Korkulu rüyamız, tek sığınağımız, ana kucağımız.
Sevgili Konfor Alanımız.
Üzerine çokça kitap yazılan, çokça seminer verilen derin kuyumuz. İçinden bi çıksak huzura ereceğimize inandırıldığımız, dışarıda bizi bekleyen şahaneliklere ulaşma yolunda çekeceğimiz acılara razı edildiğimiz bu görülmez ancak bilinir çember.
Vay be. Ne acılar çektik, çekiyoruz!
Ben de bir çok insan gibi kişisel gelişim konusuna ilgi duyuyorum. Kafam her " bütün bunların bir anlamı olmalı" dediğinde farklı bir inanç sisteminin, farklı bir yaklaşımın, farklı bir bakış açısının fikrini alma ihtiyacı duyuyorum. Merak ediyorum, gözlemlemeyi seviyorum ve öğrendiklerimi deneyimlenmekten zevk alıyorum.
Kalbimi ve kafamı ne çok mıncıkladığımı fark etmeye başlayana kadar bir kısmını yakmış bile olabilirim. Ancak kalan kısmı ile neler yapabileceğimi fark etmeye başlamış olmak bile oldukça umut verici.
Tüm bunların Konfor Alanı ile ne alakası var?
Hayatının bir döneminde umutsuzluğa kapılmış, mutsuz hissetmiş ve "depresyona mı giriyorum acaba?" demiş herkes bir noktada konfor alanından çıkması gerektiği tezi ile karşı karşıya kalmıştır. Konfor alanımızdan çıkartılmaya çalışılırken kullanılan yöntemlerden nasibimizi almakla kalmayıp, bu uğurda yaşadıklarımızın bizde yarattığı tahribatın travmalarını 20 yıl sonra yaşamayı da bir nevi göze almış oluyoruz.
Değişim hepimiz için o kadar da kolay değil. Bazılarımız saçlarının rengini değiştirmeye 5 dakikada karar verirken, bazılarımız için 15 yıldır giydiği jean pantolondan vazgeçmek imkansız. Konfor alanı diye tabir edilen güvenli bölgemizden çıkmaksa hiç birimiz için kolay değil.
Güvenli bölge kendimizi öncelikli olarak ait hissettiğimiz, rahat ifade edebildiğimiz, neyin nerede ne kadar olduğu konusunda içimizin rahat olduğu, yapmayı en iyi bildiğimiz şeyleri yaptığımız bir alan. Konfor alanımız tüm ihtiyaçlarımızın karşılandığına ikna olduğumuz bir sığınak.
Dışarıda ne var da biz bu alandan burnumuzu uzatıp bakmaya bile çekiniyoruz...?
Yeni ve Bilinmez, Risk ve Emek gerektiriyor. Bu da bizi Korku ve Vazgeçiş'e götürüyor olabilir mi? Bilmem belki.
Alınan büyük kararlar önce gözümüzde büyüyor. Olumsuzluklara odaklanmaya pek meraklı olan zihnimiz sağolsun türlü olumsuz senaryo ile vazgeçişe destek veriyor.
Oysa sağlam değişimlerin adım adım, planlı ve doğalında gerçekleştiğini adımız gibi biliyoruz. Yalnızca bir adım. Tek bir adım ile.
Ne sıklıkla hayal ediyorsunuz bilmiyorum ama çocukken buna vakit bulurken şimdi neden bulamadığımızı kendimize sormalıyız gibi geliyor.
Ben hayal kurmayı seviyorum.
Yapacağım şeyin önce hayalini kurduğumda daha güvende hissediyorum. Böylece beynimi de o duruma karşı uyarmış, hazırlanması için dürtmüş, olası olumsuzlukları fark etmemi sağlaması için kendisinden yardım istemiş oluyorum.
İşte kırılımlardan biri de tam o noktada başlıyor.
Hani diyorlar ya, "Zihin hep olumsuza gider" diye, tam o noktada kendime bazı sorular soruyorum.
"Neye ihtiyacım var?"
"Ne olsa kendimi iyi hissederdim?"
"Ne olursa kötü hissederim?"
"İhtiyacım olana ulaşmak için hangi fırsatlara sahibim?"
Plan yapmak zorunda mıyım? Plan yapamıyorum :(
İhtiyaç, istek ve arzularımıza sahip olabilmek için atacağımız o ilk adımı ve sonrasını planlamak hayati öneme sahip. Ancak bunun için illa excel tabloları doldurmak, sayfalarca analiz yapmak, fizibilite çıkartmak gerekmiyor.
En azından ilk adımda hiç gerekmiyor.
İlk adım hayal etmek olsa?
Kendimi orada, orayı o halde, o halin içinde ne hissettiğimi kalbimde hissetmek bana duruma daha objektif bakma fırsatı veriyor.
Durumu daha net görmemi, beni yoran veya mutlu eden detayları fark etmemi sağlıyor. Bu da adım adım ilerlerken güvende hissetmeme yardımcı oluyor.
Hayal ederken kendimi ne kadar sakin ve rahat bırakırsam planlama o kadar sağlam ve doğal bir şekilde ortaya çıkıyor.
Çünkü zihin ancak sakin ve berrakken net görebiliyor.
Konfor Alanımdan çıkmıyorum, alanımı genişletiyorum
Neden çıkayım yahu konfor alanımdan? Deli miyim ben?
İnsan rahat hissettiği, huzurlu hissettiği, güvende hissettiği bir yerden neden çıkmak ister ki?
Evrim / Değişim / Dönüşüm artık ihtiyacımız olmayan şeylerin hayatımızdan çıkışı, ihtiyacımız olanların dahil oluşu ise; bunun bir anda ve yorucu olmasına gerek yok ki. Rahat ve huzurlu hissettiğimiz alanı genişleterek gitmenin, güvenli adımlar atmanın, her adımın tadını çıkartmanın hazzını yaşamayı hak ediyoruz.
Hem hayal ederken başka alanlar, fırsatlar ve harikalıklarla karşılama ihtimalimiz de çok yüksek. Zihnin sınırı yok.
Kendime Not: Ufak adımlarla. Sakin.
Papatya Somer