Olsun istediğin iş olmuyor, terfi gelmiyor, aşk kapıyı çalmıyor bazen. Hedeflediğin ağaca tırmansan da sıçrayamıyorsun, sıçrasan da varmak istediğin yere varamıyorsun. “Neden?” deyip duruyorsun diline dökmesen de içinden. Çoğu insana göre oldukça fazla emek harcadığından, kalbinin temiz olduğundan ve elde etmek istediğin güzellikleri hak ettiğinden de eminsin üstelik!
Peki neden olmuyor ve seni durduran şey nedir?
Kader ve kısmet gerçeğini bir an için kenara itelemek isterim bir başka gerçeği kovalamak uğruna. Yoksa kaderde ve kısmette olanı yaşıyoruzdur çoğu zaman elbette. Ancak tekrarlanan engeller, sürekli olan bozulma ve kısmetsizliğin “senden ötürü” olan sebepleri de var hani!
Kaderden başka insanı durduran ve engelleyen yegane şey kendisi ve bunu da onlarca türden yaratmayı da başarıyor ilginç ki!
Dilin, kalbin ve aklın bir şey olsun istiyor, ister aşk ister iş ya da bambaşka bir konu. Beynin bunu düşünürken veya isterken, küçücük hazne içinde pankartlarıyla gelen bir sürü nöron olur olmadık ne varsa ortalığa döküyor. Mahallenin dedikoducusu da muhtarı da emekli albayı da orada. Daha önce başına gelenleri sayıp dikkat nutukları atanlar mı dersin, sağlama alman için kurallar yağdıranlar mı yoksa yargılar dağıtanları mı ararsın, hepsi meydanda.
İşte tam o anlarda arzun, hayalin her ne ise ona dair şartlar ve kurallar ya da kaygılar doğuyor. Beynin yeni bir iş hayali kurarken işsiz kalma korkunu, para olgusunu yüzüne vuruyor; ilişkin yoksa yalnızlığı, bir girişimde başarısızlığı…
Beyninin yarattıklarının bu kadar belirgin olması da gerekmiyor, daha ufak detaylarda kendinize devasa duvarlar ördüğünüzü gördüğünüzde nasıl sinirleniyorsunuz değil mi? Çok saçma olacak cümlelerle örneklendirelim:
“Hayatımda biri olsun isterim, şu işler olsun zaman olarak uygun olayım da o zaman”
“Bu yapacağım iş ömür boyu sürsün, çok kazanayım”
“Mutlu olmak için bu şehirden taşınmam lazım”
“Kira ama bu semtte ve bu evde mutluyum, bana yetiyor”
“Araba sevmiyorum, olsun istemem, alacak param da yok”
“Oturup uzun uzun konuşalım ve sonra birbirimizi tanıyıp bir ilişkiye başlayalım”
Hepsi ve daha fazlası gün içinde onlarca kez kurduğumuz cümlelerden ya da benzerlerinden…
Zamanın hiç yokken ve çok yoğunken muhteşem bir aşkın gelmesine “hayır” diyorsun, belki giriştiğin işte hemen çok büyük paralar kazanıp sonra devam etmen gerekmeyecekken kazancı uzun vadeye planlayıp mühürlüyorsun. Mutluluğu bir şehre ya da gitmeye ya da birine bağlıyorsun. Tamahkar ve mütevazilik iyi ama az ile yetinip hiç büyümeyi istememek sana da yanlış gelmiyor mu? Bir ilişki için şekil planlıyorsun, kadın ya da erkek modeli, çıkacağınız yemeğin detayı ve sohbetin niteliğine kadar şartların var hani! Ne bileyim yani, evren istediğin şeyi tam yapacakken sıraladığın şartların hepsini olduramadığından hayalini de olduramıyor olabilir mi?
Seni en güzel hikayelerin için durduran şey ne?
İpleri komple beynine bırakmış olman ve onun yaptıklarına da hiç karışmaman. Bu ne itaatkarlık böyle! Her karmaşasıyla karışmaya razısın yani!
Seni durduran şeyi düzeltmeye isteğin varsa eğer, isteklerinle ilgili nöronların pankartlarıyla ortalığı karıştırırken itaati bırakıp düşüncelerini denetle, sözlerini izle, dilini düzenle, gerçeğini unutma! Duygularına, düşüncelerine ve sözlerine iyi bakmayı unutma! “Yöntemi ne” diye sorma bana, 007 Bond bakışı değil bu, bakmak dikkat etmektir işte :)
Betül Yergök
İnstagram: @betulyergok
Youtube: @mentalizasyon