Sıcağı sıcağına yazmayı tercih ediyorum genelde, öyle herkes gibi havaların ya da gezegenlerin etkisiyle. Ne bileyim hava yağmurludur, sonbahardır mevsim ve belki yer yer güneş açıyordur ve aklımıza olmadık şeyler geliyordur diye bekliyorum eş zamanlı olarak.
Sonbaharın hafif solgun bugününde, kalemim “gerçek aşkı” yazmaya doğru meyletti ve sanki en çok daha bana inat, muzur bir tebessümle…
Gerçek aşkları okumuş, seyretmiş ve bir tanesini de yaşamış biri olarak, kalemim bu konuda susar mıydı bilmem ama bilmeyenlere gerçekten gerçek aşkı anlatmak istediği kesindi.
Hani aşklar için çarşaf çarşaf liste yazarız ya oturup: Sevmek, sadakat, saygı, güven, gezmek, vakit geçirmek, ilgi görmek, ayrılmamak, evlenmek… Diye başlar ve belki de cinsiyete göre beklentiler (ki bu kadın) bile ekleyebiliriz.
Gerçek bir aşkın elinde yalnızca iki şey vardır: Sevmek ve Vazgeçememek.
Gerçek bir aşığın aşık olunandan ayrıdır sevdası. O sever ve sevgisinden de vazgeçemez. Bu aşk, karşı tarafın ne sadakatiyle ne geçirilen vakitle ne de güvenle artar ya da azalır. Kıvamında ya da yoğunluğunda ölçü değildir hiçbiri. Belki olsa olsa sadece acısında ölçüdür olan bitenler.
Gerçek bir aşık, aşık olunanın çemberinden ayrılamıyorsa, bu onu kazanmaktan çok, aklını kaybetmemek ve kalbini sakinleştirmek içindir. Zaten çok da uzağa gidemez maktulü failinden hani…
Gerçek aşk olduğu iddia edilen can yakıcılık halinin, gerçekten gerçek aşkla ilgisi yoktur mesela. Bozulan en büyük algı budur, evrenin geldiği bugünlerde. Çünkü gerçek bir aşık, her ne olursa olsun aşık olunanın canını kasten ve bile bile yakmaya cüret edemez. Çünkü bilir ki, o yangında en çok kendi gönlü yanacaktır. Ha en fazla bir kere dener kibriti çakmayı, ama olası intikamlarını da sürdüremez.
Gerçek bir aşık, kendine bu aşkı armağan eden evrene ve aşık olunana saygı duymaya başlar. Kavuşamasa bile öyle güzel aşıktır ki, dünyayı uçtan uca dolaşıp her kim yardıma muhtaç ise el uzatmak, herkesin gönlünü iyi etmek ister. Sanır ki, derman oldukça diner bu yürek acısı. Bazen coşar, bazen kendini bile terk eder, sanır ki söner bu aşkın çarpıntısı.
Gerçek bir aşk, hiçbir zaman yok olmaz. Türlü türlü halleri olur da en olası sonu küldür, yok olmayı bilmez. Her koşulda bu evrende tekrar canlanmaya imkanı vardır. Hani olmaz ya da oldurmazsın da, bu böyledir bilesin. Bu yüzden küle dönmüşse de gerçek aşk sadece hatırlanır, unutulmaz ama kötü sözle de vurulmaz.
Gerçek bir aşığın, bu aşka ve aşık olunana kötü sözü olursa da o, yürekten çıkmaz. Gönlü hep saygılıdır. Öyle tarifi yoktur ama ne olduysa olmuştur, kimseyi suçlamanın manası yoktur, boşanmadaki çocuk kadar üstündür sevdanın tadı.
Gerçek bir aşık için tek hayal, onun gelmesidir. Onunla olacak koca bir dünya ya da gelecek değil, kavuşmaya dair bir saniyenin duasındadır esasen. Hatta o kadar komiktir ki, gerçek bir aşık, aşık olunan gelip “Evlen benimle” dese hazırlıksız yakalanabilir ve dahi arkasını dönüp kaçabilir. Çünkü dedim ya gerçek bir aşık sadece ona kavuşmanın bu evrendeki ilk zaman diliminde yaşamaktadır, hiç düşünmemiştir ötesini berisini. Kaçıp gitmesi istemediğinden değil, hiç düşünmemiş olduğundandır. Hatta yüreğindeki sevginin büyüklüğünden bile korkmuş olabilir.
Gerçek bir aşık, aşkından kaçamayacağını yani “vazgeçememe” unsuruna yakalandığını kabullenene kadar, bu aşktan önce köşe bucak kaçacaktır. Bu kaçış evrelerinde reddedebilir duygularını ve belki unuttuğunu da sanabilir.
Gerçek bir aşığın unutmadığı bu aşktan sonra yürüdüğü hayat yolundan bellidir. Üstelik öyle bir iki dakika dikkatli analiz ederseniz hemen yakalarsınız, aşkın küllerinin titrediğini. Çünkü gerçek bir aşık, ipini koparmış deli dana gibidir. Tanıyorsanız her halini, hiç olmadığı bir hal içine girmişse unutmayın o gerçek aşkın ettiğidir, müsamaha gösteriniz.
Gerçek bir aşk için en acı olayın “kavuşamamak” olduğu düşünülür. İşte reddedilmişse ya da bu hikaye kimine göre yarım kalmışsa, aşkın acı olayı gerçekleşmiştir denilir. Yanılgıdır. Gerçek bir aşk var ise, en acı olay bu kavuşamama halinden sonra gerçek bir aşığın bu küllü kumral aşk ile hayata ayak uydurmaya çalışmasıdır. Yani gerçek bir aşığın, bu aşkın ıstırabını dindirmiş olsa da hayatta kalma çabası, ne demiştik, deli dana halidir aslında en acı yanı. Bilinenlerin aksine gerçek bir aşığın bir daha sevmekten korkusu olmaz, sevmekle ilgili değildir sıkıntısı, ne güven ne de başka bir mesele, yoktur. Gerçek bir aşık, sadece iki duvarın arasında kalır. Bir daha böyle sevemeyeceğini düşünmek ve aslında bir daha böyle sevmek isteyip istemediğinden emin olamamaktır. Yani gerçek bir aşığın aşka düşerken de düştüğü yerden kalkarken de tek baktığı yer kendi gönlüdür.
Gerçek bir aşkta, aşığın yüreğindeki aşk o kadar büyüktür, aklı sevdasıyla o kadar doludur ki, size bize ve hatta aşık olunanın ne yaptığına dair iğne ucu yer yoktur o bünyede. Alınmayınız yeryüzündeki en akılsız halimizdir aşk halimiz. Alsan beyni şöyle sehpanın üzerine koysan, az evvelki halden farkı yoktur sanki. Gerçek bir aşkta beden orkestrasını bu sevda yönetir kalpten ruha… Akıl aramayınız, bu aşk gül açana ya da kül olana kadar ulaşılmaz haldedir akıl hali.
Gerçek bir aşkta en sevdiğim şey “sine”dir. Sineye çeker her acıyı aşık. Yapılanları sineye çekmek değildir, karıştırılmaya. Gerçek bir aşıkta akıl yoktur dedik ama, size inanılmaz bir şey söylemek isterim, gerçek aşıkta akıl gitse de bu aşkın kendine göre bir aklı yürütür orkestrayı. Üstelik bu aşkın aklı normalin aksine öyle sakin, öyle durudur. Nörobilim üzerine yazılar yazmıştım hani, amigdala kaçakları, kayıp kazanç dürtüleri, dopamin falan filan; işte bunların sorunsuz çalıştığı bir orkestra hayal edin. Bir senfoni canlandırın sahnede, en büyük gösteri merkezinde ışıklar altında, yüzlerce enstrüman hayal edin, kusursuz bir müzik; işte bu aşkın aklı da öyledir. Sanki kendi içinde analitik düşünür ve sanki bir ermiş gibidir.
Örneğin gerçek bir aşık, kimsenin bir diğerine aynı aşkla karşılık vermek zorunda olmadığını, bu yangının içinden söyleyebilir. Yani aynı aşkı bulamamak yaksa da derininden yüreğini, bunu sineye çekebilecek kadar olgundur artık. Bilir oluru da olmazı da ve üstelik olmazsa da sevdasına sevdasıyla iyileşebileceğini umar.
Gerçek bir aşık aynı zamanda bu aşkına da aşıktır. Yani gerçek aşıkta bir sarmal sevda vardır. Hem aşık olunanı sever hem de sevme halini sevmeye başlar. Ama o kendi sevmesini sevmesi hali, hırsa döndürebilir de riske gebelik tam da burada devreye girer.
Gerçek bir aşk, bir yanlış üzerine doğmuşsa en büyük yanlış onu yok etmeye çalışmaktır. Bu adeta ateşe benzin serpiştirmek gibidir, harladıkça harlar ve bırakın bir ağacı, dünyayı yakar. Üstüne gidilmemesi gereken bir durumdur. Bu halde gerçek bir aşıkla sakince konuşulmalı ve gerçek bir aşıksanız kendi kendinize “kabullenmeler” dahilinde konuşmalısınız. Her daim gönlünüzü sakinleştirmek sizin görevinizdir, yanlıştan döndürmek değil, ateşi sakinleştirmek gerekir, sönecekse kendiliğinden sönecektir.
Gerçek bir aşkta yanlışlar mubah hatta bu aşka müstahak ve dahi makuldür. Gerçek bir aşığın yaptığı hata, elbetteki duruma göre olmak üzre, mazur görülmelidir. Çok mu hırçınlaştı, öfke mi kustu, ağladı mı, gerçek aşktandır, olağandır. Ama gerçek bir aşığın aşkı muhatabınca biliniyorsa, aşık olunanın ona hatası bu yeryüzündeki en büyük günahtır. Gerçek bir aşığın aşkına karşılık yapılan düşüncesizlik kasten adam öldürmeye teşebbüs bile sayılabilir. Çünkü “bile isteye” halidir, olmuşsa eğer, gerçek aşık affetse de evren affetmeyecektir. Bilindiği gibi gerçek aşığın gönlü erdemle doludur bu aşktan sebep, o sineye çekip aşkına sarılarak unutmayı bilir. Ancak evrenin karması vardır elinde ve gerçek bir aşığa bile isteye hata ettiyseniz, karma peşinizdedir, biliniz.
Bundan yüzlerce yıl önce gerçek aşık erkek için “şövalye” unvanıyla birleştirilmiştir. Ortaçağdan bugünlere gerçek bir aşık erkek ya da gerçek aşka karşı erdemli duruş sergileyen erkek şövalye olarak görülür. İşte bu yüzden gerçek bir aşık kadın ya da erkek aşkının savaşçısıdır, kılıcı sadece gönlüdür, erdemli ve haysiyetlidir, onurludur ama vazgeçmemeyi de iyi bilir, saygındır ve özenlidir. Gerçek bir aşkı yaşayanı, bu hayata mağrur duruşundan tanırsınız.
Kin, nefret ve intikam tozları serpmişseniz aşk dediğiniz bir şeye, onun gerçek bir aşk olmadığını artık bilirsiniz, anlattım o kadar?? O yüzden bir aşk yaşayacaksanız onun gerçek bir aşk olduğundan emin olunuz ve gerçek aşkın kanununa uygun yaşayıp yaşatınız. Ha öyle değilse, yüreğinizdeki aşka da “gerçek aşk” demeyiniz. En fazla hoşlanıyorsunuzdur?? Sokakta duvara yazmışlardı “hoşlantıdır o, aşk olsa duramazdın” diye, işte gerçek aşk o yazıyı yazanın mizahındadır.
Ve korkmayınız, kaçsanız da kurtulamayacağınız bir gerçek aşk nasibinize yazılmışsa, kaçamayacağınıza göre koşarak değil hissederek yaşamayı seçiniz. En iyi ihtimal kavuşur en kötü ihtimalde geçmişinize güzellikle koyar, e biraz sonrasında deli dana gibi koşarsınız hayatta. Değmez mi diye sorsalar, değer derdim. Ha bir kere gelmiş ya başa, “haşa ama bir daha olmaya” derdim. Bir daha olmayacağını bilen ve bir tanesini geçmişine koyan biri olarak, birden fazlasının namümkün olduğunu ama gerçek bir aşkın aşık olanı şahane bir yaratımla yeniden doğurduğunu söylemek isterim. Gerçek bir aşık bu yüzden, bu evrende iki ayrı zamanda iki ayrı rahimde yeniden dünyaya gelmiştir, bir anarahmi bir aşkın rahmidir onu yeniden doğuran.
Kim yeniden doğmak istemez ki?
Betül Yergök /Mentalizasyon
http://mentalizasyon.com/
mail: info@mentalizasyon.com
İnstagram/Youtube: @mentalizasyon