Adını en çok duyduğumuz ve belirtileri, tedavisi hakkında en çok haber yaptığımız hastalıklardan biri Alzheimer.
Hastalığın kendisi bir hikaye, hastanın kendisi bir hikaye, hastanın yakınları ayrı bir hikaye.
Alzheimer hastalığına yakalanmış bir kişi ile yaşayan aile fertleri öyle hikayeler anlatıyorlar ki, "Güler misin ağlar mısın" dediklerini durumu yaşamamak imkansız.
Kendi babaannemde de bu rahatsızlığı yaşamış biri olarak söyleyebileceğim 2 şey var ki,
1. Çok büyük sabır gerekiyor,
2. Bence annem cennete gidecek, ona gerçekten bebekler gibi baktı :)
Bir kaç gün önce GazeteVatan'da okuduğumuz haberde; İpek Gürgüç isimli bir kullanıcının sosyal medyada yaptığı paylaşımda, alzheimer hastası anneannesine verdikleri oyuncak bebek ile hayatlarına gelen renk inanılmaz.
"Keşke biz de babaanneme böyle bir şey yapsaymışız" diye düşündürdü beni. En azından gün içerisinde oyalanacak bir şeyleri olurmuş.
Ben konuya hiç hakim olmayan biri olarak "Ne güzel yapmışlar" dedim ancak işi bir de konunun uzmanına sormak lazım.
PembeNar.Com yazarımız Nörolog Dr. Emel Gökmen' sorduk:
Papatya: Alzheimer hastası ile yaşayan kişilere verebileceğiniz en büyük tavsiye nedir?
Nörolog Dr. Emel Gökmen:
Öncelikle artık büyümeyen gittikçe küçülen bir çocukları olacağını kabüllenmeleri gerekiyor. Genellikle Alzheimerli hastalara çocukları bakıyor. Bir çocuk ne kadar büyürse büyüsün ebeveynlerinin gözünde hep çocuk kalır. 50 yaşınada gelsek, yüzlerce insanı yönetsek de onların yanında halen çocuk hissederiz.
Böyle bir gerçeklikte büyüğümüze değil gittikçe küçülen bir çocuğa sahip oluyoruz. Çocuklarımızda sabırlı oluruz. Çünkü her gün yeni birşeyler öğrenirler. Emeğimiz karşılığını bulur. Bu bizi sabırlı yapar. Büyüğümüzde tam tersi gerçekleşir.
Onları çocuk görmek zor ama bunu başarabilirsek onlarla ilgilenmek kolaylaşır. Yoksa bu hastalıkla ilgilenen hekimlerin her zaman söylediği durum gerçekleşir: “Alzheimerli hastaya tanı koyduğumuzda önce 1 hastamız olur, ilerleyen dönemde ona bakan kişiyle 2 hastamız olur.”
Alzheimer hastalığı eninde sonunda ilerleyicidir. Bununla birlikte hastanın zihinsel ve ruhsal durumu da stabil olmayacaktır. Suçlayıcı, paranoyak dönemler başlangıçta toplumsal çevre içinde bizi sıkıntıya sokabilir.
Başkalarının yanında benim paramı alıyor, bana kötü davranıyor gibi konuşmalar yapabilir. Cinsel kontrol bozulup yine konuşma ve davranışlara yansıyarak utanılacak durumlar gerçekleşebilir. Bu dönemde biz sabırlı olmalıyız.
İlerleyen dönemde uykusuzluklar, anksiyeteler, hezeyanlar artıp hastada çok sıkıntı yaratabilir. Onu rahatlatıcı ilaçlar kullanmak gerekir. Normal sakinleştiriciler ters teper unutmayın. Bu hastaların beyinlerinde hasar olduğu için onlara farklı ilaç kullanmak gerekecektir.
Her ne yaparsa yapsın onu hoş görün. Eski büyüğünüz olduğunu unutun. Her evresinde bu konuda ilgili bir nörologtan destek alın.
Mümkün olduğu kadar çevresel ve günlük bakımları için destek almaya çalışın. Sizinde biraz nefes alacağınız zamanlar olsun. Onunla mantık çerçevesinde tartışmalara, açıklamalara hiç girmeyin. Bulunduğu çevreyi mümkün olduğu kadar değiştirmeden çocuksu basit hoşluklar yaratabilirsiniz.
Tartışmadan her söylediğine tamam deyip geçiştirebilirsiniz. Yapmasanızda o unutacaktı
Papatya: Bu durumdaki bir hastaya yapılan bu yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz? Anlık veya günlük mutluluklar hastayı nasıl etkileyecektir?
Nörolog Dr. Emel Gökmen:
Bu yaklaşım çok doğru. Onu mutlu ediyorsa her şey yapılabilir. Bu örnekte hasta yakınları onun gittikçe bebekleştiğini fark etmişler.
Neredeyse her gün değişen bir hasta ile yaşamaya çalışmak ve bize her şeyi öğreteni böyle görmek zordur ama ne kadar başarabilirsek bu zorlu yılları o kadar az yıpranarak atlatabiliriz. Sevgi ve şefkat beyin işlevleri bozulmuş olan bir insanda bile işler. Unutmayınız.
Papatya Somer