Geçtiğimiz hafta ve çoktandır yaşadığımız ve son dönemlerde çok daha zorlaşan tatsız ancak önemli konuyu anlamak istiyorum. İnsan küçük bir çocuğa, komşu çocuğuna, insan bir canlıya, İnsan kendi çocuğuna nasıl kıyar. Üstelik bu dayak, can acıtma da değil, ruhuna, canına, varlığına vahşet derecesinde kıymak. Bu durumlara nasıl gelindiğini anlarsak, nasıl çözülebileceğinin yolunu da buluruz diye düşünüyorum.
Öncelikle toplum düzenini oluşturma ve koruma fonksiyonu olan din üzerinden anlamaya çalışmak ve bir çıkış yolu bulmak istiyorum, çünkü dinin en önemli fonksiyonu insanlara bir zihniyet kazandırmak, sosyal kontrol ve meşrulaştırma sağlamak ve toplumsal düzen sağlamak ve yapılandırmaktır. Ülkemizde gittikçe artan çocuk, kadın ve diğer canlıların istismarı bana dini anlayamadığımızı ve bu noktada yapılması gerekenler olduğunu düşündürüyor.
Dini tanımlamak çok zordur ve pek çok farklı tanımı vardır. Ancak dinle ilgili en güzel tanımlardan biri; DİN NASİHATTIR. Nasihat ise samimiyet, samimiyeti dinin tüm paydaşları yaşar ve içselleştirirse bu topluma çok olumlu şekilde yansır ve toplumun, bütün insanların hayrına dönüşür.
İslam dini özelinde ise imani ve ahlaki tarafları dikkate alındığında, imani tarafı bireyi, ahlaki tarafı ise toplumu ilgilendir. İmani boyutta yapılması gereken ibadetler ahlaklı insan olmak için birer araçtır.
Ahlaklı olan insan ise ahlaklı davranarak diğer insanlar için de ahlaklı bir zemin ve ortam yaratıp, toplumsal düzene katkı sağlamış olur.
O halde din ahlak boyutuna odaklandığında herkes için yaşanabilir bir toplumsal düzel yaratmış olacak. Demek oluyor ki ibadeti din ve dindarlık olarak görmek toplumsal olarak bir katma değer yaratmıyor. İbadet kişi ile Allah arasındaki özel meseleyken neden biz işin bu tarafı ile çok uğraşıp asıl toplumu ilgilendiren kısmını gözden kaçırıyoruz.
Bu bağlamda nüfusunun %95’i Müslüman olan bir ülkede yaşananların daha farklı okunması ve dinin ahlakla ilişkisinin yanlış kurulduğuna dair çıkarımlar yaparak, sadece namaz, oruç, hac gibi ibadetlere odaklanmak yerine bu ibadetlerle elde edilecek kazanımlara odaklanmanın bir yolu bulunmalı.
Eğer bir baba kendi öz kızına el uzatabiliyorsa, bu babanın alnı secdeden kalkmasa bile ne fayda.
Sorun dinimizde değil, dinin yorumlanması, doğru anlatılamaması ya da doğru anlaşılmamasıdır.
Bu bağlamda ailelerin bu konuyu kendi gündemlerinin önceliğine alarak ahlaklı ve vicdanlı çocuk yetiştirmek üzere bir çalışma alanı yaratmaları önemlidir.
Ben epeydir bu konuyu dillendirmeye ve konuşup yazmaya çalışan biri olarak bir anne babanın birincil görevi çocuğunun içine “tanrıyı” koymaktır ama bunu onun içsel denetleyicisi ve yargıcı yaparak, korkutarak değil. Çocuğumuzun içindeki vicdan ile kendi içsel pusulası ona doğruyu söyleyecek ve kimsenin olmadığı hallerde bile doğru davranacaktır. Yoksa biz küçücük yaşlardan itibaren dua, sure ezberletelim ancak çocuk büyük küçük bilmez, canlı cansız ayırmaz, iyi kötü farkında olmazsa bu duaların topluma yansıması nasıl olur? Dualar nedir; Allah’ın kelamı olarak dünyayı anlama ve insani olarak tekamül etmek için Kuran-ı Kerim’e ait bölümler değil mi? Ve bunları aslında bu mesajları almak için tekrarlamak, anlamak ve içselleştirmek için söylemiyor muyuz? En azından böyle olsaydı bugün çok daha az meselemiz olabilirdi.
Dinin ibadet tarafındaki unsurlara odaklanıp hatta geleneklerle de kesinleştirip bunların güncellenmesini olanaksızlaştırarak ve de dinimizin doğduğu kültürel coğrafyayı ve insanların yaşayış biçimlerini de kutsallaştırarak oluşturulan din tablosu bugünün toplumsal sonuçlarını dönüşüyor. Sorun elbette dinin özünde değil, onu gerçekten anlamayan ve geleneklerini kendi anladığı biçimde belki de işine geldiği biçimde yaşatılmasına katkısı olan, bunları anladığı gibi uygulayan belki de kötü niyetli bazı çevrelerin ürünü.
“Yaratılanı severim yaratandan ötürü” sözünü bir çocuğun içinde filizlendirdiğimizde o çocuğun bir canlıya zarar vermesi kolay olur mu? Bir canlıya zarar veremeyen bu çocuk büyüdüğünde, genç ya da baba/ anne olduğundan kendi evladına ya da yaratılmış başka evlatlara zarar verebilir mi?
Böyle nesiller yetiştirebilmeyi başardığımızda idam mı, hadım mı, müebbet mi? Diye bölünmeyip, bataklığı baştan kurutmuş olacağız.