Çoğunuz kendine dair çoğu şeyi çözmüştür ama bunun tam olarak çözüm getirmediğini de düşünmüştür. Ne olunca cesaretinizin kırıldığını, hangi durumlarda kaçmak istediğinizi ya da neyi düşününce korku hissettiğinizi kolay ya da üzerine biraz çaba gösterdikten sonra bulmuşsunuzdur. “Ben galiba şu sebeple evlenmekten korkuyorum.” “Ben bence biri bana böyle davranınca şöyle düşünüyorum” demişsinizdir.
Daha geçen gün şu hayatın en cesurlarından biri sandığım şahsımın bazı konularda riski çok göz önünde tutup cesaretini geri plana attığını fark ettim. Ardından aşkta tam cesur, para konusunda risk sensörlü olduğum sonucuna vardım. Çünkü hepimizin nöral tanımları ve bu tanımlardan dolayı dürtülmesi farklı; yani aşkta başka ailede işte ya da parada bambaşka modelleriz.
Buradan bakınca da hangi alanda ve zamanda ne yaptığımızı, neler olduğunu çözmek oldukça zor görünüyor. Buna rağmen zaman içinde ufak ufak çözüyoruz, nelerimiz var, nelerimiz bozuk, nelerimiz sistem hatası veriyor.
Gel gelelim çözmek yetiyor mu?
Çözmek, fark etmek ya da görmek hiç yoktan büyük bir kazanç tabi, çünkü hatalı yanını algıda seçicilik sayesinde fark etmeni sağlıyor ama keşke fark ettiğimiz anda çözülüverse her şey. Hatalı bir davranış ya da düşünceni çözüyorsun ve biliyorsun, ardından bir gün aynı hatayı yine yapıyorsun ama bu hatayı yine yaptığını ya fark etmiyor ya da fark ediyor ama bununla ilgili bir şey yapmıyorsun. İşte tam olarak çözmenin yetmediği yer burası, bildiğin şeyin tekrarını görmemek ya da geç görmek ve belki de çözümsüz durmak. Kaçtığın, korktuğun, çekindiğin ya da yanlış düşündüğün ne varsa bunun ne olduğunu bulduktan sonra ne yaptın, ne kadar çözüldü, bilmek neye yaradı?
Bu yüzden görmek ve çözmek yetmez, gerçek çözüm onun doğrusunu içine yerleştirmek ve özümsemektir. Yanlışını görmek, doğruyu bilmek yetmiyor; doğruyu zorlamak ve yanlıştan da kötü hissetmemek gerek. Ne yapıyorsun mesela yakaladığın yanlışınla veya sorununla ilgili? Kitap okumak veya seans almaktan daha öz bir şey soruyorum: içinde bu konuda savaşın ne alemde?
Yani kendinde olanları çözmüş olabilirsin ve hatta çocukluğunun neresinden ne gelmiş ya da bunda ailenin etkili yanlarına kadar sondaj yapmış da olabilirsin. Bütün bunlar bir yana temelde sorununu bulmuşsan hemen önce girişeceğin bir şey var: DOĞRUSUNU ÖZÜMSE VE ÇABALA. Gözün üzerinde olsun, sadece yanlışını hatırlatacak, kendine hata payı vererek merhametli olacak ve benliğin için çözümler üretip ona uygulatacaksın.
Bazen yorucu gelse de iç dünyamda her gün sıklıkla bir konunun doğrusunu yanlışını çözüyorum, sırf bu yüzden bunun hiç kolay olmadığını ama şahane de bir şey olduğunu biliyorum. Herhalde tek ve en bozuk model ben değilimdir:) Pamuk gibi bir insan oldum daha ne olsun:) Şaka bir yana, içimde sürekli konuşan bir ben “Betüş bak şu durumda şöyle yapıyorsun bunu etme” vs. vs. diyor. Delirmek sanılan kendinle konuşmanın delice şahaneleşmenin şifresi olduğundan eminim. Kendini telkin et, teşvik et, tebrik et…
Bir arkadaşın kahve içerken içini döktü sana ve dedi ki “böyle böyle yapıyorum, bu bana zarar veriyor”, ona çözüm yolları söylersin ve dersin ki “Bak ne güzel fark etmişsin hatanı, onu yapma, kendini zorla ve şöyle yap”
Bugün kahve içerken kendine dök içini ve karşı koltuğa geçip otur, aynı cümleyi kendine kur: “Öyle yapma, diren başaracaksın :)”
Betül Yergök
İnstagram: @betulyergok
Youtube: @mentalizasyon
Podcast : “Betül Yergök ile SEN”