Hadi yine iyisiniz, kasım ayı indirimleri başladı. Şimdi yine fiyatlar düşmüş diye gerekli gereksiz çokça şey kargolarla eve doğru yol alır.
Salgın gerçeğiyle normal yaşamımızı sürdüremediğimiz uzun bir dönem yaşamaya başlayınca düşüncelerin değişeceğinden umutluydum ama olmadı. Belki de karantinanın psikolojisiyle daha da kapıldık tüketim çılgınlığına.
Birkaç farklı noktadan ve kendimden anlatmak, irdelemek istediğim bir husus bu.
Bundan 12 yıl önce Bilişim Hukukçusu kimliğimle yabancı ülkelerdeki sanal dünyanın Türkiye’ye getirilmesi projelerinde yer aldığımda biliyordum bunun bir çılgınlığa döneceğini. Hediye çeklerinin, puanların ve indirimlerin hatta ünlülerin paylaşımlarının nasıl bir tüketim cevabı yaratacağını daha o zamanlar hesap etmiştik. O zamanlar hukuki kısmında yer aldım ama asla bu çılgınlığın bir parçası olmadım. Yani bu sistemi getirenlerin uzak olduğu bir çılgınlığın parçasısınız.
Tabi manuel alışveriş çılgınlığına kapılmadığımı söyleyemem. Kendimi sanal dünyadan kurtarmış ama alışverişin tutkusuna kaptırmıştım seneler önce, bir ara. Günün birinde evimdeki giyinme odasını gören babamın “Ben bu tablodan utandım, her şeye sahip olabileceğini düşünmen her şeye sahip olmanı gerektirmiyor.” dedi. Tabi eski toy hallerim olsa onun beni anlamadığını düşünürdüm ama mesajı çok derinden aldım. Gerçekten kış bitince giymediğim kazaklar ya da ayakkabılar vardı ve evet her şeye sahip olma güdümün bunu yapmamı gerektireceğine inanmam hataydı.
Ardından aslında neyden zevk aldığıma baktım. Aldığım kıyafetler ya da eşyalar değil, almak isteyip alabilmenin yarattığı hazdan kurtulamıyordum hepiniz gibi. Ekonomi yapan insanları yanlış bulurdum, hayat harcayarak yaşanır sanıyordum. Sonra bir söz verdim kendime ve düşünce kalıbımı değiştirdim. Gerekeni almak, istediğimi alabilme özgürlüğümü içimde hissedebilmek mümkündü ve bunu hissetmem için fiziken bir şeyler almam gerekmiyordu.
Bu, beynimizin bir sistem tanımı ve bu halde kalmıyor. Bunu alın aşka koyun, işe koyun ve paraya koyun, bu mantık her konuda aynı denklemle işlemeye başlıyor. “Mutlu olmak için birine, bir aşka ya da paraya muhtacım” diyor beyin. Bir yerden tutup düzeltmedikçe bu sarmalın içine etrafta olan biten her duygunuzu katarak dönüyorsunuz. Bu bir çığ!
Günün birinde salgın diye bir gerçek girdi dünyamıza. Zavallı kıyafetlerim öylece dolapta duruyorlar. Bitmeyen karantinamın Kasım ayında bütün sanal alışveriş siteleri “Kasım Ayı İndirim Çılgınlığını” başlattı. Ortalık kapış kapış! Dedim kendime küçük sürprizler yapıp bir şeyler mi alsam, sepete koydum koydum çıkardım ürünleri. Kendimi eğitmek üzere değerlendiğim izole dünyamda bunun üzerine yine bir eğitim planı çıkardım kendime. Düşünün zaten bunu sizin gibi yapmayan biriyim. Belki bir şeyler anlatabilirim size bu planımla.
Salgın uzun yıllar sürse, ülke batsa, ekonomi çökse bu dünya bizi ne hale getirir? Alamadığımız ve sahip olduklarımızı kaybettiğimiz bir olasılığı düşündüm. Ben kendimi her durumda savaşabilir ve yaşayabilir bir modele dönüştürmek istedim.
Evimde yaptığım denemelerden en ilginci tuvalet kağıdı konusu:) Bundan 17 sene önce üniversitenin ilk yılında kaldığım yurtta, bir arkadaşım tuvalete giderken hep 4 yaprak tuvalet kağıdı alırdı yanına. Sorduğumda bu düzende kullandığı ve tüketimini kontrol ettiğini söylemişti. Fakir sanmıştım ama benim zihnim fakirmiş (ki bu arada fakirdim o zamanlar, zengin sanmayınız). Aklıma o olay geldi ve taktım kafayı, 4 yaprak tuvalet kağıdıyla sınıyorum karantinada tüketim dengemi:)
Normal düzenimizde yapamayacağımız ve vazgeçeceğimiz bir imkan karantina sayesinde önümüzde duruyor. Dizginlemeyi ve düzenlemeyi başlatabiliriz. İhtiyacımız kadar almayı, almadan yaşayabilmeyi, hazzı “satın almalarla” değil alabilme imkanımızı hissederek yakalamayı, sağlığı en büyük zenginlik saymayı, kendini severek mutlu olabilmeyi deneyebiliriz.
Kasım indirimleri değil de kasım dizginleri başlatabiliriz. Tüketimle geçirdiğimiz zamanı fikir ve sevgi üreterek geçirebiliriz. Aksi halde kazaklar, ayakkabılar, makyaj malzemeleri, kremler, paltolar gibi ilişkiler, sevgiler, dostluklar, ahlak, inançlar, mutluluk ve insanlık tükeniyor olacak.
Eşyalara değer vermeyişiniz gibi kendinize ve insanlara değersizlik göstermeye başlıyorsunuz. Bunu en iyi ne mi ispatlıyor?
Bunca vaka sayısına, hastanelerde yer kalmayışına, ölümlere rağmen evde duramayışınız, mekanlar ve restoranlar kapandığı halde elinizdeki dürümleri caddelerde sokaklarda yemeniz, gece kulüpleri kapalı diye onlarca kişiyle ev partileri yapmanız kendinize ve insanlığa 2-3 kez giyip yenisini aldığınız o kırmızı kazaktan farklı bir gözle bakmadığınızın göstergesi, bu çok açık.
Yine de değişmemekte kararlı mısınız?
Yazım da burada tükenmiştir, yeni yazı stoğumuz haftaya bedava:) Sevgiler.
Betül Yergök
İnstagram: @betulyergok
Youtube: @mentalizasyon