Başlığı çok değişik yerlere sürükleyerek bir karma tablo çıkarmaktır niyetim. Niyet de bu ya, koşulları, koşullu olmaları ve alışılmışlıkları hayatın her noktasına temas ettirerek aynaya bakalım hadi.
1. Kategori: “Koşul olunca hemen uyumlananlar”
Bu kategori en tehlikeli grup olabilir aslında. İnsanın önüne hayatta birçok kez bir şart, koşul ya da basamak çıkar ve o engeli aşması ya da aşamayı geçmesi gerekir. Bu yüzden böyle bir durum olduğunda, insan doğası alışkındır hemen o koşulu geçmesi gerektiğini kabul etmeye. İstisnaları ayrı tutarsak, duvarın diğer tarafına geçmek isteyen zihin, beden ve ruh, kendisine verilmiş bir görevi tamamlamaya meyilli ve koşulludur aslında. Bu kategorinin tek tehlikesi “suç ve yalan” türetme olasılığıdır.
Örneğin kendini kıskanan partnerinin kıskançlığını alışagelmiş kabul etse de partner, bu kıskançlıkla mücadelede yalan söylemeye yeltenir ve bu da alışagelmiş bir düzen almaya başlar. Yine parası olmayan bir evsizin vitrinde gördüğü döneri yemek için yazılmış miktara sahil olması koşulu ve açlığının onu suç işlemeye yöneltmesi gibi koşula göredir forma girme realitesi. Burada en ilkel kodlamalarımız tehlike arz ediyor esasen: “hayatta kal”
Bu “hayatta kal” tabiri, ölmek ve yaşamak denklemi değildir dikkatinizi çekeyim. Türetirsek bunu, “sevgilini kaybetme ve yalan söyle”, “işsiz kalma ve ne denirse onu yap”, “açsan çal”, “tehlikedeysen kaç” gibi ilkel kodun eylemsel sonuçları, hayatımızın en basit noktalarına kadar yayıldı demek istiyorum. Durum böyle olunca da ilkel kodlamaların bizi yanlışa sürüklemesinin önüne geçmek için, ilkel kodların önüne yeni bir kod yüklenmesini ve unutulmamasını tavsiye ediyorum:
“Dur ve bir daha düşün!”
2. Kategori: “Koşulsuzluktan koşullardan vazgeçemeyenler”
Bu kategoridekileri “başka koşul yaratamayıp bulunduğu alana alışmaya çalışanlar” olarak yorumlardım. Ve bu tarifi yapınca da içimden daha çok “kadın ve şiddet” olgusu geçerdi açıkçası. Ama bu aklıma gelen de zihnimde iki çatala ayrılır aslında. Zira, ben bu tabloda gerçekten “koşul yaratamayanlar” ile “bunun için gerekli özen ve çabayı göstermeyenler” olarak iki tür görüyorum karşıdan bakınca gerçeklere. Objektif gerçeklikle belirtmeliyim ki, ülkemizde başka bir “imkan” yaratma imkanı olmayan insan sayısı azdır. Hele ki geldiğimiz gelişmiş dünya halinde, insanın kaçması, hayatını değiştirmesi, kendini ve çocuklarını koruması büyük oranda imkan dahilindedir. Biraz da insanlığın gözü açıldı esasen.
Dijital çağ büyüyünce, TV’ler vs. alanlarda insanların ufku, bilgisi ve görgüsü artınca zihin imkan türetebiliyor ve kendinde güç bulma durumu tetikleniyor bir bakıma. Eskiden bir kasabada yaşayan kadın için, şiddet görünce boşanmak, kaçmak ve hayatını değiştirmek zor olsa da, artık medya ve dijital çağ sayesinde bunu yapanları görüyor, en basiti başka şehirleri bile görmeden tanımaya ve plan yapabilmeye başlıyor. Yani eskiden dünyası kasabası kadar olan insanlarımızın çoğu, koskoca bir ülkede onlarca olasılığı görerek bir olasılık hayalinde yaşayabiliyor.
Netice olarak eski düzen gelişimle değişince, gerçekten imkansızlık içinde olanları ayrı tutmakla birlikte, başka koşul yaratmamakta direten, başka koşul yaratsa da buna güç bulamayan insanlarımız, maalesef bulunduğu alanı değiştirmiyor ama bulunduğu alandan memnuniyetsizliğini sürdürüyor. Buna örnek olarak, şiddet görse de eşini sevdiği için ayrılamayan kadınları veya işinden memnun olmadığı halde iş değiştirmek için kendinde güç bulamayan çalışanları örnek olarak verebilirim açıkça ve alenen. Bu kategoridekilere de şöyle söylerdim:
“Gözlerini aç, daha iyi bir imkan yaratmana engel yok!”
3. Kategori: “Alışmış koşullucular”
Bu kategoridekileri “ısrarla karşı tarafı değiştirmeye çalışan ama bulunduğu alanı terk etmeyenler” olarak açıklarım aslında. Belki bir önceki kategorinin devamı gibidir hatta. Şikayetçidir ama şikayetine konu durum ya da kişinin değişmesi onun yarattığı ve dayattığı “koşul”dur. Basit bir örnekten ciddi olana doğru ilerleyecek olur isek; kimisi memnun olmadığı işinden şikayetçidir ama sürekli bir kaos yaratır. Ona göre terfiyi almayı ya da amirinin artık direncini kırıp taleplerini kabul etmesini bekler ve ısrar eder. Bu kategoride hiç alışamadığım iş dünyasından olan kesim, patronlarının zenginlik kaynaklarına ve işine dair bile eleştireldir. Ona göre patronları parayı ve şirketi iyi yönetmiyordur. Bu konuda söylenir, şikayetlenir, itiraz eder ve değişimde ısrar eder. Oysaki bu düzen onsuz da ya da böyle de devam ediyordur aslında.
Bir de ilişkilere bakalım: Bir danışanım eşinden şikayetçidir ve şikayeti eşinin işi, geliri ve sorumlulukları üzerinedir. Eşi evlenmeden önce de müzisyendir ve keyfine göre çalışmaktadır. Dışardan bakınca sorumsuz gibi algılansa da kadın danışanım, evlenmeden önce de uzun süren evlilik benzeri bir ilişki yaşadığı bu adamla, onun bu yapısını bilerek evlenmiştir. Bu evliliğin bu koşullarda olması üzerine bu durumu kabullenmiş olması gerekirken, aile içi huzursuzluğun temeli hala bu konudur. Israrla eşinin bambaşka bir insan olmasını beklemekte ve bu konuda kavgasını sürdürmektedir. Empati kurmaya başladıysanız, evle maddi-manevi ilgilenmeyen bu adamı suçlarsınız belki ama doğru bakışta, kendini değiştirmemiş bu kişinin değişmemesi suç değildir ve onun en doğal hakkıdır. Bu durumda değişen, kadının beklentisidir.
Beklentiniz değiştiğinde beklentinizi alamamanız durumunda karşı taraf suçlu değildir, kimse suçlu değil. Beklenti ve durumlar değişmiştir aslında. Değişimlere göre birliktelik huzura ermiyor ve uyumlanmıyorsa, kimsenin suçunun olmadığı bu durumdan çıkmak, gerekirse ilişkiyi sona erdirmek gerekiyor. Ama işte bu kategoridekilerin vazgeçmediği şey, yarattığı koşulu karşısındakine dayatması, ısrar etmesi ve bir süre sonra bu çemberin içinde kendi dayatma/ısrar eylemlerine alışarak rutinine koyması. Artık onun için “nasılsın” ya da “merhaba” demek gibidir “değiş değiş değiş” demek.
Bu yüzden bu kategoridekilere şunu söylemek isterim: değiştin ya da memnuniyetsizsin, elinde iki aşama var:
“1. Söyleyip bekleyeceksin.- 2. Olmadıysa gideceksin.”
Bu anlattığım kategorideki durumlar, yaşantımızda belirli dönemlerde zaman zaman olmuştur. Bazılarımızda kategorilerden biri ya da birkaçı hala vardır. Bazılarında ise bu kategoriler sırasıyla da gerçekleşebilir, çünkü devam etme güdüsü taşır. Ama önemli olan, gerçeği bilmek, gerçekleri kendine söylemek, çabalamayı seçmek ama gerektiğinde vazgeçmenin de bir başarı olduğunu bilmek, her koşula kapılıp sürüklenmemek, durup düşünmek ve her zaman bilinçli farkındalık içinde yaşamak.
Yoksa hayat herkesin yaşadığıdır. Tek fark kimin nasıl, ne kadar doğru ya da mutlu yaşadığıdır?
Betül Yergök /Mentalizasyon
mail: info@mentalizasyon.com
İnstagram/Youtube: @mentalizasyon