Aşıklık hali, ilişkiyi yaşarken ne çok şeyi görmezden gelmemize sebep oluyor. Büyüsüne kapıldıklarımız kalp ve beyin arasındaki dengeyi bir türlü kontrol edilemez bir hale sokabiliyor ve biz bazen buna yalnızca seyirci kalıyoruz. Ancak yalnızca aşk ilişkisinde değil; aile, iş, arkadaşlık ilişkilerinde de görmezden geldiğimiz ve sineye çektiğimiz birçok yıpranmışlık var.
Tüm bu ilişkilerde inişler çıkışlar, tartışmalar, kucaklaşmalar, özveriler ve bencillikler var. Her tür ilişkinin kendine ait bir doğası ve ahengi var.
Bazı insanlarla ilişkilerimiz daha sakinken bazı ilişkilerimiz tartışmaların daha fazla yaşandığı ve tansiyonun daha yüksek olduğu bir seyirde ilerliyor. Ancak yaşanan anlaşmazlıklar, tartışmalar ve sarf edilen sözler zaman içinde her iki tarafı da ruhsal olarak etkiliyor. Duygularımızı adım adım etkileyen ilişki dinamiklerini duygusal bir şiddet olarak görmeye başladığımızda ise ipler kopuyor.
Çünkü insan kendine ‘Ben bunu yaşamayı hak etmiyorum, bu olanlar doğru değil’ dediği noktada o ilişki her ne tür ilişki olursa olsun, önce kalpte, sonra kafada, daha sonra da fiziksel olarak sona eriyor.
Her tartışma duygusal şiddet değil. Peki duygusal şiddet ne?
İki insanın birbirine tamamen uyumlanması imkansız. Uzun yıllardır devam eden sevgililik, iş ortaklığı, anne-çocuk ilişkisinde bile anlaşmazlıklar kaçınılmaz çünkü evrimimiz daimi.
Anlaşmazlıkların, tartışmaların, göz yaşlarının ve yükselen tansiyonun duygusal bir şiddet olduğunu fark etmek zor bir ayrım gibi görünse de aslında oldukça net işaretleri var.
Duygusal şiddete maruz kaldığınız ihtimalini düşünüyorsanız muhtemelen derinlerde bir yerlerde “HAYIR” sesini duymaya başladınız demektir.
Duygusal şiddetin en belirgin işaretlerinden biri kontrol
İletişimde olunan kişinin bizi herhangi bir şeyden alıkoyduğu, herhangi bir şeyden engellediği, herhangi bir şeyden men ettiği duygusuna kapılıyorsak duygusal olarak şiddete maruz kaldığımız ihtimali güçleniyor demektir.
Duygularımızı ifade etmemize engel olmak, kendi adımıza karar vermemize engel olmak, yetersiz olduğumuz hissini yaratmak, ağır eleştirilerde ve hakarette bulunmak, her zaman kendisinin haklı olduğunu savunmak, şikayetlerimizi şımarıklık veya nankörlük olarak değerlendirmek, duygularımız ile dalga geçmek ve en önemlisi buna sistematik olarak devam etmek kesinlikle duygusal bir şiddet.
Mutsuzluğunu dile getiren birine “mutsuz olacak bir şey yok” demek de bir tür duygusal şiddet.
Duygularımız elimizde olmadan maruz kaldıklarımız, maruz bırakıldıklarımız ve bize hissettirilenlerle birlikte ortaya çıkıyor. Duygularımız elimizde olsa değiştirmek isteyeceğimiz dışavurumlarımız.
Duygularımızın hiçe sayılması, görmezden gelinmesi durumu değiştirmenin/iyileştirmenin aksine baskılandığı ve örtülmeye çalışıldığı anlamına geliyor.
Duygusal şiddet eğiliminde olan kişi ilişkide olduğu kişiyi sosyal çevresinden soyutlayarak yaşanılan ilişkinin yalnızca iki kişiye ait olması konusunda ısrarcı olabilir. Anlaşmazlıkların sorumlusunun karşısındakinin evham veya şımarıklığı olarak değerlendirebilir. Finansal kontrolü elinde tutmak, kendine finansal olarak muhtaç bırakmak isteyebilir ve kendi hayatı ile ilgili karar almasına engel olabilir.
“Ben seni sevdiğim için korumak istiyorum” cümlesinin ardına sığınarak, karşısındakinin hayatını kontrol altında tutmak eğiliminde olabilir ve aksi davranış durumu konusunda tehditler savurabilir. Hakaret, suçlama, rencide etme ve haklarını elinden almaya girişiminde bulunabilir. Duygusal şiddet uygulayan kişi çoğunlukla “Ben olmasam hayatın zor olur, kimse seni sevmez, bana muhtaçsın” izlenimi yaratmaya çalışabilir.
Aşk ilişkilerinde, sağlıklı bir kadın-erkek ilişkisinin olmazsa olmazı cinselliği tehdit unsuru veya eleştiri malzemesi olarak kullanmaya yeltenebilir. İlişkide olduğu kişiye ait sırlara sahip olma, müstehcen fotoğraflar çekme, şantaj malzemesi olarak kullanabileceği doneler toplama eğiliminde olabilir.
İyi de, bunları neden yapar?
Kimler duygusal şiddet gösteriyor? İnsan neden duygusal şiddet eğiliminde olur?
Ben psikolog falan değilim. İşin uzmanları konuya nasıl bir bakış açısı ile yaklaşır bilmiyorum. Ancak hayatının belli dönemlerinde duygusal şiddete maruz kalmış, bırakılmış ve bırakılmaya çalışılmış bir kadın olarak lafı uzatmaya gerek duymuyorum.
Bunun sebeplerinden biri YETERSİZLİK.
(Sebeplerini detaylandırmak isteyen uzmanlar varsa lütfen yazsın, bilimsel sebeplerini öğrenelim)
Duygusal şiddet gösterme eğiliminde olan insanların ortak noktalarına baktığımda kendi hayatları ile tamam olamama, eksik hissetme, yetersiz hissetme halini görüyorum. Ancak bu bizim tedavi edebileceğimiz bir durum değil. Bize düşen buna maruz kalmama halimizi yönetmek. Yani “HAYIR” demek.
Duygusal şiddet hiçbir ilişki türünde kabul görmeyen, hiçbir ilişki türünde sineye çekilmemesi gereken, hiçbir ilişki türünde normal olmayan bir davranış. Duygusal şiddete maruz kaldığınızı düşünüyorsanız önce bunu kendinize itiraf edin, sonra o insanın hayatınızdaki rolünü gözden geçirin ve bu konuda yardım alabileceğinizi aklınızdan çıkarmayın.
Nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız, bana yazın.
Mutlaka bir yol vardır. Yeter ki bunu hak etmediğinizin farkına varın.
Papatya Somer