Akıl defterim....
Çocukluğumdan bugüne hiç sıkılmadan sürdürdüğüm bir işim var. Anneleri gözlemlemek. Çocuklarına bakışları, onları nasıl sevdikleri, nelere titizlendikleri, hangi durumlarda güçlü oldukları, ne olunca ağladıkları, ne zaman içten güldükleri... Sanki benim meselemdi annelerin davranışları ve hisleri. Onları hissiyatları üzerinden anlamlandırmak ve anladıklarımı da unutmayayım diye akıl defterime not almak. Ara ara da dönüp o defteri karıştırmak.
İlk sayfalarda hep annem var. Yoğun çalışıyor, çalışması gerekli, bu yüzden çok vakit geçiremiyoruz beraber. Ama hafta sonları işi olmadığında kısıtlama olmadan oyun oynuyoruz. Normalde koltukta otururken, oyun oynamak için yere oturması çok hoşuma gidiyor. Benimle ilgileneceğinin işareti bu sanki. Ben de bunu gözlemleyip "Çocukların en sevdiği yer yerdir." diye bir not alıyorum defterime. Karıştırırken sayfaları biraz sonlara doğru bakıyorum. Üniversite zamanlarıma geliyorum. Çalışkan bir öğrenci olmama rağmen bir hocanın bana kafayı takmasından dolayı bursumu kaybetme riskim var. Derslere odaklanmam lazım ama tedirginlikten çalışamıyorum. Canım çok sıkkın. Bir sabah uyandığımda bir kağıt buluyorum masamın üzerinde. "Sıkılma canım kızım, bursunu kaybedersen sıkışırız ama bir şekilde el ele verip seni okuturuz" yazıyor. Bana kızacağını tahmin ederken o tam tersini yapıyor. Bu beni o kadar rahatlatıyor ki kafa rahatlığı ile çalışıp bursumu kaybetmiyorum. "Çocuklara destek olmak varken, kızmak neden?" diye yazıyorum.
Sonra anneannemi görüyorum sayfaların arasında. Evde bir şey kayboluyor ve ben kaybettim sanıyor. Oysa ben ellemedim aradığı şeyi, ama bir türlü inandıramıyorum. Sonunda o kayıp eşya bulunuyor ve anneannem beni karşısına oturtup benden içten bir özür diliyor. "Yanıldıklarında büyükler de özür dilemeli yavrum, büyüklük aslında budur." diyor. "Çocuklardan da özür dilenir." yazıyorum not defterime, her şeyin telafi edilebileceğine dair bir inanç oluşuyor içimde. Anneannemli sayfaları karıştırırken, onun dizinde yattığım bir zamana geliyorum. Ben ona nasıl bir çocuk olduğumu soruyorum. O da bana hevesle anlatıyor. Onu kapıdan her gördüğümde "Hiii" diye içimi çekerek sevindiğimi, aynı masalı usanmadan defalarca dinlemek istediğimi, bebeklerime elbise dikmek uğruna kıyafetlerini gizlice kestiğimi... İkimizin ortak mutlulukları oluyor benim çocukluk anılarım. O anlatmayı çok seviyor, ben de dinlemeyi. "Çocuklar kendi masallarını dinlemeyi çok sever." yazıyorum akıl defterime. Birkaç yıldız da koyuyorum bu satırın üzerine...
Defterde babaannem de var. Herkesin aksine; yüzümü değil, başımı değil, hep ellerimi seven babaannem. Ellerimin sevilecek neyi var diye anlayamıyorum başlarda. Bir gün "Oğlumun ellerinin aynısı" diyor. Önce hüzünleniyorum. Babamı hatırlatıyor olmak sanki onu üzmek gibi geliyor. Ancak sonra anlıyorum ki ben bir şekilde; ellerimle, benzerliklerimle babamı onun için yaşatmış oluyorum. İyi geliyorum babaanneme. "Çocuklar da büyükleri iyileştirebilir." diye notumu alıyorum kendime. Daha ilerilere gidiyorum defterimde. Eşimin annesi olan Gülsen annemli olan sayfalara geliyorum. O sıralar oğluma hamileyim ve düşük riskim var. Üç ay boyunca yatmam gerekli. Moralim bozuk. Gülsen annem destek olmak için geliyor bize. Elinde bahçesinden topladığı çiçeklerle. Evinden çıkmadan beni düşünüp çiçek toplamış olması, otobüs yolculuğu boyunca çiçekleri sakınıp bana tazecik hallerini getirmesi, her şeyin iyiye gideceğine dair su serpiyor içime. "Annelerin iyiye olan inancı yeşertir çocukların umutlarını" diye not alıyorum defterime...
O zor zamanlar bittiğinde yavruma kavuştuğumda da akıl defterim, annelik kılavuzum oluyor. Oğlum oyun oynamak istediğinde benimle, tüm oyuncaklar yere... Kızılcak bir şey yaptığında "Ben ona nasıl destek olabilirim" diye soruyorum kendime. Öyle yazıyor defterimde. Bazen sesim kontrolden çıkıp fazla tepki verdiğimde gidip özür diliyorum ondan. Her şeyin telafisi olabileceğini, hata yapmanın her yaşa mahsus olduğunu bilsin diye. Dizime yatıyor arada... Ona bebekliğini anlatıyorum. Çok seviyor kendi hikayesini dinlemeyi. Bebekken denizi gördüğünde paytak paytak koşmasını, zeytine şişi demesini... Kendi masalları onu çok neşelendiriyor. Sonra bazen kendimi onun kulaklarını severken buluyorum. Babamın kulaklarının aynısı... Bu bana hüzünlü bir mutluluk veriyor. O farkında olmasa da, bana çok sevdiğim birini hatırlatarak iyi geliyor. Bazen okuldan onu almaya giderken çiçek toplayıp gidiyorum. Görünce gülümsüyor. Gülümsemesi bana geleceğe dair umut veriyor. Yaşama, varoluşa, anlama, iyiliğe olan inancım tazeleniyor...
Annelerden gördüklerimi hep not aldım, hala da not alıyorum akıl defterime... Bana yol göstersinler diye.
Bana anneliği öğreten tüm annelere teşekkürlerle...