“Girişimsel kardiyolojinin gelişmesi sayesinde önceleri hiç dokunulamayan ana damardaki darlıklara, damar çatallanmasındaki darlıklara, tam damar tıkanıklıklarına ve çok sayıda damara aynı anda müdahale edilmeye başlandı” diyerek sözlerine devam eden Prof.Dr. Oto, “Bu ilerlemeler sayesinde ameliyata gönderilen hasta sayısı yüzde 60’tan yüzde 5’e geriledi. Ancak ameliyata yönlendirilen yüzde 5’lik dilimde bulunan hastaların da mutlaka ameliyat olması gerektiği unutulmamalıdır. Önemli bir gelişme de kalp krizi sırasında tıkanan damarlara acil girişim yapılarak damarın açılması yeteneğimizin gelişmesidir. Bu yolla kalp krizinin en kötü sonucu olan kalp kası ölümü ile buna bağlı kalp yetmezliği ve yaşam süresinin kısıtlanması gibi olumsuzlukların önlenmesi sağlanıyor” ifadelerini kaydetti.
Girişimsel kardiyoloji alanında yaşanan bir diğer önemli gelişmenin de farklı damarlardan girilerek işlem yapılabilmesi olduğunu açıklayan Prof.Dr. Oto, "Önceden sadece kasık atar damarından girilerek girişimsel kardiyolojik işlemler yapılabiliyordu. Şimdi en karmaşık işlemler bile el bilek damarından girilerek gerçekleştirilebiliyor. Hastalar için büyük bir konfor sağlayan bu yöntem ile hastalar, işlem sonrasında ayağa kalkıp dolaşabiliyor. Hastalar için önemli bir sorun olan göğsün, özellikle iman tahtası denilen ortadaki kemiğin açılması ortadan kalkar.
Hastalar işlemin ertesi günü işine ve hayatına kaldığı yerden devam eder. Çoğu kez yoğun bakım süresi ya hiç olmaz ya da çok kısa olur. Çok yaşlı ve ameliyatı çok riskli olan hastalara girişimsel yöntemlerle müdahale edilebilir” açıklamasında bulundu.