Bir süredir neredeyse herkesin kullandığı bir tabirdir “konfor alanı”. Biraz işin içine zihin matrisimizi katarak, konfor alanının hem gerçekte nasıl oluştuğunu ortaya koymak hem de hangi zinciri kırmak gerektiğini göstermektir niyetim.
Zihin matrisimizin ana kodlarından olan “hayatta kal” kodu ile “kayıp-kazanç mekanizması” devreye giriyor aslında konfor alanının öncesinde. Mutlaka bu alanın oluşmasına neden olan bir olay yaşamışsındır ve kendini korumaya alma isteği doğmuştur içinde. İşte bu dürtün geliştiğinde hayatta kal kodu devreye giriyor. Peki en iyi hayatta kalma biçimi nedir, sorunsuz ve kayıpsız bir cephe kurmak.
Örneği ilişkiler konusunda kaynak olan olaydan beslenerek, iletişimde adım atmamayı, risk almamayı ve güvenmemeyi kodlamış olabilir. Erkeklerde sorumluluk almamak ve kadınlarda iletişimde girişken olmamak en bariz örnekleridir. Kendilerini eylemsiz kılarak ve girişken olmayarak güvenli cephede tuttuklarını hissederler. Bazen kötü giden bir evliliği ya da ilişkiyi sürdürmek ya da sürünerek gidilen işten çıkmamak olarak da karşımıza çıkar. Kişi içinde bulunduğu alanın (evlilik, ilişki, iş) içinde pek mutlu da olmayabilir ama bu alanın dışını ise bilmediği bir ormanda tek başına kalmak olarak hisseder. Bu hayatta kalma kodunun verdiği histir. O kod bu alan için “bildiğin alan; diğer alanı hiç bilmiyorsun, alanın dışında ya savaşamazsan, ya hayatta kalamazsan, ya kaybedersen” diye diye seni bu alanın iyi olduğuna ikna eder.
İşin iki kötü yönü var: biri bazen konfor alanının kaotik bir alan olması. Yani, örneğin insan kendini melankolik olarak iyi hissetmişse, kötü denk gelmiştir ve konfor alanı melankolidir. Diğer kötü yanı ise, bu durum konfor alanı oluşturmaya neden olan konuyla sınırlı kalmaz. Örneğin aşk konusunda aldığın yara yüzünden olmuş ve kök neden bu ise, atağa geçmiş olan kayıp-kazanç mekanizması artık sadece aşkla da kalmaz, sosyal hayattan kariyerine kadar riskli ya da cesaret gerektiren en ufak harekette bile “kayıp mümkün” diye kırmızı sinyali çakar beyinden ve eylemsiz kılar seni. Yayılır yani, risklidir. İki dedim ama belki bunun artık nörobilim açısından bir süre sonra bu yaşam şeklinin otopilot halini aldığını ve kırılmasının da zor hale gelebileceğini eklemek mümkün.
Dünya bir toz bulutuydu gibi bir hikaye aslında. Bir gün bir olay yaşadın ve beynin o olayı alıp evirdi çevirdi ve seni bir alana kilitledi, dışından korkmana, içinde mutsuz da olsan tutsak olmaya ikna ve memnun oldun, olduruldun.
Şimdi soru şu: Artık hiç önemi kalmamış bilmem neyin nesi bir hikayeden, zihin matrisinin o anki duygusuyla oluşturduğu bir alanda hapsolmaya devam etmek sana mantıklı geliyor mu?
Anlattığım gerçekliğe bakınca, zihnimin kalbimde esamesi okunmayan bir adama canım sıkılmıştı diye beni eylemsiz, cesaretsiz, kısıtlı ve heyecansız bir alana hapsetmesi, üstelik beni kandırmak için de adını “konfor” olarak hissettirmesi kabul edeceğim bir şey değil. Direnirim, eskiden kalma düşünceyle beni soktuğu bu alandan çıkmak için konfor alanını ateşe verir kaçarım. Ya sen?
Konfor alanı safsatası içinde üç ay bir adamın iletişim kurmasını isteyip ama kodlarım bekle dedi diye susup duracağıma, en kötü zamanı kazanırım diye aramayı seçerim. Her gün sürüneceğim bir iş ya da ilişki hayatını seçeceğime, yalnız olup peynir ekmek yemeği ve her gün yeniden daha iyi bir iş ya da ilişkiyi bulacağım inancıyla savaşmayı tercih ederim. Bilirim temiz bir savaşın sonu zaferdir. Üstelik derdim asla zafer olmaz, ben sınırlarımın olmadığı sınırsızlıkta kendim olmayı ve asla zamanı tüketmemeyi, aksine zamanı yaşamayı seçerim. Ya sen?
Nasıl mı yapacaksın? Çok kolay, bunu bil ve değiştirmeyi iste ve diren, yeter. Amuda kalkmana, birinin terapisine ihtiyacın yok senin. Beynin başkasının tuşa basmasıyla çalıştığından daha iyi çalışır senin komutunla, unutma. Ve asla onun yerine yeni bir alan yaratmak değil yöntem, duvarları ve sınırları olmamalı arzularının.
#hayatevesığar #evdekal
Betül Yergök
İnstagram: @betulyergok
Youtube: @mentalizasyon