Yeni dünyamızın en önemli sonuçlarından biri stres seviyemiz ve şeklimizin de değişmiş olması. Yine aynı şekilde aşkta, iş hayatında ya da kişisel dünyamızda strese giriyoruz ama artık daha fazla ve daha farklı. Dijital çağın getirdikleri karşısında kıyaslamaları daha çok yapıyoruz, mahrumiyet duygularımız, takipçilik dürtülerimiz gibi birçok yeni duygu ve güdü bizi hem duygusal yönden hem de kişisel yaşamsal faktörlerden yana strese sokuyor, hem de eskiye göre çok daha fazla.
Biz de onlar gibi gezil tozmak, güzel yerlerde yemek yemek ve o kıyafetleri giymek istiyoruz. Ünlü olmak ya da bir video ile viral olmak istiyoruz. Çabuk ve çok para kazanmak istiyoruz. Bir iş kurup çabuk zengin olmak, zengin biriyle tanışıp evlenmek, icatlarımızı ispatlamak, fiziksel olarak daha zayıf ve alımlı olmak istiyoruz. Dış güzelliğimizden içe, zenginliğimizden başarıya, ünden konfora her konuda hedefler ve hayaller büyüyor, bizi bir heyecan sarıyor ama stresi de artıyor hayatın.
Birileriyle, zamanla ve kendimizle rekabete giriyoruz aslında tüm bu detaylarda. Bu duygu ve dürtülerde beynimizdeki nöronlar hipofiz bezini etkinleştirir, yükseltir. Böylece kortikotropin sinir sistemi vasıtasıyla bedende dolaşır, aktive olur: kortizol, adrenali ve böbreküstü bezi tetiklenir. Adrenalin ile nabzımız yükselir, kaslarımız harekete geçer; kortizol ile dopamin ve kan şekeri artar ve güç gelir. İşte bu yüzden normalde iyi gibi görünse de bu duyguların etkileşimi, bunun sürekli olması bedeni ve beyni yanlışa sürükler.
Yani normalde bir şeyler hedeflemek, hayal etmek, istemek ve bu istekle strese girmek güzel; olumsuz stresler zaten kötü. Olumlu nedenlerle ürettiğimiz stresler güzel olsa da bunu sıklıkla yapmak da yanlış. Olumsuz odaklı stresler (olumsuz duygularla kendini yeme hali) ve olumlu sayılan hayalleri sürekli strese çevirme hali hipofiz bezinin çalışmasını bozar ve depresyona, kaygı bozukluğuna, panik atağa, sinir ve uyku problemlerine neden olur.
Stresi yok etmek gerekmiyor, onsuz da büyümez, olduğumuz yerde kalırız. Her pozitif ve negatif duygunun bir ihtiyaç seviyesi var. Örneğin aşırı pozitif dil de olumsuz etkiler doğurur. İşte bu yüzden artı ve eki duygu ve beyin izlerini olması gereken azami ve asgari seviyelerde tutmak gerekiyor.
Peki olumsuz stresler ile olumlu amaçlı sıklaşmış stresleri doğru yönetmek için ne yapmalı?
1. Güdülerini fark et. Genelde duygu ve düşüncelerimizi fark etmeyi farkındalık sayarız, ki öyledir ama aslında kontrolde zorlandığımız daha temel şey güdülerdir, düşünceyi ve duyguyu oluşturan güdüler. Bu yüzden nelere güdülendiğini ve hangi güdülerin seni daha stresli duygulara, düşüncelere ve hayallere sürüklediğini fark et. Fark etmek azaltmanın başlangıcıdır.
2. Otopilotlarını devre dışı bırak. Bu konuda uzun uzadıya bir yazı yazmıştım, dilerseniz onu okuyabilirsiniz ama beden ve beynin rutin olarak girdiği döngüsel davranışları kırmanız hayatınızı güzelleştirecek en temel çözüm. İster fark ettiğiniz güdülere teslim olmayarak isterseniz de sabah evden çıkarken mutlaka taktığınız olmazsa olmaz takıyı takmayarak deneyimleyebilirsiniz bunu.
3. Dış dünyayı filtrele. Dış dünyada olan şeylere açıklığın, etkilenme seviyene bak ve onları kısıtla. Örneğin sosyal medya seni mutlu yaşam arzusuna sürüklerken mutsuzluğa gömüyorsa orada geçirdiğin zamanı azalt ya da etkilenme düzeyine kafayı tak.
“Kafayı tak” dediğime takıldınız mı? Yok etme odağında kafayı takmak iyidir, kiloya ya da birine takmak gibi saplantı yaratmaz değişime yönelik kafayı takmalar; aksine gözüne sokar ve vazgeçmeyi arzulatır.
Betül Yergök
İnstagram: @betulyergok
Youtube: @mentalizasyon