Anne olmadan 3-5 ay kadar önceydi sanırım. Bir aile meclisindeyiz. Etraftaki eş dostun çocukları sınavlara hazırlanıyor. Annelerden biri kendinden emin ve gayet gururlu bir şekilde “BİZ sınavda 2 yanlış yaptık” dedi. Ben hayretler içerisinde kadınları dinlemeye devam ettim. Eve dönerken hunharca gülüşlerimin de bana eşlik ettiği dakikalarda olanları eşime anlattım. Ama nasıl dalga geçtiğimi tahmin bile edemezsiniz. Dalga geçişlerim o anla da sınırlı kalmadı üstelik aylarca bu konunun makarasını yaptım.
Gel gelelim bizim kız doğdu ve ben anne oldum. (Bakın mesela bu da benim sinir olduğum cümlelerden biriydi. Yani çocuğun olmuş bir kadın olarak baba olacak değilim değil mi? Ama kınadım ve yaşamadan ölmek mümkün değil!) Sevgili çekirdek ailemle birlikte kızımızın ilk doktor kontrollerinden birine gittik. Sonra doktorumuz bana döndü “ var mı bir sıkıntımız?” dedi. Ve işte o an hayatımın hatası olan cümleyi kurdum. Ve dedim ki “gazımız çok oluyor, ha birde kakamız çok sıvı. Bir sorunun göstergesi değil öyle değil mi?” Doktorumuzla ben gayet güzel sohbetimizi ettik ufaklık muayenesini oldu ve dışarı çıktık. Sonra eşim gülmeye başladı. Ama nasıl gülüyor anlatamam. Hayırdır inşallah dedim adama baba olmak yaramadı. Sonra durdu dedi ki “gazınız mı oluyor sizin?” ben hala anlamıyorum yaptığım gafı ve açıklama yapıyorum. “geceleri ağlıyor ya bacaklarını karnına çekerek işte ondan…” Sonra durdum ve kendime geldim. Ve eşimden daha çok ben gülmeye başladım. Uzunca bir süre ailemizin dalga konusu da ben oldum böylelikle.
Sonra geçen gün Vera’nın doktoruna mail gönderdim. (Aramak ya da mesajlaşmak yerine mailleşiriz biz, hem kalıcı hem de benim tercihim üzerine daha resmi bir ilişkimiz var.) Diş çıkarma dönemindeki kızımla ilgili sorularımı sıralayıp gönderdim. Saolsun uzun uzun yazmış fakat öyle bir yazmış ki sanki Vera’nın dişleri değil de hepimizin dişi zannedersiniz. “dişlerimiz çıkacak, ellerimiz hep ağzımızda olacak…” bu ve bunun gibi bir sürü cümle. (Yanlış anlaşılmasın doktorumuza, sabrına ve sevgisine hayranım.)
Toplumu tahlil etmeyi çok sevmişimdir hep. Bir ortamda konuşmacı olmaktan öte dinleyici kimliğine bürünmek hep daha güzel görünmüştür. (Tabi gençlik çağımda tam tersiydi bu.) Bir de baktım ki bütün ebeveynler olarak çocuğumuzun kakasından emeklemesine, ilk adımından okul başarısına kadar her şeyi öyle benimsemiş öyle içselleştirmişiz ki sanki üç beş kimliğimiz var. İşte bu yüzden ister istemez aklımın çıkmaz sokaklarında gezerken şu soru çıktı önüme!
“Peki şimdi bu “BİZ” kaç kişiyiz sizce?