“Bir cümle vardı dilimde... Az önce sustum.. unuttum gitti belkide.
Kısa bir zaman önce vazgeçtim söylemekten. İyi mi ettim kötü mü bilemedim.
Amaaaan vazgeçtim işte, söylemeyeceğim”
Susmayı tercih ettiğiniz zaman, iş işten geçmiştir artık.
Bir defa sustuğunuzda, 'erkekliğe' sığmaz artık konuşmak. İç yana dursun, kalp kırıla. “Diyeceğini o anda diyecektin...!”
Kadınların en büyük hatalarından biri, zamanı geldiğinde konuşmamak galiba.
Ufacık detaylara takılıp, bağırıp çağıracağımıza, asıl konuşmamız gereken yerde sustuğumuz zaman, olgun kadın olduğumuzu ve takdir göreceğimizi sanıyoruz...
Biliyor musunuz..? Yanılıyoruz...!
Kimsenin bu durumun takdir ettiği falan yok.
Susmanın durumu kabul etmek ve 'benim için sorun yok' demek olduğunu unutmayalım.
Kadın olmak her durumun olurunu bulmak mı?
Yuvayı yapmakla mükellef dişi kuş, hiç mi kalp ağrısı çekmez? Üstelik ne kadarda miniktir yüreği, kocaman şeyleri sığdırır içine.
Canını gerçekten acıttığında gerekeni söyleyeceksin arkadaş.
'Sen' diyeceksin...'sen' bana bunları yaptın.. 'sen' acıttın canımı... 'al…. al bu da cezan...:)
Susmuş kadınların dramı isimli bir roman var mı?
Romana gerek var mı?
Etrafınıza bir bakın... Bir iki kuşak öteye gittiğinizde, türlüsünü görmek mümkün.
Seç, beğen, al.. yararlan da ama! Bir şeyler öğren, bir pay çıkart kendine.
Hiç edilmiş hayatlardan, uğrunda vazgeçilmişliklerin sonradan yok oluşundan, süpürge edilen saçlardan nasihat dinle.
Susmayı tercih ettiğimizde, boğazımız düğümleniyor da gözümüzdeki hüzün düğümlenemiyor bir türlü.
Aynaya her baktığımızda, kendi kendimize “hak ettiğim bu değildi” demek nefret ettirebiliyor kendimizden.
Zamanı geldiğinde, geleni... bittiğinde gideni durdurmayalım o zaman.
Durdurmayalım ki.. neyse...!
Papatya Somer