Şimdilerde, bütün yaşam öğünlerinde, “geçmiş” yanı başınızda biliyorum. Detayını vermeyi hiçbir zaman veremeyeceğim astrolojiye göre, yine gezegenler geçmişi hatırlatarak size günü zehir etme peşinde diye duydum. Üstelik bu yine bir süre de böyle sürecek gibi. Astroloji üzerine aldığım bu habere göre eski aşklar, eski anılar, eskide olmuş ama kapanmamış hesaplar, işer, masanın altından çıkıyor ve iyi-kötü neticelenmeler olmakla birlikte, e biraz can sıkıcı yanlarını ortaya çıkarıyor. Her zaman yapmayı sevdiğim şeyi yapıp, hazır geçmiş geçmemeye inatlaşmışken, “geçmiş” nasıl geçirilir diye akıl tutulmalarımızı yazmak istedim.
Biten ilişkilerden kurtulamadığından şikayetle gelen danışanlarımın çoğunlukla zaten gerçekten bitirmediğini tespit edip söylediğimde bu tespit, danışanlar tarafından zor anlaşıldı. İnsanın anlaması zor ama anlaması kolay bir izahı var aslında:
Şimdi anlatacaklarımı daha iyi anlamanız için kendinizi merkezde tutarak şeffaf ya da renkli bir çember olarak düşünmenizi istiyorum. Çemberiniz katmanlardan ya da tek katmandan oluşabilir. Ama merkezde kendinizi hissedin ve çemberin sınırını da hayal edin. Bir balonun içinde gibi düşünebilirsiniz. Bu balonu, sizin enerji çemberiniz, auranız ya da yaşam alanınız diye tanımlayabiliriz.
İşte bu auramız içinde tuttuğumuz ve atmadığımız her şey, “şimdi” ve büyük olasılıkla “yarın” da yanımızda olmaya devam edecektir. Bitmiş rujunuzu çantanızdan atmadığınız sürece sizinle dolaşmaya devam edecek gibi… Çemberin dışına atmayı başarmak ise öyle sadece kararlarla da olmuyor üstelik! Bu yüzden birçok yönü ile ele almak istedim.
Yaşadığımız bir şeyi ya da birini unutmak gibi bir konu değil bu elbetteki! Zaten yaşadığımız olay ya da bizi üzen kişiden çok, bu olay ve kişinin ruhumuzda yarattığı duygu halleridir auramızda kalan: üzüntü, güvenmemek, ihanet, saygı zaafı…
Aslında hislerimizi unutmayı başaramayız; ki bu zaten başlı başına çok zordur. Auramızı ve onu düzenlemeyi zaten bilmediğimiz için de, olayı ya da kişiyi unuttuğumuzu düşünür ve söyleriz, geçer gider sanırız. Oysaki doğru bir şekilde temizlik yapılmadıkça “geçmiş” her zaman “şimdi” olmaya devam edecektir.
Peki neden “geçmiş”, “şimdi” olmaya devam eder?
1.Hesabı kapatmamak:
En önemli saydığım yöntem olan hesabı kapatmak çok önemlidir. Açıkça kendi hatalarımızı, karşımızdaki hataları görüp analiz ederek bir hesap çıkarmak lazım. Bir akşam yemeğe çıkıyorsunuz ve hesabı ödüyorsunuz. Kimi zaman bu hesap tuzlu geliyor, kimi zaman da tuzlu gelse de “değdi” diyoruz. İşte “geçmiş” haline getirmek istediğiniz olay ya da kişiyle ilgili olan her şeyi bir analiz edip, iyi ve kötü yanlarını, hissettiklerinizi, hatalarınızı, size yönelen yanlışları, bu olay ya da kişiden aldıklarınızı (size kattıkları), buna değip değmediğini, değmediyse bundaki payınızı, buradan sonra neleri yapmamaya özen göstermeniz gerektiği gibi hususları cevaba kavuşturmalısınız.
Bir olay ya da kişiyi hızlıca unutmaya çalışmak, sizde yarattığı duyguyu onarmadıkça doğru sonucu vermeyecektir. Kişiyi ya da olayı unutabilecek olsanız da onarılmamış duygu sizde aynı ya da başka başka sorunlar çıkarmaya devam edecektir. Yani hesabı ödemeden kalkmaya çalışırsanız bulaşık yıkayacağınızı bilin, restoranda mutfakta, reel dünyada ise mutsuzluk fanusunda.
2.Affetmemek:
Aslında, zaten hesabı kapatmadığımız için aldığımızı, verdiğimizi, kazancımızı, kaybımızı tartmadığımız için, bizi üzen olay ve kişilere bağlı olarak “kırgınlık, tepki, düşmanlık” duyguları devam etmektedir. Onu affedemediğimiz için, ona olan kırgınlığımız ve affedememe duygusu auramızda nefes almaya devam etmektedir. Sanki bir yanımızda bu duygu can çekişmekte ve sürekli “onu affedemiyorum, çok kırgınım” diye söylenip duruyor gibidir.
Bu, biten ilişkilerde duygumuz bittiği için ayrıldığımız partnerimiz, bizi terk eden, hiç başlamamış olan, herhangi bir olayda arkadaşımız, çalışma arkadaşımız, yani herkes için geçerli olabilir. Bir kişiye karşı duygu ve düşünceleri nötr hale getirirseniz, ancak o zaman o, çemberin dışına çıkar. Tam bunu başarabildiğinizde, sanki hafızanız gitmiştir ve artık onu tanımıyorsunuzdur. Ya da zaten hiç tanışmamış gibisinizdir. Çünkü tanıyarak çemberin içine aldığınız bu kişiyi, artık hiç tanımadığınız onlarca kişinin olduğu bir dış dünyaya gönderiyorsunuz. Ona dair hiçbir kalıntı da kalmıyor üstelik! Çok zor değil mi?
Affetmek, kişisel gelişim ve psikoloji içinde çokça önemli bir şekilde önerilen yöntemdir ama zordur. Çünkü ilk anda affetmeyi insan beyni“suç/hata işlemiş/yapmış birini kusuruna rağmen bağışlayarak bir de üzerine alkış tutuyormuşuz” gibi algılıyor. Aslında aura temizliği, psikolojik gelişim her ne ise burada ele aldığımız affetmek “olan oldu, hatalar oldu, kırgınlıklar oldu, ben bunları geçmişte bırakıyor, kendimi ve onu affederek hesabı kapatıyorum” diyoruz. Yani aslında, olayda kişinin hatasının üstünü silmek ve alkış tutmak değil, konuyu kapatmak için affetmemenin karşılığı olan duyguyu ruhumuzdan atıyoruz.
Aslında gerçek şudur: O kadar kırılmışsan ona biçeceğin en güzel son, onun “geçmiş” olması değil midir? Sen de hiç kalmamış olması onun faturası olamaz mı? Hala onu “şimdi” olarak hayatında tutmayı mı ona layık görürsün?
3.Kabullenmemek:
Kabullenmek, hesabı görmeyi, kapatmayı ve affetmeyi yaparken zaten görülen bir durumdur ama ayrıca da belirtelim. En başta bu olayın olduğunu kabul etmek gerekir. Olan olmuştur, yapılan yapılmıştır, siz de hata yapmışsınızdır, karşınızdaki de yapmıştır, zayıf yanınızı kullanmıştır ya da çok ego yapmışsınızdır… Her ne içeriyorsa hesabı göreceksiniz o ayrı, ama sonucu en önce “kabul etmek” gerekir. Bu sonuç da tek kelime ya da cümlelik bir sonuç olmalıdır.
Bunu özellikle belirtmek istiyorum. İflas etmişsinizdir, işe alınmamışsınızdır, reddedilmişsinizdir, terk edilmişsinizdir, aldatılmışsınızdır… Bunların önüne arkasına “şundan dolayı” ya da “ama” koyulmamalıdır. Net ve tek kelimelik ya da cümlelik sonucu çıkartıp, önce onu kabul etmek gerekir. Bu bir matematik sorusunda denklemin cevabı olan tek bir sayı gibidir. Sınavdan sonra o tek sayıyı yazmayıp hocaya denklemin formülünü verseniz bile işe yaramaz. İşte bunun gibi tek ve gerçek olan sonucu belirlemeniz gerekir. Bunu belirlemek tüm hesaplar için önemlidir.
Zamanında çok sevdiğim bir adama duygularımı açtığımda, hayatında artık birinin olduğunu söylemişti. Elbetteki olaylar çok karışık size anlatamayacağım, kitap yazdım buraya sığmaz:) Bir arkadaşım bana “Biliyorsun durumu, o öyle değil, sana öyle diyor, kaçmaya çalışıyor…” gibi cümleler söylemişti. Doğru olarak dayandığı şeyler olsa da sonuç aslında netti. Neticede altta ne yatsa da kendisi öyle bilmemi istemedi mi? O halde cevap netti ve tekti ve “ret”ti.
Bunu en başa netlikle koyma yürekliliğini gösteremezseniz, kendinizi kandırır, hesaplarınızı kapatamaz, tüm sözde geçmişlerinizle “şimdi” olarak yaşamaya devam edersiniz.
4.Seçmemek/İstememek:
Aslında yukarıda saydıklarımı yapabilmenin ana kuralı, zaten bu yolu “seçmek”tir. Çoğumuz bunu tercih etmediğimizden, olay ya da kişi, onun yarattığı duygu bizimle yaşamaya devam eder. Bu konuda en önemli argüman şudur: Olayı ya da kişiyi düşünmeye devam ediyorsanız, konuşmaya devam ediyorsanız hayatınızda onu ve etkilerini yaşatmaya da devam ediyorsunuzdur.
Bir danışanım ilişkisini bitirdiği halde eski sevgilisinin peşini bırakmadığını, kıskançlıklarına devam ettiğini anlatmıştı. Bu vaka üzerine yaptığımız görüşmelerde danışanımın sürekli eski sevgilisini konuştuğunu, kızgınlıklarını ve kırgınlıklarını sürekli arkadaşlarıyla konuşup durduğunu, onun iletişimine açık olduğunu, sürekli cevap verdiğini tespit etmiştik. Eğlenceli bir cümle kurmuştum ona: “Sen onu hayatından çıkarmamışsın zaten, git gerçekten çıkar gel!” :) Bu konuda gerçekten çözümsüz gibi hissediyordu kendini aslında. Oysaki çok basitti. İletişime açıktı, cevap veriyordu, sürekli onla ilgili konuşuyordu. Hesabı kapatmayı, affetmeyi başarmamış, çemberinde tutmaya devam etmişti ve bu olanlar da buna göre olağan sonuçtu.
Bazı insanlar ise hazır cevap olarak genelde “Yoo ben hiç düşünmüyor, konuşmuyorum, unuttum” gibi cümleler kuruyor. En sevdiğim cevap da bu aslında. Çünkü bu cevap gökten inmiyor. Böyle yolda yürürken biri aniden dönmüş ve bana bu cümleyi kurmuş gibi hissediyorum genelde. Çünkü aslında zaten düşünülme ve konuşulma üzerine yapılan yoruma verilen cevaptır bu. Yani birisi bu bahsettiğim yöntemleri yapmamış oluyor ve kendisine bunu söylüyorum. Zaten bana o olayı ya da kişiyi anlatıp durması, kırgınlığını yansıtması üzerine yaptığım değerlendirme oluyor. Ama yok, sanki o hiç anlatmamış da ben uydurmuşum gibi bu cümleyle karşı karşıya kalıyorum.
İşte bu yüzden kendinize dürüst olun ve gerçekten gerçeklerinizi görün. Tekrar söylüyorum bir olayı ya da kişiyi düşünmeye ve birileriyle konuşmaya devam ederseniz, ne hissederek konuştuğunuz hiç önemli değil, onu alanınızda tutmaya, yaşatmaya devam ediyorsunuzdur. Onun yarattığı tüm duygular ve o duyguların tepkimesiyle oluşmuş sonuçları alanınızda tutuyor, yaşatıyor ve yaşıyorsunuzdur.
4.Beklenti Duymak ve Yöresel Tabirle Ah etmek:
Yaşadığınız bir olay ya da sizi üzen bir kişiyle ilgili onun kendini affettirmesi, dönmesi, utanması, vicdanının sızlaması, hatasını anlaması, beter olması, aynı acıyı çekmesi, iflas etmesi, başına kötü belaların gelmesi gibi uçsuz bucaksız beklenti ya da kindar söylemleri söylüyorsanız ya da bir kez söyleyip ama ara ara içten içe hissedip arzuluyorsanız, tüm bu olanlar, o kişi, beklenti ve kininiz alanınızda kalmaya devam edecektir. Böyle olunca da kızgınlıklarınız, kırgınlıklarınız devam edecek, bundan sebep oluşacak güvenmeme gibi olası tüm olumsuzluklar da gün geçtikçe doğmaya başlayacaktır.
İnsan ruhu yani özü, bir tohuma bakıyor aslında. Oraya bir kırgınlığı serptiniz ama onu temizlemediyseniz, orda tek de değil belki onlarca mahsul çıkıyor. O yüzden içinizde olası bu üremeyi önlemelisiniz. Bütün bu beklenti cümlelerini siz görseniz de görmeseniz de olabileceğini kabul etmeniz, bu kötülüklerin onun başına gelse de gelmese de bunun sizi artık ilgilendirmediği bir alana geçmeniz gerekmektedir.
Beklenti veya kin cümleleri, siz her ne kadar önemsiz gibi saysanız da, aybaşı maaşınızı bekler gibi ruhunuzun beklediği bir hal alıyor. Siz görmeseniz bile ruhunuz oturmuş tırnaklarını kemirerek beklenilenin olmasını istiyor. Hatta neredeyse başka hiçbir şeyle ilgilenmeyecek kadar!
Geçmişi geçirmez ve ona gerçekten “geçmiş” unvanını vermeyi başaramazsanız sizinle bugün de yarın da var olmaya devam ediyor olacak. İşin kötü tarafı sürekli sizi zehirlemeye devam edecek. Örneğin sevgiliniz terk etti ve bu hesabı görüp kapatmadınız, “şimdi” olarak sizinle devam ediyor. Karşınıza çıkan her bir insanla siz konuşurken, bu kapanmamış hesap kulağınıza “Bu da onun gibi, seni terk edebilir” demeye başlayacak. Üstelik bir yerden sonra terkedilme korkusu kodlanacak, o kod başka kodlar doğuracak, çözülmez tahrifatlar yaşayacaksınız.
Ha dürüst olarak kapatalım yazımızı: Gezegenler yapıyor dediler, “geçmiş” geçmiş gibi olsa da bugünlerde çok dolanıyor diye. Şu sıralar, tam kapatamadığınız her şey biraz fazla ayyuka çıkmış olabilir, sebepsiz gözyaşlarınız ve motivasyon kayıplarınız olabilir. Bu yüzden bu zamanları şu bahsettiğimiz hesap görme ve affetme söylemlerini söyleyerek, gönlünüzü rahatlatacak telkinlerde bulunarak geçirebilirsiniz.
Her şeyi geçmişe gönderiyoruz da peki geçmeyen aşk acısı var mı? İşte bazen öyle güzel seviyoruz ki geçsin istemiyoruz. Bir tweet olarak yazmışlardı, çok beğenmiştim, geçmişe gönderilemeyen aşk acısı için gelsin:
“Yanlış yoldayım ama yol nasıl güzel, nasıl hoş”
Betül Yergök /Mentalizasyon
http://mentalizasyon.com/
mail: info@mentalizasyon.com
İnstagram/Youtube: @mentalizasyon