Herkes bir an da olsa yalnız kalmayı, kendiyle olmayı sever. Ama bu çoğu kişide uzun süreler değildir. Her bireyin kendi bireyselliğinde, yalnızlığı yaşama biçimi değiştiğinden, bu biçime göre geçen süre de farklılık göstermektedir.
Biz mutfağın penceresini açıp derin tarafına bakalım bu durumun.
Yalnız olmayı sevmek ve fakat hayatta yalnız olmak istememek üzerine konuşmak ve bu duygu halinde neler yaptığımıza bakarak ayna tutmaktır bugün tercihim.
Yalnız olmak ile yalnız yaşamak ayrı kavram ve hislerdir. Aslında kimse yalnız da yaşamıyordur büyük çoğunlukla. Yani bu hayatta gerçekten hiç ama hiçbir kimsesi olmayan kişi sayısı parmakla sayılacak kadardır. Sevdiklerimiz vardır, uzakta da olsa ailemiz, telefonun ucunda dostlarımız vardır ve fakat buna rağmen yalnız yaşadığımızla ilgili bir sorunumuz vardır.
Elbetteki evlileri değil bekarları ilgilendiren bir konudur ama temelinde toplumsal alışagelmiş kodlamaları konuştuğumuzdan, herkesin dikkatini çekmesini de başarabilirim. :)
Yaşadığımız toprakların ruhumuza işlediği kodlar var: işte belli bir yaşa gelince evlenilir, çocuk yapılır, ev alınır, araba alınır, düzgün bir işte çalışılır, devlet memuru olmak iyidir gibi gibi sıralar, sayfayı doldururum.
Bunların içinde saydığımız gibi “belirli bir yaşta evlenmek ve çocuk sahibi olmak gerekir” kodu kişiye yalnızlığı kapatmak üzere aşılanır. Evlenmek ve çocuk sahibi olmak fikri ve empoze edilişi yaşlanınca birinin bize bakması ve yalnız ölmemek üzerine kuruludur.
Bu yüzden kodlanmış toplum bireyleri, sırf bu sebeple evlenir ve hemen de çocuk yaparlar. Bunun doğru ve yanlışlığını tartışmıyor olacağım. Ben diğer kitlenin yaşadıklarını tespit edip çözüm önermeyi seçtim bugün.
Kodlamalara uymamış diğer kesim, bu fikrin özgürlüğü yok eden bir baskı olduğunu düşünmüş ve uzun süreler bu fikri reddetmiştir. Çocuk sahibi olmak istese de evlenmeyi istememiştir.
İşte burası kaosun başladığı yer! İnsanın içinde yer alan ve temizlenmemiş kodlar, korkular, değişmeyen istekler ve kaçılan durumlar bir arada bir savaşa girerler ve olan o bünyeye olur. Bir kere hepimizde bu kodlamalar olduğuna göre, ne kadar reddetsen de evli ve çocukluları görür ve senden daha mutlu sayarsın onları. Evine döner ve yalnızlığını derin derin hissedersin. Burada ilk olarak kod devreye girer. Ardından o yalnızlığı sorgularken sen, neden bu hayatından vazgeçmediğini hatırlar ve korkularını ayaklandırırsın, peşinden yalnız ölmek de istemediğinden gerçekten bir partner/yoldaş istersin bu hayata ve o istek bir çocuğun başını devirip şeker istemesi kadar masum ve ağlamaklı gelir masaya. Son olarak da ellerini beline koyarak içeri girer bütün bunlardan kaçma dürtün. Bu senfoni sık ya da seyrek aynı müziği çalar ruhunda ve her zaman da alkışı almadan iner sahneden. O şarkıyı kimse dinlememiştir ve hatta belki bir şarkı bile çalamamışlardır üstelik.
İnsanın kendine ettiği en büyük kötülük, kendini arafta ya da kaosta bırakmaktır.
Az evvel yazdığım gibi senfoninizdeki bölümleri ayırıp görmeye başlayın (konu her ne olursa olsun). İyi bir orkestra şefi olmayı başarabilirsiniz ama bunun için mutlak surette görmeniz, duymanız ve bilmeniz gerekir.
Bu yüzden öncelikle her/tek bir konuda, sizi tetikleyen kodları, korkularınızı, kaçışlarınızı ve isteklerinizi görün. Ne diyorlar? Ardından bu durmayan senfoniyi kaçarak kapatmayı değil, dinleyip bir şef olarak sona erdirmeyi seçin. Son ezgi ve son nağmeyi siz belirleyin. Yani neyi seçeceksiniz, bilinçli olarak seçin. Konumuzdan giderek izah edelim:
Yalnız yaşamak ve ölmek üzere bir olumsuz senfoniniz var. Burada önce bir es vereyim yine: Bir de böyle bir sorunu olmadığını iddia edenler var, onlardan tek ricam bu yazıyı gerçekliğinizi kabullenerek ya da “mış gibi” yaparak okuyun, yine de işe yarayacaktır diye düşünüyorum.
Bu senfonide öncelikle sizden ayrı bir şekilde kodlanmış hangi kodlarınız olabilir belirleyin (Sayalım: toplumumuz evlilik ve çocuk üzerine kodlanmış durumda, etrafımdaki herkes evlen diyor, çocuk diyor, iş diyor vs). Ardından sizi genelde bu konuda ne tetikliyor, onu bulalım (Örn: Ben evde yalnızken sosyal medyada eşiyle çocuğuyla mutlu fotoğrafları olanları görüyorum vs). Peki sorumuzu soralım: “Sen ne istiyorsun?” Cevap göre:
Evlenmek/çocuk istemek ise neden olmadığını soralım. İçerden gelen korku ve blokajlar nedir? Dışardan etki var mı? (Özgürlüğüm gider diye korkuyorum, terk edilmekten korkuyorum, sevdiklerimden önce ölmekten korkuyorum, mutsuz olmaktan korkuyorum vb) Bunları belirledikten sonra net ve tek bir sorum olacak, “Bu duygun gerçek mi?” İsteğim bu sorunun cevabına beni ve kendinizi ikna etmenizdir. Bir korkunun, gerçekten somut ve kesinlik içeren sebebi olmalı! Saydığınız nedenler sizin kafanızda yarattığınız soyut düşünceler mi yoksa gerçekten somut dayandığınız bir korku kaynağı mı?
Eğer soruya “istemiyor olmak” şeklinde cevap verdiyseniz de daha en başta reddettiğiniz gerçeklikler var demektir. Peki neden etkileniyorsunuz? Yalnız olmakla ilgili kaygı ve hüznünüz bundan başka neden kaynaklanabilir? Reddetmeyin! Her duygu ve durumunuzu baklava yufkası gibi açtıkça açın, açın ki gerçeği ve çözümü bulasınız.
Çözümü buldukça kendinizi örecek ve güzelleştireceksiniz. Kendinize şeffaf olun, böylece tüm orkestranızı en iyi yöneten şef olacaksınız.
Gerçek kötü bir şey değildir, her zaman doğru ve iyiyi seçmek üzere kılavuzdur. Kendinizden ve gerçeklerden kaçmayın.
Ve konuya dair gerçeği fısıldayarak gideyim:
Unutmayın yalnız değilsiniz, yalnız olmayacaksınız ama bilin ki yalnız öleceksiniz!
Her ruh kendi yalnızlığıyla göçer.
Betül Yergök /Mentalizasyon
http://mentalizasyon.com/
mail: info@mentalizasyon.com
İnstagram/Youtube: @mentalizasyon