20.11.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
axpaz011.jpg Trafiği kestiremediğimden saat 09.00'daki röportaja yetişmek için evden fazlaca erken çıkmışım. Sabahın 07.30'unda kaldıkları oteldeydim. Dünyaca ünlü üç isimle tanışacağım, konuşacağım... Notlarımı kontrol ettim, kahvaltımı yapıp kahvemi içtim, randevuya yarım saat kala da korka korka odalarını aradım. Bir Kanadalı, bir İngiliz ve bir Fransız. Kanadalı Anita Kunz "A geldiniz demek, zaten uyandım çoktan, tabii hemen aşağı iniyorum" dedi. Sesi mutlulukla çınlıyordu. İngiliz Ralph Steadman "Saat 09.00'da değil miydi randevumuz? Saat tam 09.00 olunca aşağı ineceğim" dedi. Fransız Georges Wolinski ise, ne beni ne de röportajı hatırladı. Zaten derin uykusundan sanırım ben uyandırdım: "Ne, röportajımız mı vardı? Saat kaç, burası neresi, sen kimsin?" "Eleştirdiğimiz insanlar gibi yaşar olduk" 1934'te doğdum. Babam ben 2 yaşındayken ölmüş. Yarı İtalyan yarı Polonyalı bir ailenin oğluyum. Annem veremdi, 40'ların sonunda Fransa'ya göçtük. İlk kez kar görüşümü, denize dokunuşumu, okulda kızlarla birlikte aynı sıralarda oturuşumu hiç unutamam. Siz Tunus'ta doğdunuz ve Fransa'ya göç ettiniz. Bana göre cennetti. Amerika'yı filmlerden tanıyıp idolleştirirdik ama Fransa cennetti. Bir defa dilini konuştuğumuz memleketti. Fransa nasıldı o zamanlar? Yaşananlar beni şaşırtmadı desem... Hiç. Politika boşluğundan böyle şeyler oluyor işte. Bütün fabrikalar kapandı. Koca Fransa'da üretim yapılmıyor! Beyaz, eğitimli bir Fransıza bile iş imkanı çok zor. Haydi göçmenler iş ayırmıyorlar, pizza dağıtıp temizlik yapıp karnını doyurabiliyor. Peki şimdi? Daha fazla tırmanacağını düşünmüyorum. Zaman zaman filizlenecek, insanlar seslerini duyurduklarını zannedecek, kendilerini televizyonda görecekler. Gidişat nereye doğru? 1960'ta Cezayir savaşından döndüm. Orduda yüzbaşıydım. 1961'de de Hara Kiri'ye katıldım. Çok değerli insanlarla çalıştım. 1966'da korkunç bir şey yaşadım, karım araba kazasında hayatını kaybetti. Biri 5 diğeri 8 yaşında iki kızımla yapayalnız kaldım. Siz Hara-Kiri dergisiyle şöhret oldunuz. "Çizgiyle zengin kesimi hedef aldım" İnsan yaşamayı beceriyor yine de... Kara mizah dalında birincilik ödülü kazandım, o bana güç verdi. Kitaplar yaptım ve daha politik çizmeye başladım. Sosyeteyi hedef alan konularda çizdim. Bu bana ün ve para getirdi. Kızlarıma güzel elbiseler alabilmeye başladım, tatillere gider olduk. Yani biraz eleştirdiğimiz insanlar gibi yaşar olduk! Çok acı... Çocuklarıma iyi bir hayat sağladım, o kadar. Şimdi birçok değişik yarışmada jüri üyesi olarak görev alıyorum. Bu yarışmada birinci olan eseri çok sevdim. Çizer kızın kendisi de pek güzel. Paranın yüzü tatlıdır derler... Paris Match, Le Journal du Dimanche ve Liberation. Çok zor. Sabah başlıyorum, akşama ancak bitiriyorum. Şimdi hangi dergi ve gazetelere çiziyorsunuz? Tunus'ta 1934'te doğdu. 1946 yılında ailesi ile Fransa'ya göç etti. Mimarlık okudu. Efsanevi Fransız mizah dergileri Hara-Kiri ve Charlie Hebdo için çizdi. Karikatürleri L'Humanite'de yayımlandı. 1968'de çıkarmaya başladığı L'enrage dergisi ile çok meşhur oldu. Sayısız dergi ve gazetede karikatürleri yayımlandı. Bugüne dek birçok ödül aldı. Georges Wolinski "Yarışmalar hem güzel hem üzücü. Kazananın olduğu yerde kaybeden de var" Bak daha ne komiklikler yapıyorum, yüzümü oynatayım mı? Bak! Siz çok komik bir İngilizsiniz... Aah, onu hatırlatma. Kazananın olduğu yerde kaybeden de vardır! Yarışmalar hem güzel hem üzücü. Dünya da öyle. Kaynaklar bitiyor, insanlar fark etmiyor bile. Şu anda bana göre her şey gri. Herhalde jüriyi de eğlendirdiniz... Basit yaşama geri dönmekte. Arabadan vazgeçebiliriz örneğin. Hepimiz suçluyuz. Bir de bencil olmak, iyi bir şeymiş gibi pompalanıyor. Sahip olmak, satın almak... Materyal çağından uzaklaşıyor olmamız gerekiyor. Bedeviler gibi yaşasak ne güzel olurdu. Çıkış yolu nerede? Her ailenin bir 4x4'ü vardı! Ah! Onların da mı? Bak görüyor musun, gidecek bir yer yok işte. Sadece dindar Amerikalılar cennete gideceklerini düşünüyorlar ama ben cennete de inanmıyorum. Cehennem bana kalırsa daha eğlenceli olacak... Size kötü bir haberim var, Umman'a Bedevilerle ilgili bir program çekmeye gittim. Bak böyle sallana sallana hareket edene biz "yaylanıyor" deriz, Teksas'ta normal bir insanın yürüyüş şekli böyle! Eğer dünyanın herhangi bir köşesinde aptalsan, Teksas'ta entelektüel sayılırsın! Ömrümde en çok aptal insanı Amerika'da gördüm."Bu ne biçim bir demokrasi!" ABD'nin dış politikasına karşısınız anlaşılan. Orayı tanıyacak kadar uzun. Şimdilerde dünyada insanlar sözde Allah adına can veriyorlar. Din politize edilmiş. En çok da Amerika'da. İş nerede? Hayat nerede? Amaç neyse, ona bir kılıf uyduruyorlar hemen. İşkencenin haklı bir sebebi olabilir mi? Ancak kediler farelere işkence eder, o kadar. Hep demokrasiden konuştuk, gidip Irak'ı bombaladık. Bu ne biçim bir demokrasi, anlayamadım gitti. Amerika'da uzun zaman geçirdiniz mi? Evet, biz yarattık. Habere gidip haber olmak demek bu. Bir çizer olarak büyük organizasyonlara gidiyordum. Ama bazen iş iyi çıkmazdı. Yani gözlemleyecek, çizecek hiçbir şey yok. Bir seferinde Amerika'da Rhode Island'da yat yarışlarına gittik. Ben de oradan karikatür gönderiyordum. Tanrım, sonsuz sıkıcıydı. Bir akşam, kafam da iyi, elime sprey boyaları aldım, 2 milyon dolarlık yatlara yaklaştım. "S..... git Papa" yazmaya niyetliyim. Tam o sırada yakalandım. "Ne yapıyorsun?" dedi polis. "Yolumu şaşırdım" dedim. Düşünüyorum da, çok holigan; intihar eylemi gibi bir şey... Sizin yarattığınız "gonzo" diye bilinen bir gazetecilik türü var, değil mi? "Ben Leonardo" diye bir kitap yazıyorum. Leonardo'nun hayatı. Onun yaptığı gibi uçma makinesi yapmayı denedim. Leo'nunki uçmamıştı çünkü o doğayı kopyalamaya çalıştı, kanatları oynar tasarladı. Ben kanatları oynamaz yaptım, çok güzel uçtu. Ama kendim uçmaya cesaret edemedim. Bir Barbie bebek oturttum, onu uçurdum! Şimdi ne yapıyorsunuz? 1936'da İngiltere'de doğdu. Dünyanın en tanınmış çizerlerinden biri. Ayrıca, ikisi şarap üzerine 30'dan fazla kitap yazdı. 7 tane çizgi romana hayat verdi. 1967'de çizdiği "Alice Harikalar Diyarında", kuşaklardır okunan bir klasik. Başrolünü Jim Carrey'nin oynadığı "Fear and Loathing in Las Vegas" filmine ilham kaynağı oldu. Kitap yazmaya ve çizmeye devam ediyor. Ralph Steadman "Çizgilerimde isyankâr olmak beni rahatlatıyor" Çok teşekkür ederim. Sahi mi? Gerçekten de mutluyum. İşimi çok seviyorum. 13 yıldır beraber olduğum kişiyle de çok mutluyum. Sesiniz ne kadar mutlu çıkıyor. Ne güzel! Çin asıllı Kanadalı. Birlikte çok seyahat ediyoruz. 80'lerde Londra'da yaşamıştım. Şimdi New York ve Toronto. Gerçi Amerika çok değişti... O da Kanadalı mı? Ben Kanadalıyım. Her zaman sol kanatta oldum. Amerikalılar, bizim onların kuzeni olduğumuzu düşünürler ama doğru değil. Biz seyahate ve başka insanları tanımaya çok önem veririz. Bush'un başkan seçildikten sonra pasaport çıkarttığını düşünecek olursak, Amerikalılar için aynı şeyi söyleyemeyiz. ABD polisi, Kanada sınırında çok değişik davranışlar sergiliyor, pek iyi davranışlara maruz kaldığımızı söyleyemeyiz. Üniversitelere falan konuşma yapmaya sık gidiyorum. 15-20 yıl önce basılan işlerimi gösteriyorum, herkes çok şaşırıyor. 11 Eylül sonrasında hiçbir şey eleştirilemiyor Amerika'da. Aslında ifade özgürlüğü anayasal bir hak. İnsani yön bulup oradan işleyebiliyoruz ama politik olmayı da seviyorum. Şu "Tanrı Amerika'yı korusun" meselesi o kadar erken yaşlarda beyinleri yıkamaya başlıyor ki... Çok tehlikeli bir ideoloji. Bazı insanları da negatif etkiliyor."Karar verirken fazla tartışmadık" 11 Eylül sonrasında, değil mi? Bir boşalma gibi... Ama benim problemim sistemle. Şu Irak savaşını anlayamadım gitti. İnsanlar kötüleşti, ırkçılık arttı. Ya isyan etmem lazım ya da karikatür çizmem gerekiyor! Bush'un söylediğine baksana: "Ya bizimle berabersiniz ya da teröristlerle!" Bu korkunç. Ağzını açana vatan haini muamelesi yapılıyor. Biraz eleştirsen, komünist veya terörist damgasını yiyorsun. İşinizle isyankar bir tavır sergileyebilmeniz sizi rahatlatıyor mu? Çok garip, evet. Evanjelistler küresel ısınmaya falan inanmıyorlar örneğin. Mutlak son, dünyanın sonunu bekliyorlar. Bu insanların çevreci olabileceklerini söyleyemeyiz sanırım... Amerika'da din de çok değişik bir boyuta geçmiş. Çok memnun kaldım. Karar verirken pek tartışmadık, belki daha fazla tartışmalı geçirmeliydik. Birçok iyi iş yarıştı ama birinci herkesin gözünde birinciydi. Bir de her zaman objektif olmaya çalışmak ne kadar zor bir iş. Sonuçta bu sanat ve sanat objektif değerlerle ölçülemez."Her konu işlenebilir" Buradaki çalışmadan memnun kaldınız mı? Tam şu anda değil. Bugün İstanbul'un tadını çıkaracağız. Çalışmaktan en çok zevk aldığım dergi New Yorker. Kapakları hep karikatürdür. 90'larda Rolling Stone'a çok çalıştım; Time ve New York Times'a da. Şimdi ağırlıklı olarak New Yorker'a çiziyorum. Yetiştirmeniz gereken işler sizi bekliyordur... Bana hikayeyi anlattılar, fikri faksladılar. Öyle bir şey doğdu... Karikatürün evrenselliği ne hoş. Her konu işlenebilir; politik, duygusal, cinsel... Hatta sanal bir dünya yaratabiliriz, olmayanı ekleyebiliriz. Sonsuz olasılık var. Şimdilerde de en çok kendim için iş yapıyorum. Beğenen olursa satıyorum, sonuçta biz sanattan para kazanan insanlarız. Sizin Time'a yaptığınız viagra kapağı dünyaca meşhur olmuştu.