Munih Sendromu uluslararası ilişkilerde geçmişin etkisinden sıyrılamamış karar alıcının geçmişle benzeşimler yaparak karar alması ve davranması olarak geçer ve geçmişteki tecrübeler nedeniyle korkularla tavizler vermeyi anlatır. Daha önce başa gelenler bir daha gelmesin diye toplumların ve yönetimlerin kaygı duyması ve bununla hareket etmesi yani.
İlişkilerde de aynı kimliklere sahip olduğumuzu bildiğimden ilk duyduğumda “işte tam olarak ilişkilere dair sorunu olan herkesin sendromu” dedim. Çünkü sorun olarak addediyorsak ruh halimizi bunun nedeni geçmişte olan olumsuz durumların benzerini yaşamamak adına fazla gardımızı almamızdır. Bunu en basitimden şehirler üzerinden bile yapıyoruz, burçlardan bile “Bir daha Trabzonlu olmaz” ya da “aslan burcu mu asla” diyoruz (bu kısımlara ben de katılabilirim). Ancak büyük perdede daha önce başımıza gelen ya da içine düştüğümüz durum ve duygulara karşı bir koruma geliştiriyoruz.
Örneğin eskiden aldatılmış kişi aldatılma radarı işletir ve güvenmek onun için zordur, hep bu ihtimalle izler partnerini. Buna benzer sevgi sorunu, maddi konular, zeka, değersiz davranma ya da baskın karakter olma gibi çokça yönden “asla” kategorileri üretiyor ya da aynı duruma düşmekten kendimizi korumak adına kılıç kalkan kuşanıyoruz.
Böyle yaptığımız için de genelde eskilerden güvendiğimiz, kusurlarını bilmenin yönetebilirliğine aldandığımız insanlara yeniden şans veriyoruz ya da pek de iyi olmayan ilişkileri uzatıyoruz, içinden çıkamıyoruz veya bazı şeyler eksik olduğu halde güvenli kategori gibi görünen her ilişkiye de balıklama dalıyoruz.
Münih Sendromu aslında bunu gösteriyor. İyi gitmeyen ilişkileri ya da hak ettiğimiz değeri vermeyen partnerleri alanımızda tutmayı uzatıyoruz, çünkü o olmazsa güvenilir bir alan olmayacak ve bu alanı yaratacak birini bulmak zor olacak. Bunun gibi kriterlere biraz uyuyorsa da kurtarıcı gibi sarılacağız karşımıza çıkana.
Bütün bunlar geçmişte yaşadığımız deneyimlerin bize kattığı tecrübeleri tecrübede bırakmayıp onu kendine kural ve savaş belirlemiş bizler yüzünden oluyor. Her şeyi abarttığımız gibi tecrübeleri de abartıyoruz, öğrenmekle kalmayıp onu kuşanıp savaşa çıkıyoruz.
Tekrar yanılmamak, değersiz hissetmemek, doğru insanı bulmak, kendimizi kullandırmamak, fazla fedakar olmamak, sevilmeden sevmemek, belirsiz durumlardan kaçınmak gibi onlarca düşünce geliştiriyoruz eski ilişkilerimiz üzerine. Hatta şakadan sosyalliğe hayata bakış açısından iletişim şekline kadar bir çok detay var geleceğe geçmişten baktığımız. Geçmişin tecrübesiyle geleceğe bakmak şahane ama Münih Sendromu gibi ansızın da uygun olduğunu sandığımız insanlara ya da sırf ilişki oldurmak uğruna bu kez de fazla taviz veriyoruz ve bir taraftan da geçmişten gelme bu kaygılar ya da düşüncelerle kendimize kurallar koyup diplomatik takılmaya çalışıyoruz, bir flört masasına şartlarımızla gelip hızlıca zaferle çıkmak istiyoruz, garantici oluyoruz.
Hayat hep savaş değildir ve hatta en güzeli barıştır.
Güvensiz bir yaşam yoktur kişinin kendine güvendiği her an her alan güvenlidir.
O halde kendimizle ve geçmişimizle barışabiliriz, olanlar birer tecrübeydi ve tekrarlanacak diye bir kural yoktur ama bunu olacak gibi hayatında tutmak belki tekrarlatabilir. Öğren ve bırak onu orada, o o zamanın konusu ve öğrenip bıraktığın hiçbir şey olumsuz olarak tekrarlanmaz hayatında buna inan. Ve kendine güvenmenin güvenlik ve güven için yeterli olduğu bu yaşamda ne yapman gerektiğini biliyorsun.
Betül Yergök