Seni tanıyanlara sorsalar “Nasıl biridir?” diye, cevapların ne olacağını düşündünüz mü hiç? Benim epey zorlandığım bir konu aslında ve en iyi kendi üzerimden anlatabilirim bu yüzden.
Yaptığımız iş, mesleğimiz, hayatın değişik yerlerinde uzun süreli üstlendiğimiz misyonlarımız kimliklerimiz haline geliyor. Anneliğimiz, kadınlığımız, erkekliğimiz, sorumluluk alan evlat misyonumuz, ciddiyetimiz, mizahımız ve bir sürü türlü vasıf ve varlık biçimi bizi de kendine göre biçimlendiriyor ve ardından o kimlik oluyoruz.
Bunda bir yanlışlık yok aslında ama oluşan kimliğin geldiği yer ve yayıldığı alan dikkate alınınca sıkıntı kendini belli ediyor. Benden örnek vereyim, on beş yıldır avukatlık mesleğinin içinde oluşum, toplumsal misyonum, mesleğin getirdiği ciddiyet gibi birçok unsur beni artık sosyal yaşamımda bile aşırı ciddi ve tedirgin edici olarak yansıtıyor. Evvel ilişkilerimde tepkilerimden korkanlar olduğu gibi annem ya da yakın dostlarıma bile bu imajı verdiğimi birçok örnekten alabiliyorum. Neyse ki yine beni çok yakından tanıyanlar aynı zamanda sempatik ve esprili halimi biliyor.
Peki ben hangisiyim?
Evet hepsiyim ama bu hepsi oluşum birçok alanda iyi olsa da bazı alanlarda yaşam yoluna taş koyuyor. Mesela kesinlikle ilişki dünyamı etkiliyor, çekinilen bir yapı sergilediğim söyleniyor. (Yoksa kapımda sıra olurdu gibisinden bir ego tatmini olsa gerek bu:)) Geçen gün yayın için video çekerken de isyan etmiş, isyanımın videosunu paylaşmış, mahkeme salonunda savunma yapar gibi anlattığıma sinirlenmiştim.
Hepimizde var bu, hangi işi yapıyorsak, hangi burcun insanıysak, hangi misyonları uzun zamandır yerine getiriyorsak, yani yüzümüz ve mizacımız uzun zamandır nasıl durmuşsa artık dışarıya hep o yansıyor.
Yüzünüzü hayal edin, en çok hangi şekilde duruyor gün içinde? Yılın, ayın, haftanın ve günün en çok denilecek zamanında yüzünüz ciddi mi, sorumluluk içinde, stresli, anaç, maço vb. nasıl duruyorsa artık osunuz. Yani öyle değilseniz bile etrafa verdiğiniz kimliğiniz, mizacınız o, “nasıl biri?” sorusunun cevabı o!
Sorun yoksa yok tabi ama iç dünyamız ile dış dünyamız çoğunlukla farklılık gösterir. İç dünyanızda kendinizi romantik hissederken çok duygusuz görünebilir, çok şakacıyken bir şekilde ciddi tanınabilir, aşkı isteyen içiniz bilinmez ve umarsız olduğunuz düşünülebilir. Bu pek iyi değil! Bu zamana kadar sorun da olmamış olabilir, hiç sorun da olmayabilir. Ancak her koşulda iç ve dış benliğimizin, ruhumuzun aynı ya da dengede olması esastır. Hepsi olmak, motif olmak, yerine göre davranmak güzeldir ama Mevlana yanlış diyor olamaz. “Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol”
Her ortamda ve duruma göre davranmak iyidir evet ama hayat o kadar koşturmaca halinde gidiyor ki, çoğunlukla hangi ortamda ve hangi durumda olduğumuza ve hangi hal-tavır içinde olduğumuza bakmıyoruzdur. Bir bakmışız ki duruma göre davranayım derken, o olmuşuz!
Mozaik iyidir, örneğin mozaik karoları severiz ama evin yerini, duvarlarını ve tavanını aynı mozaikle kaplı düşünün, boğulursunuz. Sürekli bir döngüde giden yansıma davranışlar içinde de aynı şekilde gerçekliğinizi kaybedersiniz.
Bu yüzden hangi ortam, hangi iş ya da hangi misyon olursa olsun, tüm hallerinizin ortasını bulup iç ve dış halinizi hep dengeli tutacak şekilde yaşayabilirsiniz. Hayatınızı en çok hangi yüzünüzle geçirdiğinize bakarak sonuçlar alabilir ve bunu iç dünyanızdaki sizle kıyaslayarak bir tarafı diğerine göre yumuşatabilirsiniz.
Bir gün gelir birilerini gerçekliğiniz konusunda ikna etmek zorunda kalırsınız ya da altına imza atmayacağınız bir tanım yapılır sizle ilgili ve belki hatta bir aşkı, parayı, kariyeri kaybedeceğiniz bir sorudur “Nasıl biridir?” sorusu.
Haftanın size sorusu bu olsun: “Sana göre nasıl birisin, sence insanlara göre nasıl birisin?”
Betül Yergök
İnstagram: @betulyergok
Youtube: @mentalizasyon