İsmail'in Hayaletleri; bu yılki Cannes Film Festivali'nin açılış filmi olarak izleyiciyle buluştu ve biz de Başka Sinema'da izleme fırsatı bulduk. Charlotte Gainsbourg ve Marion Cottillard'ı aynı perdede düşünemediğimden filmi sabırsızlıkla bekledim. Gainsbourg'u Lars Von Trier'in Deccal filminde izlediğimden beri karanlık filmlere çok yakıştırmış ve Trier'la bağdaştırmıştım. Cottillard ise çiçekli filmlerin masum yüzlü sevdiğim oyuncusuydu. Nasıl olur da bu iki farklı tarz aynı perdede aynı şeyden bahsedecekti; merak içindeydim.
Uzatılmış ve Dağınık Bir Film
Çocuk denecek yaşta sevdiği kadının aniden ortadan kayboluşu İsmail'i sendeleyen bir adam haline getirmiştir. Belki de yavaş yavaş kafayı yediği için istediği filmi bir türlü bitirememektedir. Bu noktada yönetmen Arnaud Desplechin filmin içinde film çekerek bizi İsmail'in bilinçaltının tüm odalarında dolandırıyor. Bu odalarda gezdikçe İsmail'in Carlotte'ye babasını kastederek "Ben sende onu sevdim." demesinin sebebini de anlıyoruz.
İsmail'in Hayaletleri; uzatılmış bir film. Olayların yeni filmini bitirmeye çalışan İsmail'in çevresinde gelişmesi beklense de herkese eşit ağırlık verilmeye çalışılırken odak noktası kaçırılmış. Nitekim İsmail'in yapımcısına filmin kurgusunu anlattığı sahne adeta izlediğimiz filmin de kurgusunda bir dağınıklık olduğunu itiraf ediyor seyirciye.
Kıskançlığın Hakkını Veren Oyunculuk
Carlotte sevgiyi ne kadar erken yaşta elde ettiyse Sylvia da o kadar geç bulmuştur. Bu gerçekliğin yarattığı kıskançlık Sylvia'ya hayal kırıklığı yaşamış yüzlerce kadının bir ağızdan attığı sloganları andırırcasına şunu söylettirir: "Ben seni çıldırtmak istedim; mantıklı bir adam yapmak değil."
Bir kadının ansızın çekip gitmesi ve 20 yıldır ortada olmaması bir film için oldukça merak uyandıran bir konu ama bunu bir adamın gel-gitlerinde boğduğunda kayıp bir kadının varlığını bile unutturabiliyor.
Mathieu Amalric'in oyunculuğu yıllar sonra çıkıp gelen eşle iki yıldır yanında olan kadına bakışından bile duygularını perdeden içimize akıtmayı başarıyor. Oyunculuğun hakkını vererek 20 yaşında eşi tarafından terkedilmiş delikanlının toyluğunu en derin kederin ardından bile sezmemizi sağlayan Amalric'in bu rol için biçilmiş kaftan olduğunu anlamamız uzun sürmüyor. Bize de tek merak konusu kalıyor; İsmail eski eşine dönecek mi? Yoksa yanındaki kadını sevmeye devam mı edecek?
Önerilir mi?
Marien Cottillard yine çok güzel, masum yüzüyle karşımızda, Charlotte Gainsbourg'uysa karakter olarak sıradanlaştırmak için oldukça uğraşmış ve başarılı da olmuş yönetmen.
Güzel ama biraz dağınık, çok derine inmemiş bir Festival filmi izlemek isteyenlere önerebileceğim bir film İsmail'in Hayaletleri. Kahveniz de yanınızda olsun. İyi seyirler...