Çok nadiren fark etsek de çoğunlukla bilincimizin fark edilmeyecek yönlendirmeleriyle kaotik alanlarda ya da kaotik duygulardan kaçtığımızı sanarak boşlukta SAKLANIYORUZ.
Saklanmak illa bir gizlenmek değildir ve bu yüzden fark edilemeyebilir. Girişmemek, öyle değilmiş gibi davranmak, uzak durmak, koruma güdüsüyle geri çekilmek, yüzleşmemek ve gerçeklerden kaçmak eylemlerinin hepsini buraya kondurabiliriz.
Geçenlerde duygusal etkileyicilikte olan bir çalışmamızda danışanımın duygusal egosunun yerle bir olduğu bir ayrılık hikayesinden sonra yeni bir ilişkiyle bütün bu hezimeti temizleyeceğini düşündüğünü, ancak istediği gibi olmayan bu sonraki ilişkinin bekleme sarmalından da çıkamadığını gördüm. Bu örneği özellikle vermek istedim, çünkü gerçekten çoğumuz buna benzer sarmalların içinde farkında olmadan dönüp duruyoruz. Danışanım sonraki kişiyi kurtarıcı olarak tanımlamıştı ve zihni ondan haberli ya da habersiz bir biçimde “Bu sefer düzgün olacak ve hatanın bende olmadığını ben dahil herkes anlayacak” demişti. Bu yeni ilişki deyim yerindeyse herkese kapak olacak derken sadece ona kapak olmuştu. Bu son deneyim kötü gittiği halde beklemeye ve zaman zaman zorlamaya, gelgitlerle süren sürecin içinde kalmaya güdülenmişti. Bu size “olabilir” mi dedirtti ve sizce bu durum bundan başka ne verdi?
Bazen yenilgilerin sayısını artırmamak ister beynimiz, hataların fazlalaşması halinde gücünü kaybedeceğini hissettiyse olanları “hata” olarak yorumlamamaya ve mümkünse hiçbir şeyin “final” yaşamamasına gayret eder. Ayrılık, vazgeçme, yenilgiyi kabul etme, “hata yaptım” deme gibi eylemlerden zinhar uzak durur kişi, beyni bu negatif yüzleşmenin üstesinden gelemeyeceğini düşünüyorsa.
Dolayısıyla çok sevdiğim danışanım da “2 kez üst üste yanlış kişiyi sevdim, hata yaptım, mutsuz oldum, yenildim” gibi temalarla yüzleşmemek için sonraki kişiyi bekleme fanusunun içine oturmuştu. İki hezimet varken “sıfır” olarak takılıyordu. Çünkü beyni bir devam hikaye yarattığından önceki yenilgiyi zaten hissetmiyor, sonrakini de zaten finale götürmediği için bir hüküm vermiyordu. Asıl sıfır giden zamanlarının toplamı ve ruhundan gidenlerden geriye kalanlardı. Bunu fark etmenin güzelliğiyle tekrar eski güzel gücüne erişmişti.
Maddi dünyada girişimlerimizde başarısız olmuşsak yeni hamleler yapmamak, bir süre iş sorunu yaşamışsak memnun olmadığımız halde mevcut işten ayrılmamak, bir kez daha aşkta başarısız olmamak adına toksik bir ilişkiyi bitirmemek, ayrılmamak ya da yeni bir ilişkiye ihtiyaç duymuyormuş gibi kendine yeni bir yalandan dünya yaratmak saklanma biçimlerimiz.
Aşkta birini beklemiyor ve istemiyor gibi davranın saklandığı oda ile, “illa bununla olsun ve bu bana bir yenilgi olmasın” düşüncesiyle olmazların içinde dönüp duranın gizlendiği bodrum katı aynı şeyi veriyor. Bilimsel olarak söyleyecek olursam, kayıp-kazanç mekanizması duygusal kayıplarını hesapladı, mükafat sistemin bir kişiyle yenilgisiz bir hikaye olasılığını ödüle çevirdi, dopamin reseptörleri buna motive oldu, hipokampus eski hatalarını “sakın böyle olmasın” diye sürekli söylüyorken hipotalamusun da “bekle, kaç, savaş, saklan” komutlarını verdi ve sen bu potpori ile saklanmaya başladın. Bu beyin zincirinin minicik bir yerden tutup kırmak kolay, tek bir hamleyle tuz buz olur. Nasıl mı, saklandığın yerden çıkarak!
Hayat, kendisinden saklanmak suretiyle yoksun kalınacak bir şey değil. Saklanmaksa bir yaşam biçimi değil. Gerçekleri yüzüne yüzüne söylemek, kaldırabilmek ve olmayanı bitirmektir güç.
Seneler evvel mutsuz giden evliliğimi yenilgiye uğramamak için bitirmiyorken bir uzman dostum “devam ettirmeyi başarı sayma, olmayanı bitirmeyi başarı say” dediği gün kendime gelmiştim.
Şimdi sizlerde bu satırları okurken yanlış yorumla durduğunuz ve saklandığınız yerlerden çıkar mısınız? En güzel kıyafetlerinizi giyip, kendinizi seçip, olmayana zaman feda etmek yerine cesurca, gerçeklerle dans ede ede yarınlara koşar mısınız?
Betül Yergök
İnstagram: @betulyergok
Youtube: @mentalizasyon