Derdi olan filmleri sevmeye devam edelim; galiba Hollywood bizi duyuyor sevgili sinemaseverler.
Anne(Mother); daha gelmeden kendinden söz ettirmeye başlamıştı; bazı izleyenlerin filmden övgüyle bahsetmesi, Venedik Film Festivali'nde yuhalandığı haberleri, eleştirmenlerin filmi övenler ve yerenler olarak ikiye ayrılması merakımızı iyice güçlendirdi.
Aronofski Derdi Olduğunu Açıkça Belli Ediyor
Gerçi filmin hem yönetmenliğini hem de yazarlığını yapan Darren Aronofsky'nin Requiem For A Dream, Pi, Noah gibi filmlerini düşününce beni hayal kırıklığına uğratacak bir filmle karşılaşmayacağımı biliyordum. Aronofsky kesinlikle derdi olan bir yönetmen ve biz derdi olan yönetmenleri seviyoruz. Lars Von Trier’in her filminde kadınlarla olan savaşını izlediğimiz gibi Darren Aronofski’nin filmleri de dini ögelere göndermeler içeriyor.
Üretken döneminde olmayan bir şair ve fedakar eşinin izole bir şekilde yaşayıp giderken evi birden yabancıların istila etmesiyle annenin sıkışmışlığına tanık oluyoruz.
Dini Ögelerle Bezeli Bir Anlatım
Anne; sanatı ve yapılış şeklini eleştirmekten ziyade sanata bakış açısı ve tüketimine yönelik bir eleştiri. Toplumun sıkışmışlık, çaresizlik noktasında sanatın eksikliğini hissetmesini, ona mecbur olmasını ve bulduğunda da hunharca tüketmesini eleştiren bir film. Üstelik bu sanat metaforunun ardında dini ögeler gizli; evrenin yaradılışını sanat olarak betimlemek gibi.
İlk Kanı Döken Habil’le Kabil'in Hikayesi
İlk kanı döken Habil’le Kabil’in hikayesini izlerken orada olduğunu farkettiğimiz Adem ile Havva sayesinde anlıyoruz filmin aslında bütün hikayenin başlangıcını anlattığını. Fedakar eş üstüne basa basa oranın kocasının evi olduğunu söylese de kocasının tanıdık tanımadık herkesi “burası herkesin evi” diyerek içeriye alması sonucunda her şeyin karışması; aklımıza hemen yönetmenin 2014 yılında çektiği Noah (Nuh’un Gemisi) filmini getiriyor.
Aronofski; filmdeki şair’i, yani yazanı, oluşturanı Him diye isimlendirerek aslında baştan ipucu veriyor bize. Evet, filmde eleştirdiği bir şey var ama din ya da inançtan ziyade; insanlarla derdi. İnsanların dünyayı alt üst etmesiyle.
Peki Ya Teknik?
Filmde Hollywood yapımlarında aşina olduğumuz klasik açılar kullanılmış olsa da en azından rahatsız etmiyor diyerek bu sıradanlığı görmezden gelebiliriz. Ben de festival filmlerinde (Bunu filmekimi'nde gösterildiği için söylüyorum) standardın dışına çıkılması beklentimden uzaklaşmalıyım ki "bu film de muhteşem olmuş" diyebileyim.
Fazla ve gerçeklikten uzak bir şekilde karanlık sahnelerin görüşümü engellediği birkaç sahne izleyiciyi filme çekme ve germe amacını taşısa da beni filmden çıkardı. Gerçi metaforlarla dolu, gerçekçi anlatımı tercih etmeyen bir filmin soyut anlatım amacıyla karanlığa başvurması bizi rahatsız etmemeli. Her karakterin bir anlamı ve amacı olan, yer yer sakin yer yer kalabalıklarla ilerleyen bu filmde boğulacağınız, rahatsız olacağınız, o rahatsızlık hissine dayanamayıp yönetmene "anladım anladım; tamam artık geç" diye bağırmak isteyeceğiniz sahneler olacak. Endişelenmeyin; yönetmen bunu istiyor. Gönül rahatlığıyla rahatsız olabilirsiniz.
Önerir miyim?
Kesinlikle öneririm. Ancak filmin lanse edildiği gibi bir korku ya da gerilim filmi olmadığını belirtmeliyim.
Çıktığınızda kendinize gelmek için zamana ihtiyacınız olacak. Bir kahve içip filmi konuşacak zamanınız olsun mutlaka..
IMDB puanı 7
Benim puanım 7.5
İyi seyirler...