Öz varlık için en anlamlı konuyu ele almak istedim bu hafta: Kendini bulma ve tekamül.
Kendimizi eğitirken, değişimler yaşarken veya yaşamak isterken, bir şeyleri de değiştirmek isterken, gelecek hayalleri kurarken ve yahut bir aşka dair kendi penceremize döndüğümüzde “olmak” ile “oldurmak” arzularının çokluğundaki yanlışlığı ele alıyoruz bir bakıma.
Yaşımız ilerledikçe, hayallerimiz ve davranışlarımız değişim gösterir. İşte bu yüzden, hayallerimize göre bazı şeyleri oldurmak isteriz ya da davranışlarımızdaki ve dünyadaki değişimler üzerine de “olmak” isteriz.
Bu sorun en çok kendisiyle baş edemeyenler ve kendisini keşfedemeyenler için ağır boyuttadır. Ama sorunun şekli ve büyüklüğüyle ilgilenmeyeceğimizi, bilhassa kaynak yanlışlığı çözümleyeceğimizi de bilmelisiniz.
Örneğin çoğunuz ve belki de hepiniz, kendinizle ilgili değişimler için, şöyle cümleler kuruyorsunuz: “Kendimi bulmak istiyorum, gerçekten ne istediğimi bilmek istiyorum. Ona göre ne yapmam gerektiğini bilmek istiyorum. Yaşayacaklarımdan pişman olmak istemiyorum. Hayal ettiğim gibi yaşamak istiyorum…” Şimdi bu kalıp his ya da düşünceyi ele alarak anlatalım. Bir ağızda söylediğiniz bu ve buna benzer cümlelerde, hem kendinizi bulmak istediniz hem gerçeklerinizi; hem ne yapmanız gerektiğini bilmek istiyorsunuz hem de pişman olmamak. Üstelik daha da vahimi kendinizi bulmak isterken, daha bulunmamış benlikle hayal ettiğiniz gibi yaşamak istiyorsunuz.
Sizce de aslında kendinizi bulduğunuzda, diğer saydığınız şeyler kendiliğinden olmaz mı?
İşte tam da bunu diyoruz. Tümevarım düşünce yaklaşımıyla giderek her bir parçayı ele alıyorsunuz, kendinizi bildiğinizde nelere de sahip olabileceğinizi bildiğinizden, onları da sayarak istiyorsunuz. Oysaki tümdengelim yaklaşımdaki tüm, kendi benliğiniz; ve siz önce ona ulaşmayı hedefleyip, ona ulaştıktan sonra parçalara doğru ilerleyecek ve belki de hiç uğraşmadan o parçaların yani sonuçların hepsine sahip olacaksınız.
Peki evrene verdiğiniz bir düzine isteğin yazıldığı reçete, nasıl bir reçete oluyor? Bunu şöyle düşünebilirsiniz: Bir restorana gidiyorsunuz. Menüyü veriyorlar elinize, bakıyorsunuz sayfalara. Garson geliyor ve “Siparişiniz?” diyor. “Ben güzel bir şey yemek istiyorum. Bir kenarda makarna olsun, bir tarafta küçük dilimlenmiş etler, patates haşlanmış, sebzeler şöyle şöyle…” Menüde aslında tam da istediğiniz yemek yazıyordu. Garsonun tepkisini hayal edin, işte evren size öyle bakıyor.
Şimdi, kendinizi de çok suçlamayın. Ortalık çekim yasası olumlamaları ve tavsiyeleriyle doldu. Bu yüzden, dilimizde pelesenk oldu olumlama cümleleri. Hal böyle olunca da Allah ne verdiyse sayıyoruz, isteklerimiz olsun diye. Liste kabardıkça kabarıyor sonuç olarak da. Ama oturup hiç düşünmüyoruz, bu saydıklarımızın hesabındaki sonuç nedir ya da “aslında neye odaklansam oldururum” diye.
Aslında doğrudur. Çekim Yasası gereği söylemek ve daha doğrusu inanarak söylemek gerekir isteklerimizi. Neler olsun istiyorsak, onları sahip olacağımıza inanarak istemeli ve kendimize doğru çekmeliyiz. Bu halde kendimizle ilgili de değişimler yaratmak için Çekim Yasasını kullanabiliriz. Ancak Çekim Yasası, evrendeki enerjilerin birbirini çekmesi ve itmesi üzerinedir. Bununla bizzat kendinize dair, şans enerjisini, mutluluğu, başarıyı, vs. çağırabilirsiniz. Kendinizi bulmayı, kendinizi bilmeyi, sakin olmayı, olgun olmayı, gururlu olmayı, birini unutmayı, kalbinizden atmayı, bir acıyı ruhunuzdan silmeyi çağıramazsınız. Bunlar benliğinizin içindeki hesaplardır ve bu hesapta kendinizle baş başa olacaksınız. Üstelik hayatınıza bir şeyleri çekmek için “Çekim Yasasına” başvuracaksanız, kendinizi biliyorsanız ve kendinizden eminseniz bunu başarabilirsiniz.
Kendinizi bilirseniz, bu hayatta kim olduğunuzu, varoluş nedeninizi, nasıl yaşamak istediğinizi, kendinize yapılmasını istediğiniz ve istemediğiniz şeyleri, hayallerinizi ve zevklerinizi, zaaflarınızı ve kaygılarınızı bilirsiniz. Ayrıca bunlarla yaşamayı da bilirsiniz. Dikkatinizi çekmek isterim, kusursuz bir yaşam yoktur: kaygılarınız veya zaaflarınız olacak. Önemli olan kendinizi bilirseniz, bunların varlığından haberdar olacak, yönetebilecek ve devreye girdiğinde de kendinize kızmayacaksınız. Sihirli sonuç: pişmanlık duymayacaksınız hiç! Zira size göre bir hata yaptıysanız, hangi dürtünün devreye girdiğini bilecek ve kendinizi affedeceksiniz. Onaracaksınız zihin makinanızı her seferinde, ama en güzeli bunlar canınızı hiç sıkmayacak.
Kendinizi bilmeyi başarırsanız, “tekamül” başlayacak ruhunuzda. Olana bitene bu gözle bakacaksınız. Olasılıkları ve ihtimalleri görecek, duyacak ve ona göre yürümeye devam edeceksiniz. Örneğin yaşamın kısalığını ve kıymetini bilecek, gönlünüzün isteklerini dinleyerek ruhunuza isteklerinizi yaşatacaksınız; ne bileyim koşacak veya belki o plazadan ayrılıp tuale fırça darbeleri vurmaya başlayacaksınız. Mesela kıymet verdiklerinize gerçekten kıymet vereceksiniz, anlayacaksınız, hayatın herhangi biri için bitme olasılığı üzerine sevdiklerinizle güzel anıları yaratmak için de ihtimaller yaratacaksınız. Birini sevmekten korkmayacak, onun için mücadele verirken gurur atına binip şaha kalkmayacak ya da fazlaca yerlerde sürünerek yaklaşmayacaksınız. Bir aşkın muhatabı, sizin için kalben kıymetli olacak. Siz, ona onu sevmeyi layık göreceksiniz, o hak ediyorsa buna karşılık verecek. Her sevdanın kavuşmakla bitmek zorunda olmadığını bileceksiniz. Her zaman zaferle koşmayacağınızı, bazen de düşebileceğinizi bileceksiniz. Kaybedeceksiniz ve kaybetmeyi kabul etmeyi başaracak, gerekiyorsa ağlayacaksınız; en son düşmesi gereken gözyaşınızı da düşürüp, doğrularak hayatınıza daha güçlü devam edeceksiniz.
Uzun lafın kısası, kendinizi bilir ve bulursanız her şeyi daha net görüp kabullenerek, tekamül edeceksiniz ve güzel yaşayacaksınız.
“Kendini bilmek” kavramını standart kendini bilmekten ayrı kullanıyoruz. Yoksa hepimiz kendimizi az çok biliyoruzdur. Ama tekamül eden insanlar iyi bilirler, bu seviyeye ulaşınca anlaşılıyor, bunun böyle olmadığı. Gerçekten tekamül edince anlıyor insan, bu zamana kadar “kendi olmadığını”. Bu çok ilginç.
Peki bu “olma” nasıl mümkün?
Daha önce başka bakış açılarından varyasyonlarını yazmıştık. Ama şimdi bir tık daha derine gidelim. Zihni ve ruhu olgunlaştırmak çok zor iştir, hep söylüyoruz. Öncelikle farklı görüşlerin aksine altını çizerek söyleyeceğim, bu bir yolculuktur ve kısa zamanda ulaşılamaz öze. Niyetli olmak ve bunu istemek gerekir. Sürekli birtakım kodlamalar yapmak değil, olgunlaşmaya başlamak ve bu devrimi başlatmak gerekir. Bunda sondaj yoktur, ruhumuzun ya da zihnimizin derinlerine girmeyeceğiz. Var olan kodları yıkmak veya bilinçaltı temizliği yapmak gibi yöntemler ayrıdır ama bu “olma” yoluna girerseniz, sakince kabullenmeler, kendini keşfetmelerle yürüyeceksiniz geleceğe doğru.
Bunun için en önce kendi zihin ve ruhunuzu çizeceksiniz. “Siz kimsiniz?” Bunun cevabını bulacaksınız. Dilerseniz, her gün bu sorunun cevabını yeniden yeniden yazacaksınız. Kimsiniz? Bu hayatta kimsiniz, nasıl birisiniz; kısa ve öz, kendinizle tanışacaksınız. Hatta şöyle diyelim, kendinizi kendinizle tanıştıracaksınız ancak tanıştıran dış benliğiniz olacak ve iç benliğinizi size tanıtacak. İçinizdeki siz kimsiniz, nasıl birisiniz? Öyle yüzeysel cevaplarla geçiştirmeyin, hissederek kelime kelime yazın ya da düşünün.
Ardından “tamamlandınız mı ve nelerde tamamlandığınızı söyleyebilirsiniz?”. Tamamlanma hissi çok önemlidir. Üstelik burada tam bir tamamlanma olması şart değildir. Örneğin şu an hayatınızda kimse yoktur, bir ilişkiye de açıksınızdır ama “tamamlanmış” hissetmenize mani değildir bu durum. Yani bu yaşınıza kadar ilişkiler yaşamış ve duygusal tatminler yaşadığınız için tamamlanmış hissedebilirsiniz. Ya da iş hayatınızda geldiğiniz konumdan ilerleyebilirsiniz ama şuana kadar geldiğiniz nokta başarı için tamamlanmış hissetmeye engel değildir. Burada dikkatinizi çekmek istediğim önemli bir husus var: Her zaman her konuda “eksik” bulabilirsiniz. Gerçekçi olarak yaklaşmak gerekir. Yani şöyle söyleyebilmelisiniz: “Çok güzel ilişkilerim oldu, duygusal olarak çok kez mutlu oldum. Bu konuda tamamlandım.” “Kendim için çok güzel şeyler başardım, şu an için tamamlandım, tamım, bu tamlıkla ilerleyeceğim.” Bu tamlık, meseleyi kapatmak demek değildir, dikkat ediniz ve devam ediniz:)
Son sorumuz: “bu tamlıkla, hayatta ne olmak ve hayatta ne olsun istiyorsunuz?”. Kim olduğunuz ve tamamlanma hissi kısmını doğru yapmanız halinde, tekamül etmeye başlarsınız ve bu soruya da cevap verebilirsiniz. Kendi özünü tam keşfedemeden ve tamamlanmış hissedemeden bu sorunun cevabını verebilirsiniz ve oldurabilirsiniz ancak, bu bir “olmak” olmayacaktır. Yani yukarıda ballandıra ballandıra övdüğümüz kendini bulmanın sonuçlarından mahrum kalacağınızı söylüyoruz.
Hatta ilk soruyu haftalarca sorun ve diğer sorulara geçmeyin. Kendi özünüzü kendinizle tam olarak tanıştırana kadar ve emin olana, özünüzü hissedene kadar her an ve her gün bu soruyu cevaplandırın: “Kimsiniz?” Aksi halde kendi özünüzle yaşadığınız her an tek gecelik ilişki gibidir, 5 dakikada tanışıp evlenmek gibidir, erken ölmek gibidir.
Kendinizi özümsemeli ve çözümleyebilmelisiniz. Böylece hayatın sunduğu her şey sizin için “hayatın sunduğu gereklilikler” olarak gelecek, geleni alacak ve kabul edeceksiniz. Mesela o sosyal medyada yazınca canınız yanıyor da paylaşıyorsunuz ya Atilla İlhan’ın “ayrılık da sevdaya dahil” sözünü; bunu içiniz yanmadan, olgunlukla söyleyeceksiniz.
Siz tam olunca sizi tam olanlar ve tam olduracak hikayeler bulacak. Siz tam olunca artık buradan sonrası her bir saniye ve anı “hediye” olacak, yarınlarınızda sabahlar nergis kokularıyla ruhunuzu kucaklayacak. Palavra değil, derin bir inanç ve ispatla söylüyorum bunları.
Bunlar hep siz kendinizi bulup “tam olunca” olacak.
Ne diyelim “kendisi olmayanlar utansın” :)
Betül Yergök /Mentalizasyon
mail: info@mentalizasyon.com
İnstagram/Youtube: @mentalizasyon