Son zamanlarda izlediğim tüm TV yapımlarından içinde bulunduğum gerçek dünyaya kadar her alanda özür dileme konusunun çok başka algılandığı dikkatimi çekti. “Özür dilemek bir erdemdir” derken bile aslında sanki bir hatayı kabul etmenin erdemli insan işi olduğu altta yazılı gibi duruyor.
“Özür dilemek” sebep olunan şey ya da duygu için karşı tarafa aktarılan bir anlayıştır esasen. Bu sebep olunan şeyin hata olup olmadığı en fazla özür dilemenin şeklini belirlemez mi?
Kimi insan özür dilenecek bir durum olduğunda özür dilemenin ego düşürücü bir kabul olduğunu hisseder ve yine de bir şekilde kendinde haklılık yaratacak savunmalar geliştirir. Öyle anlaşılmıştır ya da öyle anlaşılmasına karşı taraf sebep olmuştur ona göre.
Özür dilemenin bir hata kabulü olduğuna inananlar hata kabul etmekte zorlanırlar ve hatanın kendine ait olmadığını ispata düşer ya da olayda saklanırlar. Konuşmaktan kaçınır, karşı tarafı anlamaktan sakınır ve üstüne üstelik bir de haklılık yaratır kendine.
Oysaki özür dilemek bazen sadece farkında olmadan ya da hiçbir hata olmadan bile karşı tarafa hissettirilen duygu nedeniyle gerçekleştirilir. Bu durumda cümle “Ben böyle hissettirmek istemedim, bu yönde davranmadım/konuşmadım ama sana böyle hissettirdiği için özür dilerim ama sen de bence gerçekte olan taraftan bir daha bak” şeklindedir. Muhtemelen bu anlayışlı yaklaşım karşı tarafa bir kez daha düşünme tetiklemesi yaratır ve karşı taraf da yanlış anladığına ikna olabilir gerçekte böyleyse durum. Bu cümleyi söyleyen kişinin hata kabulü yoktur, gücü kırılmamış, küçük düşmemiş ve karşısındaki kişiye karşı da ezilmemiştir. Onun için en doğru sıfatlar erdemli oluşuna ve anlayışına dairdir.
Bir kere en başta her birimizin olaylara bakış açısının, ifade ve beden dilinin birbirinden tam bağımsız olduğunu kabul etmek gerekir. Bazen içimizde hissettiğimiz gibi dışarıya yansıtamadığımız olur ve bazen de biz doğru yansıtsak da karşımızdaki kişinin hassasiyetlerinin başka olduğu.
“Kısa saç sana hiç yakışmıyor” dediğin birine tamamen içten onu daha başka hallerde çok sevdiğinden bir söz söylemiş olabilirsin ancak bunun onda bambaşka yere temas edeceğini bilemezsin. Belki de bir hastalık üzerine bile olmuş olabilir bu fiziksel durum. Bunu okuduğunuzda tabiî ki bunda kalbini kırdıysak özür dileyeceğimizi düşünürsünüz ama bu her konuda olamaz mı? “Hayatında niye biri yok, sen sertsin, hayatı umursamıyorsun, bencilsin, kilo mu aldın, kayıpsın…” gibi hayatın içinde tonlarca cümle sayabilirim bir diğerinin hassasiyetini titretebilecek. Peki karşımızdaki insan bu hassasiyetini dile getirdiğinde ne yaparız ya da ne yapmalıyız?
İşte bu soruya “suçumuz hatamız yok ki onu derken” diye bakıldığı için özür dilemek gerektiğini de düşünmüyor kimse. Oysaki bazen hissetmesine hatasızca neden olduğun için özür dilersin, sen öyle demesen titremeyecekti hassasiyeti yani. Diğer mesleğim avukatlıkta yani daha doğrusu adalet sisteminde bile kast, olası kast, taksir gibi durumlar vardır ve hatasız olduğun halde sorumluluk gerektiren olaylar yaşanır, bunlar dava konusu bile olur. Hayatın içinde neden bu olmasın? Gardını almanın gerekmeyeceği bir karşılıklı anlayıştır bu, ne hissettirdiğini anlaman, anladığını hissettirmen, sorunu çözmen ve hatasızsan da karşı tarafça doğru anlaşılman için gelişen şahane bir erdemli akış.
Özür dilemek sadece bir erdem değildir ve her özür bir hatanın gereği değil ya da her özür bir hatadan sebep değildir. Karşındakine hissettirdiğin şeyi anladığını ifade etmenin naif tarifidir, klas bir davranıştır ve anlayıştır yani.