Bu hafta Flört Masasını masaya koyma kararı verdik. Bu yazımızda flört buluşmasına giderken nasıl giyinmemiz gerektiğini anlatacağız. Devamında, gelecek yayınlarda ilk iletişimlerdeki flört tüyolarını, ardından eril ve dişil enerjiyi lehimize kullanmayı anlatıp bu ilişkiyi olması gerektiği gibi başlatacağız.
İletişim bağımız kurulmuş ya da ilk kez buluşacağımız kişi ile bu akşam yemek yiyeceğiz. Nasıl hazırlanmalıyız? O evden hangi ruhumuzla çıkmalıyız? Ve o masada neler olmalı?
Her zaman önce kendi benliğimize bakmamız gerektiğini savunduğum gibi hazırlanmadan evvel bunu kendimize bir kez daha hatırlatalım. Neden mi?
Örneğin ne giyeceğimizi elbetteki şaşırır ve herkesin bildiğini herkesten saklamayalım, en az 10 çeşit kıyafeti dener, en güzelinin içinde olmak için deliririz. Bu kafa karışıklığının sonucunda ise belki en başta denediğimizi giyer ama yolda giderken dudaklarımızı kemiririz: “Kırmızı elbiseyi mi giyseydim acaba, neyse o da çok öyle kendimi belli eder gibiydi”. Bu düşünce, belki de birazdan oturacağımız masada da bizi sahip olmadığımız kalkanlar yaratmaya kadar sürükleyebilir.
O zaman önce kendimize bunu yapmaktan vazgeçecek sihirli dokunuşları yapalım. Kendimize bir kahve yapalım, bir müzik açalım ve sakince kendi ruhumuzu dinginleştirelim. En güzel halimiz nedir? En güzel halimiz, en doğal halimizdir! En doğal halimizde “kızlarla güzel bir yemeğe çıkıyor olsa idik” fikri üzerine kıyafet alternatiflerimizi düşünelim. O kahve bitene kadar da kızlar gelmeden önce birini seçip giymeye karar verelim.
Ben buna “bakış açısı değiştirme yöntemi” diyorum. Hayatımın her yerinde uyguladığım ve muhteşem bir başarı karşılığı aldığım bu yöntem sayesinde oldukça mutlu bir döngü sağlıyorum. Bakış açısını değiştirdiğinizde mevcut bakıştaki sıkışıklıklarınız bir anda size teslim olur ve durgun sularda kendinizi daha doğru halde bulursunuz.
Çünkü kızlarla bu akşam dışarı çıkacak iseniz tek bakacağınız şey “bugün hangi modda olduğunuzdur”. Her zaman aynı ruh halinde olmadığımızı biliyoruz. Ve hangi ruh halinde isek kendimizi onun içindeyken iyi hissediyoruz. Bugün öyle sakin ve huzurlu hissediyor isek belki de spor giyinmek isteriz. O halde ruhumuza sormalı ve neyi istiyorsa onu üzerimize geçirmeliyiz. Bu bedende onu taşıyoruz ve ona istemediği bir şeyi giydirmek mümkün olsa da çokça darlarsanız kusması da olasılık halinde duruyor. Kendimizi en iyi nasıl rahat hissediyoruz. Hiçbir kısıtlamaya tabi kılmadan, karşımızdakine göre düşünmeden, en doğal halimize uygun giyinmeliyiz. Aksi halde vücudumuz ödem toplamış ve her yanımızdan aşk tutamaçlarımız fışkırmışçasına kıyafetimiz bizi, biz de kıyafetimizi taşıyamıyor ve kendimizi iletişim zeminine duru halde bırakamıyor oluruz.
Bunu bambaşka bir örnek ile anlatayım. İş hayatımda hiçbir zaman takım elbise formatında giyinmedim. Asla bir duruşmaya ceket-etek ya da kumaş takım formatında gitmedim. Çünkü o kıyafetler içinde, benliğimi göremeyecek kadar aidiyetimi hissedemedim ve her zaman yabancıladım. Bu nedenle kendime has bir şıklık yaratırdım. Elbetteki bir etek ya da bir ceket giyebilirdim, ancak bunlar her zaman kendi benliğime uygun eşleşmeler şeklinde reel hale gelirdi.
Bir başka açıdansa örneğin degaje yaka severim. Büyük çoğunlukla boğazı kapalı ya da boğazlı bir kıyafet giysem -isterse yeryüzünün en seksi kıyafeti olsun- kendimi dişi hissetmedim.
O yüzden kıyafet seçimlerinde:
1-Kendinizi o kıyafete, o kıyafeti size ait hissedecek seçimler yapın.
2-Seçtiğiniz kıyafet içinde mutlak surette kendinizi dişi hissedip hissetmediğinize bakın ve ancak dişil enerjinizi siz de hissedebiliyorsanız, o kıyafetle yeryüzüne inin.
Bir bedenin dişil ya da eril enerjisini ortaya koymak bir tarafın fiziksel imajı ya da karizmasıyla ilgili değildir. Bunun için kişinin taşıdığı bedene göre sahip olduğu dişil ve eril enerjisini bilmesi ve kullanabilmesi gereklidir. Bu, bireyin en yalın haliyle aynaya baktığında gördüğü ruh enerjisidir. Kadın aynaya baktığında seksi halini değil en dişi ruhunu hissedebilmeli, erkek birey ise örneğin en karizma ya da dünyanın nadir duygusal adamlarından olan ruhuna göz kırpabilmelidir.
Çünkü insanlar iletişim esnasında beden dilini de diyalog içine katarlar. Böylece bedenin dilini kullanabilmesi için en rahat halinde kendini ifade edebiliyor olması gerekir. Örneğin dişinizin ağrıması ya da diş arasına bir şey kaçması halinde dudaklarınızı nasıl doğal hareket ettiremiyor iseniz, bedeninize uymayan ve bedeninizin kendini iyi hissetmediği bir kıyafete onu mahkum ederseniz, o da kendini iyi ifade edemeyecektir.
O halde;
1-Bakış açımızı değiştiriyor ve en doğal düşünceye evirip (kızlarla yemeğe çıkacağımızı düşünmek gibi) o şekilde düşünmeye başlıyoruz.
2-En doğal ve rahat olacağımız halimize odaklanıyoruz.
3-Seçtiğimiz kıyafetin içinde kendimizi tam bulduk mu ve kıyafetimizle karşılıklı aidiyet içinde miyiz ona bakıyoruz.
4-Kendimizi hissetmeye veya aynada görmeye çalışıp, dişil enerjimizi biz görüp hissedebiliyor muyuz, ona bakıp dişil enerjimizi bulduğumuz kıyafeti seçiyoruz.
5-Beden dilimizi kullanmak için kıyafetimiz, hareket kabiliyetine ve konuşma gücüne sahip mi diye son bir kontrol daha yapıyoruz.
Hazırlandık o zaman. Çıkmak için hazırız. Tam bu noktada durup ister aynaya bakın, ister aynasız yapın, tüm enerjilerinizi açmak üzere saniyelik bir çalışma döküyorum sözlere:
“Nasıl bu kadar şanslı oldum. Nasıl bu kadar dişil enerjim ve tüm auram açık. Tüm iletişim kanallarım açık, iyi anlıyor ve anlaşılıyorum. Keyifli, huzurlu, sakin ve kendimdeyim. Kendimi seviyorum ve özgüvenim tam. Güzelim ve hoş bir haldeyim. Tüm benliğimle sadece kendimi mutlu etmek üzere yaşıyor ve bu evden sadece kendi haz ve mutluluklarımı düşünmek ve yaşamak üzere çıkıyorum. Sadece mutlu olmayı seçiyorum”.
Betül Yergök /Mentalizasyon
http://mentalizasyon.com/
mail: info@mentalizasyon.com
İnstagram/Youtube: @mentalizasyon