Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr - Pelin Özdemir, 1994 yılında Antalya’da doğdu. Annesi, babası, ablası eşi ve yeğeninden oluşan çekirdek bir ailesi olan Pelin Özdemir, liseye kadar öğrenimini Antalya’da tamamladıktan sonra üniversite için Ankara’ya taşındı. Üniversiteyi bitirdikten sonra bir çevre danışmanlık firmasında biyolog olarak çalışmaya başladı. Ardından eşi Emre ile tanışıp evlenmeye karar verdiler. Düğününe 5 ay kala meme kanseri olduğunu öğrendi. "Hani derler ya hayatım altüst oldu diye tam olarak bu durumu yaşadık" diyen Pelin, ilk olarak şubat ayında memeden ele gelen sert bir kitle fark etti fakat dönemsel olabileceğini düşünüp bir ay daha beklemeye karar verdi. Kitle giderek sertleşmeye başlayınca sağlıkçı olan kayınvalidesine gösterdi ve doktora gitti, çok kısa bir süre içerisinde 2. evre meme kanseri olduğunu öğrendi.
'SAÇLARIMI KAYBEDECEK MİYİM DİYE AĞLADIM'
Doktoru durumu anlatıp tedaviye yönelik açıklamalar yapıyordu ancak Pelin, o anları, “O konuşmayı hâlâ hatırlamıyorum. O an sadece bir uğultu, kocaman bir uğultu vardı. O uğultunun arasında tek hatırladığım saçlarımdı. 'Saçlarımı kaybedecek miyim?' diye sordum ama boğazımda öyle bir yumru vardı ki sesim dışardan duyuluyor muydu, şüpheliydim. Doktorum, 'Evet, vücudunda hiç tüy kalmayacak. Bu fikre alış, geçici bir süreç' dedi. Hani hep başkalarının başına gelen bize asla olmayacağını düşündüğümüz durumlar vardır ya üzülüp 'vah vah' deriz, işte o vah vah edilen kız bendim şimdi. Emre'yle dışarı çıktık, birbirimize sarılıp hıçkıra hıçkıra ağladık” diyerek yaşadıklarını anlatan genç kadın şu ifadeleri kullandı:
"Emre sakin kalmaya çalışıyordu ama ne kadar korktuğunu görebiliyordum. Derken iş aileme söylemeye gelmişti. Onlarda patoloji sonuçlarının çıkacağını bildiği için bizden bir telefon bekliyordu. Ablamlara gittik, yolda yeğenim Deniz'i gördüm. Ağlamayı bırakmıştım sakindim, 'Ne olacaksa olsun' diyordum. Deniz 4 yaşında, yeğen sahipleri beni anlar ki çok kıymetlidirler. Bu yüzden ilk ona söylemek geldi içimden. 'Deniz ben ufak bir hastalığa yakalanmışım, saçlarım dökülecek ama geri gelecek' dedim. Yüzümü sevip 'Olsun, sen çok güzelsin' dedi. O an atalatabileceğime iyice ikna olmuştum. Çünkü Deniz'in büyüdüğünü görmeyi çok istiyordum. Ardından anneme ve babama söyledim. Annem sürekli nasıl 'Nasıl ya?' diyordu, babam ise yere bakıyordu."
'AYNAYA BAKTIĞIMDA MUTLU OLAMAZSAM KURTULAMAZDIM'
"Bu süreçte bana en çok ben güç verdim" diyen Pelin, “Tam bir aslan burcu cevabı oldu değil mi? Elbette sevdiklerim yanımdaydı. Bir an elimi bırakmayan eşim, ailem ve arkadaşlarım her zaman kafamı çevirdiğim yerdeydi. Ancak insan önce kendine inanmalı bu süreçte. Çünkü günün sonunda kendinle baş başa kalıyorsun. İlk hafta kendimi öyle salmıştım ki rüzgarda uçuşan bir yaprak gibiydim. Durumu pek anlayamamıştım, kabullenemiyordum. 'Neden benim başıma geldi?' diye ağlamaktan başka bir şey yapmıyordum. Ortalık sakinleşip bulutlar dağılınca kendimi bir kenara çektim, 'Devam etmek istiyorum, burada kalmak istiyorum. Daha yapacaklarım var, şu ilaçları al ne gerekiyorsa yap. Çıkalım şu işin içinden' dedim. Bir silkeledim kendimi. Ardından her denileni duymaya başladım, kafamı toparlayınca doktora yeniden gittim. İçimden 'Ben bu işin içinden çıkarım dedim ama şu saç işini çözmem lazım' diyordum. Aynaya baktığımda mutlu olamazsam kurtulamazdım, biliyordum” diye konuştu.
'BU ZOR GÜNLERDE EMBRİYOLARIM GÜÇ VERDİ'
Pelin, teşhisi ardından ağustosta olacak düğününü nikah olarak öne çekti. Yedavi başlamadan saçlarını, kaşlarını ve kirpiklerini kaybetmeden nikah yapmak istedi. "En azından nikah fotoğraflarımda güzel çıkmak istedim" diyen Pelin, “Nikah hazırlıklarıydı, evimizi yerleştirmeydi derken ben neredeyse unuttum hastalığımı. Çok güzel bir nikahımız oldu, tüm sevdiklerimiz arkadaşlarımız ve ailemiz yanımızdaydı. Birçoğu şehir dışından gelmişti. İçlerinden biri de benim 2 yaşından beri ayrılmadığım dostum Sinem'di. Nikahtan sonra otogardan eşimle en son onu uğurladık , o an işte hatırladım hastalığımı. Aklımda şu şarkı çalmaya başladı: ‘Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız, o mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız, gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız, yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız...’ Tam da şiirde dediği gibi şölen bitmiş, dostlar gitmişti. Sıra tedavideydi” dedi.
"Tedaviden önce zarar görme ihtimaline karşı yumurta ve embriyo dondurmamızı istemişlerdi, ilk adımımız bu oldu" diye anlatan Pelin, “Kemoterapi öncesi ufak bir operasyona girdim yumurta ve embriyolarımızı dondurduk. İlk kemoterapimi almama günler kala beni en korkutan durumlardan biri yaşandı, üçüncü ve son gelinlik provam için telefonum çalıyordu. Yeniden hastalığımla yüzleşmek zorundaydım. Telefonun ucundaki ses büyük bir heyecanla 'Pelin Hanım son provanızı planlamak için aradım' diyordu, o provayı planlamayı çok isterdin ama kısmet olmamıştı. 'Ben meme kanseri olduğumu öğrendim, lütfen gelinliğimi saklayın. İyileşince giyeceğim' dedim. Saatlerce eşime sarılıp ağladım, büyük bir yıkımdı” ifadelerine yer verdi.
'BANA DÜNYANIN EN GÜZEL KADINIYMIŞIM GİBİ BAKTI'
Tüm sevdiklerinin gücüne güç kattığına dikkat çeken Pelin Özdemir, “Tedavi fiziksel olarak zorlu fakat bence işin en ağır kısmı mental olarak yaşadıklarımız. Tedavi süresince direncimin kırıldığı, umudumun tükendiği, gardımın düştüğü çok an oldu. Süreç içerisinde annem bizimleydi, genel olarak benimle o ilgilendi. Öyle bir nazımı çekti ki anlatamam. Eşim Emre bana her zaman dünyanın en güzel kadınıymışım gibi baktı. Ablam ve eşi babam, eşimin ailesi tüm güçleriyle yanımdaydı. Arkadaşlarım, dostlarım, akrabalarım çoğunun hayatının merkezindeydim. Tedavi boyunca elleri hep üzerimdeydi. İyileşmeye olan inancım arttı. Eşim sürekli 'Bu bir dönem, bunu atlatıp hayatımıza bakacağız' dedi. Gelip geçeceğine el birliğiyle inandırdılar beni. Herkes tarafından sarıp sarmalandım, müthişti. Elbette bu süreçte beklediğim önemi göremediğim akrabalarım ve arkadaşlarımda oldu. İlk başlarda çok ağladım, çok kırıldım ama zamanla geçti. Böylesi gerekliymiş demek ki, sağlık olsun” diye konuştu.
‘HER SORUNA ATLAMIYORUM, HER DERDE KOŞMUYORUM'
"Bu süreç griyle de tanışmama da vesile oldu, bir şey ya siyah ya beyazdı benim için. Ancak işte o iş öyle değilmiş, hayatın grileri var" diyen genç kadın, “Kötü illa kötü değil, içinde mutlaka bir iyilik var. Düğünüm ertelendi diye öyle üzüldüm öyle ağladım ki. Sonradan gördüm bu bir gri işte, ya hastalığımı düğünden sonra öğrenseydim ilerlemiş olsaydı daha zorlu bir mücadele gerektirseydi. Şükür ki erkenden öğrendim, düğünümüz tedavi bitince yeniden yapılacak. Ben çok kıymetli olan sağlığıma kavuşunca yani” dedi. Şua nda tedavinin en ballı lokma kısmına geçtiğini söyleyen Pelin Özdemir, “Zorlu kemoterapilerin ardından şükürler olsun ki kitlem neredeyse tamamen yok olmuş durumdaydı. Doktorlarım lumpektomi ameliyatını uygun gördü ve 2 ay önce ameliyat oldum. 13 kür akıllı ilacın ilkini aldım, 21 günlük radyoterapi tedavim ise devam ediyor. Şu an devam eden tedavilerim şükürler olsun ki fiziksel olarak beni çok etkilemiyor. Fakat yine de beslenmeme, uyku düzenime ve stres olmamaya özen gösteriyorum” diyerek yaşadığı süreci aktardı.
'EN ÖNEMLİ ŞEYLERDEN BİRİ DOKTORUNUZA GÜVENMEK'
Bu hastalıkla mücadele ederken kendi içindeki güce çoğu zaman şaşırdığını dile getiren Pelin, “Nasılsın diyenlere çok uzun bir süre 'Dayanıyorum' diye cevap verdim, cidden de dayanıyordum. Kemoterapinin fiziksel ve ruhsal yan etkilerine dayanıyordum. Eşimin gözlerine bakıp 'Dayanıyorum değil mi?' diye sorardım ağlayarak, o da 'Geçecek bir tanem, dayanıyorsun" derdi. Bunu bir yerlerde okuyan ve bu hastalıkla mücadele eden kadınlar olduğunu biliyorum, dayanın geçecek. En önemli şeylerden biri doktorunuza güvenmek. Ne yazık ki eş dosttan çok fazla 'Bunu ye, bunu yeme, bu çok iyi gelir, bu kürü uygula, bu karışımı iç gibi şeyler duyuyoruz. Bunlara kulaklarımızı tıkamak gerekiyor. Kimileri kemoterapi ilaçlarını 'zehir' diye adlandırıyor fakat şükürler olsun ki bu ilaçlar var ve bizleri hayata bağlıyor. Bu süreçte sadece doktorlarımın tavsiyelerine uydum, sizlere tavsiyem doktorunuza danışmadan hiçbir şey yapmamanız” ifadeleriyle kanserle mücadele eden kadınlara tavsiyelerde bulundu.
‘KİMSE BENİ SAÇLARIM OLMADAN GÖRSÜN İSTEMEMİŞTİM’
"Hastalığı öğrenir öğrenmez insan kendi canından önce nasıl saçlarını düşünebilir demeyin ama benim aklıma ilk saçlarım geldi" diyen Pelin, “Saçlarımla vedalaşmam gerektiğini pek kolay kabullenemedim, gece gündüz araştırma yapmaya başladım; yabancı kaynaklar makaleler taradım. 'Kemoterapi esnasında saçları kaybetmemenin mutlaka bir yolu olmalı' diye düşündüm. Fakat maalesef elle tutulur hiçbir bilgiye ulaşamadım. Ben bu araştırmaları yaparken ablam protez saç diye bir teknoloji olduğunu öğrenmiş. 'Saçlarımla vedalaşacaksam belki bu fikir iyi olabilir' diye düşündüm. Önce İstanbul’daki merkezlere baktım fakat bakımlara gidip gelmek beni tedavi esnasında zorlayacaktı. Ankara’da yaptığım araştırmalarda karşıma Ömer abi çıktı. Kendisiyle görüşmeye gittim, aklımdaki tüm soruları bana cevapladı. Kendi saçıma en yakın saçı benim için buldu, saçı teslim aldım ve eve koydum” dedi.
“Saçlarım dökülmeye başlayınca gidecektim protez takılacaktı. Fakat hâlâ içimde bitmeyen bir umut vardı belki saçım dökülmez diye. Ancak üçüncü kemoterapimi almaya bir hafta kala dökülme başladı, giderek hızlandı. Öyle hızlandı dökülmeyi belki bir nebze yavaşlatabilirim umuduyla duş almayı bile bıraktım, tek derdim saçlarımın biraz daha benimle kalmasıydı. Ancak kaçınılmaz sona adım adım gelmiştim. Cesaretimi toplayıp Ömer abiden randevumu aldım, kalan bir miktar saçımla gidip o koltuğa oturdum. 'Kendini görmene hiç gerek yok, saçların çıkana kadar bu aynayı kapalı tutalım' dedi. Aynanın önüne bir perde indirdi. Ben ağladım, o kalan saçlarımı kazıdı. Sonra protez saçlarımı kafa derime yapıştırdı. Fön çekti, aynayı açtı. Gözlerime inanamadım öyle güzeldi ki, aynı kendi saçlarım gibiydi. Kimse beni saçlarım olmadan görsün istememiştim, bu yüzden ablam aşağıda beni bekliyordu. Beni görünce ağlamaya başladı. Dakikalarca sarılıp ağladık. Üstümden öyle bir yük kalkmıştı ki, işte şimdi emindim ben kanseri yenecektim.”
‘PROTEZ SAÇ HER AYNAYA BAKTIĞIMDA BANA MORAL VERDİ’
Protez saçın tamamen gerçek saçlardan oluştuğuna dikkat çeken Pelin, “Kafa derinize sanki üzerinde saçlar oluşan bir bere yapıştırılıyor. Duşa bu saçla giriyorsunuz, 15-20 günde bir bakımı yapılıyor. Merkeze gidiyorsunuz, özel bir solüsyonla saçı çıkartıp kafanızı ve saçı ayrı ayrı yıkıyorlar. Sonra kurutup yerine takıyorlar. Ben protez saçımla denize dahi girdim. Protez saç düşünen kişiler mutlaka doktoruna danışmalı ve onay almalı, bunu da eklemiş olalım” diyerek sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Protez saçın hiçbir eksisiyle karşılaşmadım, hatta aksine aynaya her baktığımda bana moral verdi. Dışarıdan bakan hiç kimse hastalığımı anlamadı, bu durum bazen bana bile hastalığımı unutturdu. Moral ve motivasyon olarak bana oldukça iyi geldi. Şimdi istiyorum ki protez saçı daha çok duyuralım, daha çok kadına ulaşalım. Hatta bunula ilgili projeler yapalım, maddi durumu yeterli olmayan kadınlara da bu hizmeti ulaştıralım istiyorum. Bu hastalıkta moral her şey demek, bir kadın için saçlarının önemi tartışılmaz. Umarım haberi okuyan kadınlara ışık olabiliriz, bu sürecin içinden geçen tüm kardeşlerimi umutla selamlıyorum."