Yazarlığımın farkı şuydu hayata dair: Ben bilindik şeyleri ya da bilinmeyip dışardan görüş beyan edilen konuları bizzat yaşayarak yazıyordum. An geliyor, içine düştüğüm zaman için aynı gölgeye girmişlere ışığı bulup “Bu taraftan” demek üzere düşürüyordum sözcüklerimi klavyeden kalplerinize.
İşte mevsimlerden sonbaharın girişinde “merhabalaştığım” bahar depresyonuyla dönüp dolaşırken, bir dost “hepimiz öyleyiz, yaz bize yolu” dediğinde, önce ışığı görmediğimden dem vursam da hızlıca yola koyulup önünüze geçmek ve ışığı bularak sizi de yanımda götürmek istedim.
Güzel ya da durgun geçirdiğimiz yazın üzerine, mevsim de öyle gözyaşıyla arada kendini göstermeye başlayınca, soğuk almış gibi depresyonu da kuluncumuzdan alıyoruz ne yazık ki. Üstelik bu bahar yorgunluğu ve mutsuzluğu için malzeme olacak reel bir sorun da olması gerekmiyor. Bazılarınız, birçoklarından epey şanslı ve mutludur belki de ama herkes aynıdır yine de bu mevsimde.
Hiçbir şey yolunda değildir!
Sanki hayat yıkılmıştır içimizde, diz çökmüş ve “halim kalmadı” demiştir. Abartmayalım belki, yazan kadar yoğun yaşamayanlar vardır :)
Günümüzde yaşadığımız global etki ve sorunlara hiç girmeksizin baharın garabetinden devam edelim sadece. Normal düzende düşündüğünüz tüm olumlu düşünüş ve pozitif enerjileriniz, bugünlerde sizinle aynı yatakta yatmıyor ve aynı yastıktan uyanmıyor bilirim.
Bahar yorgunluğu ve depresyonu çöktüğünde, sadece uyumak ve olabildiğince bireysel yani yalnız kalmak istiyoruz. Bugün sessizliğe açlığımı “sanki üç gündür süren bir düğünün ortasına beni bağlı oturtmuşlar” gibi tarif etmiştim, öyle mümkünse dünya sussun ve ben sessizliğimde kalayım diye. Bir bakın bakalım böyle bir hissiniz var mı?
Kim bilir günlerce taş taşımış gibi yorgun, hiç uyumamış kadar uykusuz, minnoş kalpleriniz çok kırılmışçasına küskünsünüzdür muhatapsız… Bundan bir ya da iki ay evvelden pek farkı olmayan iş hayatınız ve başarılarınız şimdi tatminsizdir ve dahi ilişkilerinizde daha çok sevgiye muhtaçsınızdır. Sanki o, daha çok sevse geçecek gibidir bu bahar kapının önünden. Ah keşke şöyle bir sarılsa, dursak ve hiç etkilenmesek yağmurdan…
Bugünlerde gönlünüzün en ağır konukları geçmişinizdir. Çok kırılmış ve yorulmuşsunuzdur ya hani! Toplaşıp gelmişlerdir, önemli ve önemsiz tüm figüranlar ve yaşanmışlıklar. Çoktan geçmiştir ki geçmişte kalmışlar, ama hiç geçmemiş gibi saçınızın teline yapışmıştır bir sabah. Eh bu sabah, bu baharın sabahıysa pek de normaldir hani!
Grip olunca yemeğin tadını alamamak gibi, bu baharın içinde hayatın tadını alamamak. Sanatçılar için çok iyi dönemdir mesela. Sürsünler tüm yorgun ve üzgün şarkıları, dibine kadar hissederek söyleyeceğiz ve belki manasızca ağlayacağız birkaç gece. Listelerin en üstüne oynuyorsa besteci, en acıklı sözlerini kalemle buluşturmalı ve tınlatmalı şehri boydan boya.
Yorgunuz ve biraz da depresif de peki ne yapacağız?
Gülmeyin ama bu kadar dibe vurdurduktan sonra sizi, çok basit bir çözüm vereceğim:
E bu baharı kabul edin! Hep düşünün, dün ile bugünün benzerliği ve farklılığını düşünün. Bu dönem radikal kararlar almayın. Hayatınızda değişimlere gitmeyin. Kaos dönemlerinde en iyi şey, kaosun içinde hareketsiz kalmaktır. Çıkmaya çalışırken mutlaka birilerinin üzerine basmanız gerekebilecektir. O halde, mutlak surette yanlışlıkla kalp kıracak, olmadık bitirmeler ve üzüntülere dalacaksınız.
Düşünün bugün mutsuzluğunuza sebep yeni bir durum var mı? Bir ay öncesiyle bir fark var mı? Burada şunu da not etmeliyim, kendimi bu aynılıktan depresyona sokmuş biri olarak: aynılığa bile tutunmayı bilmek gerekir. Daha kötü değilse bugün dünden, stabil olmayı da fırsata çevirmek iyidir.
Zevk almadığınız bugünlerde uyumaksa en çok istediğiniz, uyumalısınız. Elinizden bir iş çıkmıyor ve motivasyonunuz yok ise, bu motivasyonsuz günleri yavan geçirmeyi de kabul etmelisiniz. Fabrika her gün üretmek zorunda değildir. Patron sizsiniz, motivasyonunu kaybetmişse ruhunuz, ona biraz “kafa izni” vermelisiniz. Bırakın canı bir şey yapmak istemiyorsa, gerekirse üç gün öyle ot gibi günler geçirsin. Önemli olan bunun olağan olduğunu kabul edip, geçeceği zamana odaklanmak ve o gün geldiğinde en güzel kıyafetleri giyip “nerede kalmıştık?” diyebilmektir.
O günün az zaman ötede olduğunu, o gün geldiğinde kaldığınız yere nerden başlayacağınızı düşünün ve nadasa bırakın günlerinizi. Buna da ihtiyacınız var. Zaten bahar yorgunluğu yılın “ruh nadası”dır. Çünkü genelde yazın dağılırız, sonbaharda yorgunluk ve ruh nadasına düşer ve ardından yeni iş ve yeni motivasyonlarla çıkarız yola ve yıl boyu, yaza kadar da o tempoda gideriz. Bu dönem çok önemlidir zira.
Bu dönemi nadas olarak kabul edip, ekmeğini yemek lazımdır ama ne çıksın istiyorsanız ona odaklanmanızı tavsiye ediyorum. Gerekirse hiçbir şey yapmadan saatlerce uzanın ve düşünün: bu bahar, başka bir bahar olsun sizin için ve neye hizmet etmesini istiyorsanız ruhunuza onu fısıldayın. Çünkü o dinlenirken, bu bahardan sonra sizin komutlarınızla başlayacak koca bir sezona. Yeni sezonda hangi kıyafetleri giyeceğiniz gibi hedeflerinizi, istek ve hayallerinizi sıralayın, öyle boş boş kahve içerken ya da müzik dinlerken.
Öyle çok da depresyona girmeyin, iyi bir şey değil, iyi bilirim :)
Betül Yergök /Mentalizasyon
http://mentalizasyon.com/
mail: info@mentalizasyon.com
İnstagram/Youtube: @mentalizasyon