Düşünsene aksini “asla” ile söylediğin kaç tane yalanın var. Yeryüzünün en dürüst yüreğine sahip olsan bile.
Belki onu ölünceye kadar seveceğini söyledin boşanmadan bilmem kaç yıl evvel, nikahında dünya alem huzurunda. Belki “o ölürse ben de ölürüm” dedin, sözünden bilmem kaç yıl sonra toprağa verdiğin sevdiğin için. “Asla yıkılmam” dedin, yıkıldın. Düşmeyeceğini düşünüp düştün, sevmeyeceğini söyledin sevdin.
Kaç kez yanıldın kendi beyaz yalanlarında. Diğer renkleri saymıyorum bile.
Dostluğa inandın ama o dostun sana yaptığı kötülükten olma yaranı asla unutamadın. Gitmez sandın sevdiğin ve tam o sıralar yarım kaldın.
Hayatına dair çok düşünmeden hayaller yarattın ama onlara ulaşınca mutlu olmadın.
Kendi özüne bakmadan toplumun virüsü girdi ruhuna, istemeden evlenmeyi istemeye başladın, anne ya da baba oldun. Senden olan canın, evladının yüzüne bakmadığı ve hor gördüğü günleri gördü gözlerin... Sen bir ömür verdin sevdiklerine ama ömrünün bilinmeyen sonlarını hiç o zamana kadar tanımadığın akranlarınla geçirmeye mahkum edildin huzurevlerinde...
Yaradan ne de güzel yaratmış bedenini ama o en hayvan dürtüsüyle tecavüz etti her bir tenine ve dahi hücrene... Belki çok uzaklarda habersizce bir köyde gelin edildin, yarına çıkmaz kağıt paralara karşılık... Bir gün öyle de güzel müzik dinleyerek dönüyordun evine hani işten, o sarhoş gelip arabasıyla canına kıymadan evvel. Az önce aramıştın sevgilini de aşka yanan bedenin soğuğa çalıvermişti hani ansızın.
Güvenmiştin dostuna, patronuna, ailene ya da bir siyasete ama az ötendeydi büyük yalanın, unuttun unutmasına da artık kimseye güvenemez olan sen değil miydin?
Kaç ay evvel unutmuştun son ya da bir önceki aşka muhatabını bir düşün. Unutmadan evvelinle bugünün arasında kaç tane sen oldu ki?
En parasız gününle en paralı gününü hatırlayınca “oh” mu dedin, artık hiç risk yokmuş gibi?
En çabuk neyi unuttun “bunu asla unutmayacağım” dediğin halde. Ya da en çok neyi dert ettin unuttuğun “güzel yaşamak” yerine.
Bir günü yaşayıp yatağına girdiğinde hangi yalanı, hangi derdi ya da hangi gerçeği anımsattın kendine. Yaşamanın güzelliği mi canını sıktığın anlamsız bir zaman dilimi mi dilinin ucundan süzüldü yastığına.
Her sabah evden çıkarken yalandan bir günün içine hangi niyetleri ektin, neler bekledin günden. Yoksa bunu da mı unuttun sahi!
Sonradan unuttuğun o anlamsız takıntıları, kaygıları, adamları, kadınları, egoları ya da sıkıntıları düşündüğün o koca zamana dönüp baktın mı hiç? Hiç hayıflandın mı ömründen çaldığın anlamsız zaman için kendine? Unutamayarak harcadığın zamanları ve kendine ettiklerini de mi unuttun o anlarla birlikte?
Bütün bu yalanın içinde gerçeğin neydi düşünür müsün şimdi?
Hayat çok yalandan bir şeyse ve unutuluyorsa geçmiş, en güzel yalandan gelecek nasıl olsun isterdin söylesene?
Söylesene bunca yalanın içinde avucunda “yarın” var, sonrası bilinmez. Onu dert etmeye mi yaşamaya mı adayacaksın?
Betül Yergök /Mentalizasyon
İnstagram/Youtube: @mentalizasyon