Hassasiyetlerimiz düşmanımız

Hepimizin hem genel hayata hem de ilişkilere dair hassasiyetleri hatta tabiri caizse tırnak çıkardığı durumlar var.

Hassas noktalarımızın kimi çocukluk gibi evrelerde kökleşen karakter hassasiyetleriyken kimisi de yaşanan hikayeler üzerine kişisel gard alışımız yani yargılarımız olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin değer konusunda fazla hassas bir karaktersindir, çocukluğunda bu kayıt oluşmuş ve bu senin kırmızı çizgin olmuş olabilir. Bundan başka, yakın ya da uzak bir geçmişte seni çok yaralamış bir ilişkide bu duyguyu tatmış ve bu tat ile de gardını almış olabilirsin. Tüm insanlardan saygı ve değer beklemek gibi bir huyun olabilir.

Haberin Devamı

Bu durumun iki olumsuz ve gereksiz sonucu var. İlki adı üstünde gereksiz bir “hassasiyet” duymak. Algıda seçicilik gibi her hikayede ya da sözde bunu kasten arar gibi güdüleniyor beyin ve bu insanı yoran bir şey. Diğeri ise bu hassasiyetin karşılığının çoğunlukla yanlış olması. Çünkü yanlış anlamaya ve yorumlamaya meylimiz yüksek oluyor, “a” dese “bak böyle oldu” diyerek yargımızı ispatlamış gibi hissediyoruz. Çoğunlukla ilişkiler başlamadan bitiyor ya da başlayıp bitiyor ama bu hassasiyetler neticede kişiyi ya da ilişkiyi boğup bozuyor.

Kendime yaptığım ve yapmaya sürekli çabaladığım en önemli şey hassasiyetlerimi kaldırmak ve normalleşmek oldu. Bunu yaparken ne çok hassas nokta yarattığımı ve bundan zarar gördüğümü fark ettim. Hatta bir gün masaya yumruğumu vurup kendime hakaret edesim bile geldi, bu ne saçma yaşam şekli diyerek:) Hiç gülmeyin, en az benim kadar hassasiyet çıkartırım sizden, gelin beyninizi bedeninizi okuyayım:)

Bunların çoğu ilişkiler ve davranış üzerine. Kendimize yönelecek davranışlarla ilgili saygı, hitabet, akıl, dürüstlük, samimiyet gibi birçok modelle hassasiyet yaratıyoruz. İlişkiler konusunda güven, sevgi, değer, romantizm, cinsellik gibi birçok alanda hassas kodlarımız var, belki onlarca. Bir de aldığımız yaralarla kırmızı alarm verebilecek sert kodlar var duygu dünyamızda. Örneğin telefonu açmazsa bir haltlar karıştırıyordur, çiçek alıyorsa kusuru vardır, parfüm sıktıysa ya da toplantı dediyse yalan olabilir, iletişim kısıtlanırsa final görünüyordur gibi yargıların verdiği hassasiyetler de var. Bu hassasiyetlerle bu olaylara benzer bir durumun meydana gelmeye başlamasının ta başında kırmızı alarmlar çalıyor ve kişiyi hemen yargılarımızla yargılıyoruz.

Haberin Devamı

Kendime yaptığım bu iyilikte en çok ne düşündüğümü size söylemek isterim: Ben hiçbir şeyin aynı olmadığına ikna ettim kendimi. Hiçbir gün ya da saat diğeriyle aynı değil; yıllar, aylar, yaşlar aynı değil. Her zaman şahane yaptığım irmik helvasını bugün berbat yaptım ve çöpe attım mesela, o bile aynı değil. Ben tüm hikayemdeki benle aynı değilim, koy oraya tüm evreleri (çocukluğu, gençliği ya da geçen seneyi, hatta dünü).

Hiçbir adam ya da kadın aynı değil. Bazen sözler aynıdır bazen anlar benzeşir, bazı insanlar aynı parfümü sıkar ya da siyah giymeyi severler. Bu benzerlikler gibidir benzeşen detaylar. Ama hiçbir şey bir diğer şeyle aynı değil. “Yeni” ve “aynı olmayan” bir hayat canlandırdığında ne eski hassasiyetlerini taşıyasın gelir ne de her şeyi birbirine benzetmek aklında durur.

Haberin Devamı

Yalan değil bazen çok beziyor hikayeler ama ne yapalım benzerse benzesin neyse ki biz aynı değiliz!
 
 
Betül Yergök
İnstagram: @betulyergok
Youtube: @mentalizasyon