta Putin Türkiye'ye geliyor. Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi (YDSK) toplantısı yapacağız. 5-6 Aralık'ta da Yunanistan'a gideceğim. Yine YDSK yapacağız" diye konuştu.

Ziyarette Kıbrıs meselesinin de ele alınacağını ifade eden Davutoğlu, daha sonra Irak başbakanının Türkiye'ye geleceğini, onlarla da tekrar YDSK toplantısı yapılacağını bildirdi.
Irak'ın zor bir dönemden geçtiğini, ülkenin yüzde 35-40'ının merkezi hükümetin kontrolünde bulunmadığını belirten Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Irak'taki sıkıntı tam da demin söylediğim şeyle ilgiliydi. Öylesine zorlu yıllar yaşadı ki 30 yılı aşkın bir süredir Irak, savaşlar, savaşlar... Arkasından son demokrasi tecrübesi maalesef istenilen neticeyi vermedi ve belli kesimler kendilerini sistemden uzaklaşmış hissetiler. Bağlar koptu. Özellikle son 5 yıl içinde. Bizim bütün iyi niyetli çabalarımız da yanlış anlaşılmıştı. O zaman Sayın Maliki'ye, 'aman Sünnileri dışlama, Kürtlere vaatlerini yerine getir, Türkmenleri sistem içinde tut, farklı Şii grupları'... Bunlar hep bizim Irak'ta gördüğümüz şeylerdi, kimseye bir şey empoze etmek gibi bir niyetimiz yok. Maalesef söylediklerimizin çoğu birer birer gerçekleşti ve belli kesimler dışlanınca terör grupları da dahil olmak üzere belli bölgelerde etkinlik kurdular. Şunu kararlılıkla, inanarak söylüyorum, eğer 2009'dan sonra, özellikle de 2011'de Amerika çekildikten sonra Sünni siyasiler sistemden dışlanmasaydı ve Sünni Arap siyasilerin bölgelerine, temsil ettikleri topluluklara siyaseten birtakım olumlu sonuçlar üretebilseydi IŞİD oralarda hakimiyet kuramazdı."

"Etnik temelli politika yok"

Türkiye'nin Irak'ta herkesin bir birine yakınlaştığı bir tablo görmek istediğini dile getiren Davutoğlu, "Onun için Neçirvan Barzani'nin son ziyareti sonrasında Erbil ile Bağdat arasında bir şekilde anlaşma sağlanmış olması en çok bizi memnun etti" dedi.

Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sadece enerjiden elde edeceğimiz kar dolayısıyla değil. Niye biliyor musunuz? Irak ile Türkiye ekonomisi bu puzzleın bir birini tamamlayan unsurları gibi. Türkiye'de ne varsa Irak'ın ihtiyacı var. Irak kalkınmak istiyor, yeni bir inşa dönemi yaşamak istiyor. Ancak Türk firmaları inşa edebilir. Son 5-6 yılda da zaten bu gözüktü. Güney Kore'yi çağırdılar gelmedi. Kimse bir ülkenin yeniden inşasında Türkiye kadar rol alamaz. Türkiye'nin neye ihtiyacı var, petrole, doğalgaza. En yakın nereden gelebilir? Irak'tan gelebilir. Birbirini tamamlayan şeyler. İyi bir işbirliği. Ve bizim hiçbir zaman ne Irak'ta ne Suriye'de etnik temelli bir politikamız oldu. Şimdi bu gidişimizde Sayın İbadi, hükümet görevini alınca o gün konuşmuştuk. Sonra bir birimizi tekrar aradık. Beni davet etmişti. Sayın Caferi ile de konuştuk. 'Bir an önce gelseniz' dedi. Ben de takvimime baktım 'Avustralya ziyaretimi müteakip hemen geliyorum' dedim. İnşallah ocak ayı gibi de Irak Başbakanı Abadi Türkiye'ye gelecek ve uzun bir aradan sonra ortak kabine toplantısını yapacağız. İki ülkenin hükümetleri, en az 10 bakan katılıyor. Ben de yanımda 4-5 arkadaşımla gideceğim. 1-2 ay içinde bunu toplayacağız. Bu çok önemli bir gelişme. Ulaşımda önümüzü açar, ticarette açar, yatırımda açar ve bizim en çok dış ticaret fazlası verdiğimiz ülke Irak'tır. 12 milyar dolar."

"Bütün siyasi temsilcilerle görüşeceğim"

Erbil-Bağdat yakınlaşmasını teşvik ettiklerini, daha da yakın olmalarını teşvik ettiklerini dile getiren Ahmet Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Burada istediğimiz neticeyi elde edersek inşallah, bir gün Suriye de huzura kavuştuğunda, orada da katılımcı bir siyasal yapı oluştuğunda ki biz buna her türlü katkıyı sağlarız. Perde gerisinden içinde olanlar bilir, Irak'ta siyasal krizin aşılıp hükümetin kurulması için en fazla katkı yapanların biri Türkiye'dir. Meclis Başkanlığı seçiminde özellikle. Üç gün içinde Irak'taki bütün liderleri burada konutta ağırlayıp çözüme katkıda bulunmaya çalışmıştık.

Bütün siyasi temsilcilerle görüşeceğim. Farklı kanaatlerdeki siyasi temsilcilerle. Erbil'e geçeceğim, Erbil'de de görüşmelerimiz olacak. Cuma akşamı döner dönmez de Joe Biden ile yemek yiyeceğiz, bizim misafirimiz olarak Türkiye'de bulunacak. Ertesi gün de Atlantik Konseyi'nin enerji konulu toplantısına birlikte hitap edeceğiz."

Petrol fiyatlarındaki düşüş ve ekonomik gelişmeler hatırlatılarak nisan gibi erken seçim yapılıp yapılmayacağı sorulan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Yok. Onu sorduğunuz için teşekkür ederiz, spekülasyonlar oluyor. Ben Başbakanlık görevini aldığımda da söyledim. Türkiye'de her şeyin normal seyrettiğini göstermek lazım. Normal seçimler normal vaktinde olur, haziranda. Toplumda bir seçim atmosferi beklentisi de oluşturmak doğru değil. Normal vaktinde oluyor. Bu anlamda önümüzde bir fırsat var diye değerlendirmeyiz açıkçası herhangi bir gelişme üzerine. Ama petrol fiyatlarının düşüşü olumludur. Daha da düşer. Ekonominin kuralları neyi gerektiriyorsa onu yaparız. Bunun seçimle bağlantısını kurmayız."

Bedelli askerlik

Davutoğlu, bedelli askerliğe ilişkin soru üzerine, bu konuda daha önce birkaç açıklamasının olduğunu anımsatarak, şöyle konuştu:
"Kamuoyunda farklı beklentilerin oluşmasını hiçbir zaman arzu etmedim. Başbakanlık görevini aldıktan sonra bu dosya önümde bekleyen dosyalardan biriydi. Genelkurmay Başkanımızla konuştum, Milli Savunma Bakanımızla konuştum. Genel doğası gereği bu konunun kontekste ele alınabileceği konusunu da düşündüm. Olayın iki yönü var. Bir, Genelkurmay'da aldığım brifingde bütün komutanlarımıza da söyledim, Türkiye'nin suretle aynen ekonomideki niteliksel sıçrama gibi savunma yapılanmasında da niteliksel bir sıçramaya ihtiyaç var. Yani daha profesyonel, daha etkin, teknolojiyi daha yoğun kullanan bir savunma yapılanması ki bu konuda çalışmalarımız var."

Davutoğlu, "Profesyonel orduya gidiş mi" sorusuna, şu karşılığı verdi:

"Bu da dahil olmak üzere. Zaten şu anda belli ölçülerde bu sağlandı. Belli yaşı geçmiş kişiler artık orduda efektif şekilde değerlendirilemeyecekse bu birikmenin de önüne geçmek lazım. Ama öbür tarafta da bölgemizdeki şartlar malum. Teskere tam biz bu konuları konuşurken 6-7 Ekim olayları yaşandı, Irak'ta, Suriye'de çok riskli bir atmosfere girildi, bu kararı alırken bütün bu riskli atmosferi de değerlendirmemiz lazım. Önümüzü rahat görebileceğimiz bir tabloda bunu değerlendirebiliriz. Aksi taktirde bir ihtiyaç olduğunda... Bu ihtiyaç da öyle bir şey ki sık bir şekilde getirdiğin zaman tekrar gelecek diye kar topu gibi büyüyor tekrar tekrar. Çünkü herkes askerlik görevini yapmak yerine ertelemeyi düşünmeye başlıyor. Öğrenci affına ben çoğu zaman karşı çıkmıştım. Çünkü daha fazla şeye yol açar. Öğrencileri muhabbetle sevmeme rağmen. Ama verdiğiniz her af bir başka şeyi tetikliyor. Psikoloji olarak söylüyorum. Bunları değerlendirerek olabilecek en optimum kararı almaya çalışırız ama böyle bir beklentiyi hemen yarın olacakmış gibi gündemde tutmanın da kimseye bir faydası yok. Sükunetle herkesin gelişmelere bakması lazım."