Hiç ne istediğini bilmeyen birine aşık oldunuz ve onun adına ürettiğiniz sorunun cevabını bulması için kendinizi heder ettiniz mi? Olmuştur olmuştur. Zira şimdiki zamanın ürünü bu, herkes öyle.
Seni mi istiyor yoksa gitmek mi, kalmak mı kaçmak mı istiyor, sen soruyor ve sen deliriyorsun değil mi? Sana karşı bir duygusu olduğunu anlıyorsun, sen de bir şeyler hissediyorsun ve buna rağmen olmuyor kavuşmalar. Delice bir şey bu, öyle karşılıklı bir şeyler var ama hiçbir şey de yok aynı zamanda.
Beyazıt Öztürk’ün psikopat tiplemesi vardı ya, işte şimdinin aşk insanları böyle: “Sorumluluk istemiyorum ama seninle de görüşmek istiyorum, beni sev istiyorum ama öyle aylar sonra da arayabilirim.” … Çok düşündüm, çok analiz yaptım üzerine. Bu delice davranış modellerini belki anca benim kadar deli biri çözer dedim ama içinden çıkmak zor iş maalesef.
Mesela senin ilgini, sevgini istiyorsa bu tatmin öyle ayda bir olan bir dozluk bir şey mi, mantık tuhaf! E sevilmekse derdin, seven de bulmuşsan her gün sevsin işte ne güzel değil mi? Öyle Yılmaz Erdoğan’ın “Sevebilme İhtimali” şiiri gibi, şimdilerde sevenler diğerinin sevebilme ihtimalini seviyor, diğeri ise “uzaktan beni sevmeni ve arada geldiğimde sen seviyorken bulabilme ihtimalini seviyorum” diyor. Yani kadınlarımız ve çoğunlukla erkeklerimiz “ara doz ilgi olsun, özgürlüğüm olsun, bazen buluşup ilgilenelim, öpüşüp koklaşalım, sonra herkes dağılsın” düşüncesinde. Aşkın her hali şarkılarda şiirlerde kalmış, fiiliyatta sadece aşkın –mış gibi hali var anlaşılan.
Böyle böyle yalnızlaşacağız ve bunu sorguluyorsak da delireceğiz büyük ihtimalle.
Aşka dair işin acı gerçeğini size vereyim ben en iyisi: Bu durumda bir gerçeği görmelisiniz. Her durumda, ne istediğini bilememe halini yenebilmeli duygular. Zihnin gücünü kalbin gücü kırabilir. Eğer birinin kalbi zihninin gücünü kıramamışsa, yani erkek ya da kadın başarabilmişse gitmeyi ya da gelmemeyi, sana dair olan kıvılcımlar onu yakmayı başaramamıştır. Ne istediğini bilmeyen kadın veya erkeği tüm kararsızlıklara rağmen seni istediğine ikna edememişse kalbindeki sana dair olan duygu, aşk da olsa mağluptur aşk.
Düşün ki sen, canlı kanlı dışarıdasın. Onun ta etinin kemiğinin içinde kalbinde bir duyguyla yer alırken içten kazanamadığın savaşı fiilen kazanamazsın. İçerden fethedemediğin adamı ya da kadını, seni istediğine ya da olabileceğinize ikna edemezsin. Ha manipüle edersin, ben anlamam ama oyunlar oynarsın, taktikler yaparsın, o ayrı. Ben doğal bir akıştan bahsediyorum.
Karşındakinin ne istediğini bilmediğini anladıysan, ya hiçbir şey yapmadan bir gün isteyerek gelmesini beklemeli ve her durumda onun adına soruların cevabını aramayı bırakarak hayatına devam etmelisin. Başkasının kabul bile etmediği soruyu bulup, cevabını bulması için harcadığın zamana da duyguna da kalbine de yazık edersin. Üstelik ne istediğini buldurursan da çabaların yüzünden onu suçlamayla ilişkiyi heba edersin. Sen de böyle insanlarla ilgili ne istediğini bilmelisin işin doğrusu.
Ne istediğini bilmeyen insanları ne anladım ne de tahammül gösterebildim ben de. Üstelik çabaladığım geçmişim de var. Tecrübeyle sabit diyeceksem, eğer en az iki kez ne istediğini bilmediğini anladıysan birinin, onun istediğini bulması için çabalamanın da beklemenin de bir anlamı yok maalesef. O kendini çözecek de bir şeyler olacak da biz de göreceğiz:)
Herkesin ne istediğini bilmesi, sevebilmesi ve kalbinin-zihninin-dilinin aynı akabilmesi dileğiyle.
Betül Yergök
İnstagram: @betulyergok
Youtube: @mentalizasyon