Bir kadın ya da bir erkek için ne anlam ifade ettiğimizi ya da hangi misyonu edineceğimizi biz belirleriz ve çoğu zaman da bunu en başta ortaya koyarız.
Genelde flört ya da ilişkinin başında gösterdiğimiz davranışlar ile yüklendiğimiz sorumluluklar ilişki ve iletişimin devamında kimliğimize yerleşir.
Bir kadın ya da erkeğin sevgisini kazanmanın yolu “fedakarlık” değildir. Kalbe giden yol gerçekten mideden ya da cüzdandan yahut güç anlamıyla omuzdan geçmez.
Maddi olarak vericiliği yüksek tutarak sevgi kazanıldığını düşündüysek en büyük yanlışı yapmışızdır. Belki o adam ya da kadın bizi bırakmamış ya da geç bırakmıştır ama kalmasının tek sebebi ona maddi lokomotif oluşumuzdur.
Dün bir TV programında 700 bin lirasını bir adama yediren kadının isyanını izlerken adam gelse hala barışacağını görmemek de mümkün değildi. O, adamı tutmanın ya da kazanmanın yolu olarak görmüştü yaptıklarını belli ki. Geçenlerde bir kadın “bu adam bana borçlarını ödemiyor beni dolandırdı” dediğinde ve dosyayı incelediğimde adamın para istemediğini, aksine kadının durduk yere adamın sürekli borçlarını ödemeye çabaladığını bizzat gördüm.
Kadınlar da adamlar da birini hayatına katmanın, sevgisini kazanmanın yolu olarak tüm varlığını ona katmak olduğunu sanıyor. Çünkü biz “başlık parası” denen kültürden geliyoruz ve verici olmak bizim toplumsal genimizde var.
Bu gördüğümüz hikayelerden sonra da karşı cinse güvenmemeye başlıyoruz. Erkekler dolandırıcı kadınlar ise sömüren oluyor yanlış algılarda, hemen yaftalıyoruz tüm cinsi. Oysaki eden biziz ve her hikayenin kendi içinde gizliyiz.
Bir kadını ya da adamı kazanmanın yolu sanıyoruz para vermeyi, fedakarlık yapmayı, susmayı ve en önemlisi tolere etmek sanarak susmayı…
Tolere etmek, ufak davranışsal farklılıkları anlamaktır, yanlış geliyorsa söylemek ama bunu sorun etmemektir. Tolere etmek, birinin parasal ya da fiziksel olarak bizi kullanmasına razı gelmek ve susmak anlamına gelmez. Tolere etmek müşterek çocuktan dini inanışa kadar hiçbir sebep için şiddete sessiz kalmak demek değildir.
Üzerimize atılan yükleri atıldı diye taşımak ya da yolun başında “ben taşırım yeter ki benimle ol” demek doğru değildir.
İlişkilerin başında belirleriz karşımızdaki kişinin bizi nasıl göreceğini, bizi hangi konuma koyuyor ya da görüyorsa bunu en başta değiştirebiliriz. “Öyle değil” demezsek nasıl algılıyorsa öyle kalırız onun için ya da nasıl bilinmek istiyorsak “böyle” demeliyiz.
Bir ortamda “bundan hoşlanmıyorum” demek ya da bir tanışmada kendimizi tanıtmak kadar olağan bir başlangıçtan bahsediyorum. Karşı tarafa kendimizi doğru tanıtıp onun bizi nereye ve ne anlam ile koymasını istiyorsak onu ortaya koymalıyız ve illa aksini zorluyorsa da bu ilişkiyi zorlamamalıyız.
Çünkü hiçbir sevgi bir ruhtan bedensel ya da madden beslenmez, gerçek sevgi duygusal paylaşımların içinde kıymet aktarımını da içerir.
Çünkü gerçekten sevilmek için para harcamanız ya da saçınızı süpürge etmeniz gerekmez. Çünkü sevilmek bedelsizdir ve seven sevdiğinin saçının bir tek teline bile aşıktır.
Sevgi eyleminde kullanılan şey zamandır, seve seve kullanırsın zamanı. İki sevenden biri diğerinin yorgunluğuna bile kıyamaz, teninden çok gözündeki ferden beslenir. Çünkü gerçek sevgi kazanılan değil karşılıklı hissedilen bir şeydir.
Sevgiyi eş değerde yaşarken birlikteliğe fedakarlık gerekebilir ve bunun dışında sevilmek için fedakarlık gerekmez, hele ki “feda etmek” asla!
Betül Yergök
İnstagram: @betulyergok
Youtube: @mentalizasyon