Hikaye; Derry isimli kasabada Bill Denbrough'un kardeşi George'un yağmurlu bir havada kayık yüzdürmesiyle başlar. Kayığı kaybederse abisinin ona çok kızacağını düşünen George; kanalizasyona düşen kayığı almaya çalışırken palyaço kılığına girmiş biri tarafından kolu kopartılarak öldürülür. 1700'lü yıllardan beri her 27 yılda bir uyanan bu yaratık insanların korktuğu şeylerin kılığına girip onları öldürmektedir. Yetişkinler çocukların buhranlarını görmezden gelip, cinayetlerin peşine düşmezler. Kendilerine Kaybedenler Kulübü adını takan yedi çocuk bu yaratığın korkularından oluştuğunu farkeder ve onu yok etmeye çalışırlar.
Doksanlarda Bir Korku Ögesi Olarak Palyaço
Stephen King’in 1986 yılında yazdığı romanı yayınlanmasından sadece dört yıl sonra Tommy Lee Wallace tarafından filme çekildiğinde çocukluğun eğlence dünyasına has olmasına rağmen korku ögesi olarak bir palyaço perdeye gerçekten yakışmıştı hani. Doksanların teknolojisiyle ne kadar korkutulabildiysek o kadar korkmuştuk korkmasına ama aynı filmi yıllar sonra tekrar izlediğimizde sırf gönülbağımızdan; film boyunca o melankoli dolu gülümsemenin yüzümüzden gitmeyişini palyaçonun yeterince korkunç resmedilemediğine bağlayıp durmuştuk. Aslında palyaço iyi düşünülmüş bir korku ögesiydi. 1984 yapımı Gremlinler, 1988 yapımı Chucky ve Beattlejuice gibi oyuncakvari, sempatikle korkuncun karışımı korku ögeleri furyasında çocukluğun eğlence sembolü olan palyaçonun da yerini alması şaşırtmamıştı elbette.
Büyünce Ne Olacaksın Pennywise?
Sonra 2017 yapımı “O” geldi. Aynı hikayeyi sadece çocukluğa sıkıştırmıştı bu kez yapımcılar; çünkü filmi seri halinde piyasaya sürmek daha fazla gişe hasılatı vaadediyordu; yetişkinlik bölümleri yani palyaço Pennywise geri döndüğünde yaşanacak macera için ikinci filmi beklemeliydik. Hikaye çocukluk çağında geçince “Çocuk filmi olmuş bu!” diyesi geliyor insanın ama en büyük korkumuzun zor bela kurtulduğumuz korkularımızın geri gelmesi ya da yerini yenilerinin alması olduğunu düşünürsek filmin kahramanlarının büyüyünce başına gelecekleri ikinci filme bırakmaları filmin ambiyansı açısından mantıklı görünüyor.
Her ne kadar Pennywise yetenekli İsveçli oyuncu Bill Skarsgard tarafından canlandırılmasına ve profesyonel makyajına rağmen yeterince germese de “Yeni kuşak öyle böcekten falan korkmaz” diyip kusursuz güzelliğin bilinçaltına işlendiği şu zamanda deforme olmuş yüzleri korku ögesi olarak kullanmak zamanın nabzını tutmak değil de nedir? Üzgünüm ama böyle yakalamalar; şu günlerde dilimize doladığımız subliminal kelimesiyle tanımladığımız bu tür mesajlar Pamuk Prenses masalındaki kurtarıcı öpücüğe kadar King’in izin verdiği ölçüde yer alıyor bu filmde de.
Neden üzgünüm?
Çünkü ben artık korku filmi kategorisinde gördüğüm bir filmde alt metin okuma ihtiyacı duymadan ve korkmaya çalışmadan korkmak istiyorum. Korku sineması sever bir izleyici olarak gerçek korku ögelerine nadir rastladığımız sinema dünyasından bunu beklemek hakkım diye düşünüyorum. Eğer toplumsal mesaj vermek ya da izleyiciyi bilinçaltının odalarında dolaştırmak isteniyorsa da film korku kategorisi başlığından uzak tutulsun ki iki tarafın seyircisinin beklentisi de boşa çıkmasın.
Yedi Kafadarlar Takımı Pennywise’a Karşı
Film sadece çocuklukta geçen öyküyle ilerledikçe çocukken o çok severek okuduğumuz Thomas Brezina’nın Dört Kafadarlar Takımı’nı hatırlamamak kaçınılmaz oluyor. Ama her planda yazılan alt metin bizi o maceracı çocuk ruhumuzdan uzaklaştırıp çocuk kalbimizi yoran korkularımızla yüzleşmeye zorladıkça ırkçı ve cinsiyetçi ayrımların nasıl öğretildiğini, görüp de görmezden gelmeyi maharet sayan toplumun içinde büyürken benimsediklerimizi bir bir gözümüze sokması filmin korku-gerilim kategorisinde sunulmasını haklı çıkarıyor.
Önerir miyim?
Bu filmi iki kategoride değerlendirmek isterim:
1. Toplumsal film olarak puanım 7.5.
2. Korku-Gerilim filmi olarak puanım: 5.2.
Ama siz yine de izleyin ki toplumun yarattığı Pennywise’ın birey birey, ev ev, sokak sokak nasıl da bütün bakışları, kelimeleri, susmaları toplayarak büyüdüğünü ve kemiklerimizi kırıp aklımızı alabileceğini, kabusumuz olup hayatı bize zehir edebileceğini kendisinden dinleme fırsatınız olsun.
İyi seyirler...